- Kategori
- Gündelik Yaşam
"Keşke"lerin az olduğu bir yaşam için...

Yaşamımızda öyle anlar, zamanlar vardır ki aradan yıllar geçse bile kolay kolay unutulmaz. Siz ne denli o anılardan kaçmaya çalışsanız bile o denli güçlü ve baskın bir şekilde sizi kovalamaya devam ederler.
Bazı durumlarda, geçmişi unutmak ya da hatırlamamaya çalışmak çözüm yolu olmaktan çıkar. Sonuçta. Durup geçmişinizle ve yaşamınızı derinden etkileyen bu hatayla yüzleşmek zorunda kalırsınız. Geçmişinizle yüzleşmeye başladıkça ve yaptığınız hatanın ne denli büyük olduğunu fark ettikçe içiniz daha da bir buruklaşır. Böyle bir yüzleşmenin ardından kendi kendinizi "Keşke böyle bir hata yapmasaydım", "Keşke daha cesur davransaydım" ya da "Şimdi ki aklım olsaydı" şeklinde cümleler kurarken ya da düşünürken bulursunuz.
Bugüne dönüp, çevrenizde yaşanan olaylara daha dikkatli bakmaya, gözlem yapmaya başlarsınız. Bütün bu gözlemlerin sonucunda ise yaptığınız hata sinsice durup beklediği köşesinden çıkar ve bir tokat gibi yüzünüze tekrar çarpar.
Özellikle önemli kararlar arefesinde kişinin çevresindeki kişilerin ne düşüneceği, ne hissedeceği ya da ne söyleceği ile değil, kendi duygu ve düşüncelerini objektif olarak analiz etmesi gerektiğine inanmaktayım.
Şu sıralarda zevkle izlediğim daha doğrusu izlemeye çalıştığım bir dizi bulunmakta "Hatırla Sevgili". Bu diziden birkaç yıl önce ise "Çemberimde Gül Oya" isimli başka bir dizi yayınlanmıştı. Her iki dizide ister istemez beni gençlik yıllarıma geri götürdü ve götürüyor.
Gençliğim, 1980 öncesinde görüş farklılığının bıçak gibi keskin olduğu dönemlerde geçti. Şu anda o günleri hatırladığımda içimi buran, üzülmeme sebep olan öyle çok anım var ki. Maalesef, 1980 öncesi dönemde gençliğini yaşayanlar, iç burkan ayrılıklar (ölüm dahil), acılar yaşadı. Günümüz gençleri o dönemlerde yaşananların nedenini duysalar inanmaz hatta şaka bile yaptığımız düşünebilirler. "Görüş farklılığı".
Görüş farklılığı yüzünden nice dostluklar, arkadaşlıklar hatta sevgiler bozuldu. Bütün bunlara değer miydi? Hiç sanmıyorum.
Hele günümüz Türkiye’sinde ve TBMM’inde partilerin seçim için ya da başka nedenlerden dolayı futbolcu transferi yapar gibi milletvekili transferi yaparken. Gençlik günlerim aklıma geliyor da. İster istemez "Madem böyle idiniz ya da böyle olacaktınız. O dönemlerdeki bıçak sırtı gibi keskinliğe ne gerek vardı, " diye düşünmekten kendimi alıkoyamıyorum.
O dönemi yaşayan gençlerin büyük bir bölümü ya öldü ya savunduğu fikirlerden vazgeçti ve döneme ayak uydurdu ya da yaşama küstü ve komedyen olmayı seçti.
Komedyen olmanın en acı tarafı nedir bilir misiniz? Çevrenizdeki kişileri, eğlendirirken, güldürürken ya da mutlu etmeye çalışırken içinizin kan ağlaması. Böylesine ağır bir yükü tek başına taşıyabilmek ne kadar zordur.
Özellikle de bugünün Türkiye’sinde kendi menfaatleri uğruna her türlü kılığa girmeye hazır olan kişilerin (milletvekilleri ve partilerin) o dönemin gençliğini nasıl birbirine düşürdüğünü, en güzel duygularını görüş farklılığı gerekçesini dayatarak bıçak gibi kestiklerini düşünecek olursak.
Belli konularda çevrenizdeki kişilerin, yakınlarımızın ya da değer verdiğimiz kişilerin önerilerini, düşüncelerini dikkate almak tabii ki önemli. Bunu yaparken bir noktayı da atlamamak gerekli. O da yaşayacağınız yaşam sizin ve size ait olacak. Sizi ne mutlu ediyorsa ya da edecekse o doğrultuda karar verebilmek çok önemli. Yaşadığınız hayatın tek sahibi sizsiniz. Bugün size verdiğiniz kararlar yüzünden kızgın olan kişiler belli bir süre geçtikten sonra büyük bir ihtimalle size duydukları kızgınlığın nedenini bile unutacaklardır.
"Keşke" geçmişimde kendi yaşamımı derinden etkileyen konularda daha cesur kararlar verebilseydim. Bana sunulmuş olan güzelliği başka birine altın tabakla sunmasaydım. Şu anda bildiğim ve verdiğim bir karar var. O da bana ikinci bir şans sunulacak olursa, bu şansımı sonuna kadar kullanacağımdır.