Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

mustafa kemal büyükmıhcı

http://blog.milliyet.com.tr/mihci47

18 Ağustos '15

 
Kategori
Öykü
 

"Mona" Bölüm - 18

"Mona" Bölüm - 18
 

Binlerce yıl ötelerdeki bir gelecek...


En iyi savunma baskındı ama

nasıl yapacaklardı?

 

“Marifet kabukta değil içindeki özde”

Odo güneyindeki tapınağın yakınına Olap işbirliği ile yeni bir araştırma laboratuvarı kurulmuştu. Büyük bölümü Olap teknolojisi ile donatılmış ve yönetimi Başkan Karin’e[1] bırakılmış olan laboratuvarda, Ziza ve ekibi ile birlikte MERNA’daki[2] Olap’lılar çalışıyordu. Tapınakta bulunan ve meteor çarpmasından sonra Mina-8’e taşınan disk-halka ikilisi, Olap’lıların isteği ile buraya getirilmişti; onlar bu halkanın, evrende solucan delikleri[3] içinden uzak mesafelere ulaşmakta kullanıldığını ve Mina-8’e sığmayacak büyüklükte bir enerji-kontrol sistemi olması gerektiğini tahmin ediyorlardı. Olap sensörleri, bu sistemi bulmak için bölgenin yeraltı katmanlarını taramaya koyulmuştu.

Ziza ve ekibi, tapınağın altında gömülü kalan dev uzay gemisine ulaşmışlardı; hasarlı bir tarafı yok gibiydi. Olap’lılar bunun, Cenk’in[4] savaştığı Manta gemisi ile hatta Ali ve arkadaşlarına gösterdikleri animasyondaki gemi ile çok az benzerliği bulunmasına ve onlara göre çok daha ileri teknoloji ile donatılmış olmasına rağmen, seyir kayıtlarına ve sembollere dayanarak Manta’ların kadim atalarına ait olabileceğini söylemişlerdi. Geminin yetenekleri, neden gömülü kaldığı ve o zamanki Manta uygarlığının özellikleri araştırılmaya başlanmıştı.

Muur, araştırma laboratuvarına Umut’u da yollamıştı. Ondan, Safa ve Merve ile birlikte Tapınak bölgesindeki kabilenin daha hızlı gelişmesine yardımcı olmalarını istemiş; Kabile geçmişinin aydınlatılması bakımından da Tapınak’ta bulunabilecek bilgilerden yararlanılması için Ziza’yı görevlendirmişti. Ziza, Umut’la birlikte olmaya zaten can atıyordu; onun Muur tarafından psişik testler için ARCAD’a çağırıldığı günün gecesinde sabaha kadar yaşadıkları beraberliği unutamamıştı. Babasının Muur, kardeşinin Ali olduğunu, ortaya çıkan yeteneklerinin babasını bile ürküttüğünü son karşılaştıklarında Ali’den duymuştu. Ali’nin de kendisine karşı dizginleyemediği ilgisinden kaygılanmaya başlamıştı; ona karşı da kayıtsız değildi ama iki kardeş arasını açmak istemiyordu.

Mina-8’de Başkan Hars’ın yönetiminde yürütülen ve MERNA’daki bir kısım Olap ekibinin de yer aldığı çalışmalarda ise öncelikle; Olap anahtarlarından elde edilen bilgilerle Volkan’ın savunma sistemleri güçlendirilmiş, amiral gemisi Volkan olan binlerce kruvazörlük bir donanmanın yapımında sona yaklaşılmıştı. Ayrıca, mercek altına alınmış bulunan Titan kristalleri[5], MONA’nın konum değişimi ve Mars’dan Orion kuşağına yollanan sinyaller ile ilgili araştırmalarda önemli ipuçları yakalanmış; kristal piramit araştırmaları için de NAGEN ile işbirliği kurulmuştu.

Muur, gelişmeleri gözden geçirmek için başkanları, Olap’lı senatör Raven’i ve Mina-8 ekibini Tapınak yakınındaki laboratuvara davet etmiş, Fermi’yi ise özellikle çağırmıştı. Alınacak kararlarda onun kalbden gelen görüşlerinden yararlanmayı düşünüyordu. Çok özgün olmasını arzu ettiği toplantı salonunu, yine onun tavsiyesi ile Neda ve eşi Maldi’ye tasarlatmıştı. Her türlü teknolojik konforun doğa ve müzik eşliğinde kompoze edilmesi onlar için heyecan verici olmuştu. Kabilenin o günkü av hâsılatı ile konuklara mükellef bir ziyafet verme işini de Safa organize etmişti. Muur, önemli kararlara gebe olan toplantıyı açmak için, Olap’lıların kurduğu üç boyutlu animasyon platformu yanındaki kürsüde uzun fakat gittikçe ilgi toplayan bir konuşma yapıyordu; son bölümünü şu vurgularla tamamladı:

“Sayın senatör, Sevgili dostlar…  Şu Dünya üzerinde yaşayan bizler, yıllar boyu arkamıza dönüp baktığımızda tarihimizin derinliklerini göremiyorduk, en fazla üç bin yıl öncesinde çakılıp kalmıştık; taa ki kristal piramidi ve tapınağı bulana kadar, Olap’lı dostlarla da tanışana kadar... Bir deprem sonrasında tesadüfen çıkardığımız kristal piramit, Ziza’nın keşfettiği tapınak ve içindekiler ve nihayet Olap’lı dostlarımızdan edinmekte olduğumuz bilgiler, Dünya’mızdaki antik uygarlıkları ve o zamanın çevre şartlarını önümüze seriyor. Yorumlayabildiğimiz bilgi yığınları gözümüzdeki perdeleri ardı ardına açıyor. Şimdiye kadar hiç farkında olmadıklarımız, nedenini, nasılını bilmediklerimiz yerlerini yenilerine bırakıyorlar. Bazen karamsarlığa kapılıyoruz ama kararlılığımız adım adım başarımızın yegâne anahtarı oluyor... Bildiğimiz atalarımızdan bize kadar ulaşan ürkütücü MONA hikâyeleri artık yerini koruyucu MONA hikâyelerine devredecek gibi duruyor. Eski konumundayken çevresindeki kurallar evrensel olanlarla çelişiyordu, her nasılsa düzeldi. Sayın senatörün, bu gizemin çözümünde de yardımlarını esirgemiyeceğine eminim… Sevgili dostlar, uzun bir süreden beri geçmişimizi öğrenmek ve onlardan ders almak için uğraşırken şimdi karşımızda zorlu bir düşman var, Mantalar; Olap’lı dostlarımızın da amansız düşmanı imiş. Ortak savunma sistemlerimiz tamamlanmak üzere, yakında ne kadar işe yarayacağını hep birlikte göreceğiz, umarım kazanan taraf biz oluruz. Toplantıda önce bu konuyu ele almayı öneriyorum. Sözlerimin sonunda toplantının faydalı geçmesini dileyerek şunu belirtmek isterim ki; başlattığımız işbirliğini sadece ortak düşman için değil, aynı zamanda ortak geleceğimiz yönünde de sürdürebileceğimize inanıyorum.”

Muur’un konuşmasının ardından, Senatör Raven ve diğer başkanlar daha kısa konuşmalarla görüşlerini paylaştılar. Sonrasında da, Ziza, Mina-8 direktörü Keyn ve Olap-ekibi liderinin, gelişmeleri ve önerileri içine alan sunumlarını takiben irdeleme aşamasına geçildi. Söz Hars’taydı:

“Donanma neredeyse hazır, onlara aman dedirtmek için ilk hareketi biz başlatalım, oturup beklemeyi doğru bulmuyorum.”

Raven’in uyarısı gecikmedi: “Haklı olabilirsin Sayın Başkan; yapımını onlardan gizleyebildik ama ani baskın için bir yol bulmamız lazım. Aksi halde, donanma bölgeye ulaşmadan algılayabilirler.”

“Peki, ne öneriyorsunuz? Sizin teknolojinizi uyguladık, donanma bir çırpıda oraya nasıl varacak?”

“Dikkat ettiyseniz Ziza sunumunda cevaba biraz işaret etti; tahminlerimiz doğruysa Tapınakta bulunan halka işimizi görebilir.”

“Bakıyorum emin değilsiniz Sayın Senatör.”

“Solucan deliklerinden[6] seyahatin hiper-uzaya göre çok daha hızlı olduğunu biliyorsak da henüz bir uygulamamız yok.”

Olap ekibinin lideri Raven’in bakış onayını alarak söze girdi: “Efendim! Biraz önce de değindiğim gibi, bölge taramalarımızda enerji-kontrol sisteminin bir emaresine rastlamadık. Disk-halka ikilisindeki gizemli kayıtları hala çözmeye çalışıyoruz.”

Ziza hemen atıldı: “Umut yardımcı olabilir belki, Mina-8’deki çalışmalarında NAGEN bilgilerini de kullanarak kristal piramitteki benzeri dilleri çözdü zannediyorum, öyle değil mi Umut?”

“Evet! Ama disk-halka kayıtlarına hiç bakmadım; oradaki alfabeyi deşifre edebilirsek gerisinde zorlanmayacağımı düşünüyorum.”

Olap ekibi liderinin gözleri parlamıştı: “Bizle paylaştıkları kristal piramit bilgilerinden alfabenin yarısına yakınını çözebildik; dilerseniz Umut’a açabiliriz.”

Raven’in “Denemeye değer,” diyerek onaylamasını Umut’un önerisi takip etti: “Tüm bilgileri şimdi buraya aktarabilirseniz hemen başlamak istiyorum.”

Muur ve RAVEN’in direktifleri ile kristal piramit ve disk-halka kayıtları Olap ekibinin çözümleri ile birlikte toplantı salonundaki hiper bilgi işlemciye iletilmiş; işlemcinin kumanda koltuğuna oturan Umut, başına takılan kask ile sanal dünyadaki bilgi yığınlarının içine dalmıştı. Otuzüçlük alfabenin harfleri peş peşe çözülüyor ve dev ekrana yansıtılıyordu; Olap’lıların deşifre edemediği 23 harfin halledilmesi işlemci desteğindeki Umut’un sadece beş dakikasını almıştı. Ardından geçen on dakika sununda “işlem tamam” diyerek koltuktan kalktı; disk-halka kayıtlarındaki bilgilerin tamamı özümlenmiş vaziyette artık kafasındaydı. Bu bilgilerin işlemciye yüklenmediğini farkeden Ziza, Umut’u uyararak bu eksiği de gidertti.

Umut’un yüklediklerini hemen incelemeye alan toplantıdaki Olap ekibi, disk-halka ikilisinin ait olduğu sistemin yapımı ve işletilmesi ile ilgili planlara birkaç dakika içerisinde ulaşmışlardı. Sistemin o zamanki adı derin uzay geçidi anlamına gelebilecek “Torap”’tı. Yaklaşık 10 metre çapındaki üzeri işaretlerle bezenmiş dev halkanın özel bir platforma oturtulması lazımdı. Yüksekliği 50 metre ve dış görünümü altıgen piramit şeklindeki enerji-kontrol birimi, bilinen evrenin her tarafına yayılmış bulunan kara enerjiyi kullanıyordu ve gücü Dünya’daki tüm enerji santrallarının neredeyse yarısı kadardı. Disk ise kullanıcının moleküler yapısı ile harekete geçebilen telepatik etkileşimli bir kumanda kutusuydu. Sistem çalıştırıldığında, halkanın önündeki büyük cisimler ufalarak halkanın içine dalıyor, gideceği yerdeki sistemin halkasından dışarı çıkıyor ve önceki büyüklüğüne dönüyordu, halkaya sığabilecek cisimler için küçültme gerekmiyordu. Olap ekibi bu bilgileri toplantıdakilere özetledi. Muur’un heyecanı yüzüne vurmuştu:

“Önce Umut’u sonra da sizi kutlamam lazım Sayın senatör, aradığımızı bulduk, hemen yapımına geçmeliyiz.”

“Bu sonuç, el birliğinin ürünü Sayın Başkan, emeği geçen herkesi kutlayalım. Ekip liderimiz, gerekli malzemeye sahip olduğumuzu söylüyor ve sistemin birkaç günde kurulabileceğini tahmin ediyor.”

Hars coşkusunu yenememişti: “Tamam o zaman, hemen başlayalım, baskın basanındır.”

Raven’e dönerek söze giren Olap liderinin dedikleri ise bu coşkuyu kursağında bırakmıştı: “Efendim! Yalnız bir sorunumuz var: Dünya’lıların yapısı böyle bir seyahate uygun olmayabilir.”

“İkinci anahtar çare değil mi?”

“Biliyorsunuz, o anahtarda sadece hiper-uzay seyahatine dair uyumlandırma bilgilerimiz var; uygulamasını Ali ve Cenk üzerinde başardık ama şimdi donanmayı Dünya’lılarla birlikte nakledemiyebiliriz.”

Muur sıkılmaya başlamıştı: “Şimdi burada biraz soluklanalım isterseniz. Her adımda başka bir engeli aşmak sanki bizim kaderimiz gibi... Neden ilerisi aydınlık düzgün bir yolda ilerleyemiyoruz? Ha, ne dersin Fermi?”

Fermi, konuşmaları izlerken daldığı düşüncelerden sıyrıldı: “Eskilerden bir ozanın beni çok etkileyen bir sözünü paylaşmak isterim: Der ki, “Beni bende demen bende değilem, bir ben vardır bende benden içeri”. Acaba bu söz başka bir anahtar olabilir mi dersiniz?”

Hars’ın “Ne olur Fermi! Bir de sen yorma, zaten allak bullak durumdayız, sanki bir ileri iki geri gidiyor gibiyiz. Daha açık konuş lütfen,” şeklindeki serzenişine Muur müdahale etti:

“Bir dakika Hars! Onu böyle tıkanıklıklar için davet etmiştim, söylediği yabana atılır gibi değil.”

Fermi’nin, kastını “Yani diyorum ki: marifet kabukta değil içindeki özde; özümüzü götürebilirsek yeterli olmaz mı?” diyerek açıklaması Raven’in ilgisini çekmişti:

“O “öz” dediğin şey bizim de yıllardır aklımızı kurcalamıştır ama varlığına dair elle tutulur bir delilimiz yok.”

Derinleşme eğilimine giren bu konuşmalar, hızlı karar düşkünü Hars’ı germişti: “O zaman, karanlıkta kürek çekmek niye? Unutalım gitsin, başka somut çareler peşinde koşalım.”

Muur ise bu konuya takılmıştı: “Fermi’nin tuttuğu ışık beni çok etkiledi, bir çırpıda vazgeçmek istemiyorum Hars, bir yolu olmalı.”

Hars, yine de Raven’e dönerek halkadan geçiş konusuna odaklanmak istedi: “Sayın Senatör, bu yeni ulaşım sistemi sizi etkilemeyecek mi?”

“Biz etrafımızda koruyucu bir perde oluşturabiliyoruz, perde dışındaki şartlardan etkilenmiyoruz.” 

Bu cevabı Umut’un sorusu izledi: “Silahlar da etkisiz mi kalıyor?”

“Bazı çok yoğun ışın silahları perdeyi geçebiliyor.”

Hars hemen atıldı: “Bize de yapamaz mısınız?”

“Bu düzeye kontrollü evrimleşmek için nesiller boyunca bekledik. Süreç hala devam ediyor, belki sizin hesabınızla bin yıl sonra çok daha değişik bir formu kazanabileceğiz.”

Hars’ın aklına bir fikir gelmişti: “Donanmayı hiper-uzayda kamufle edemez miyiz?”

“Manta’lara karşı hayır… Bir dakika, neden tartışıyoruz ki; donanmayı biz götürelim siz savunmada kalın! Haa Hars! Ne dersin?”

“O kadar da değil Sayın Senatör, güvensizlik gibi algılamayın ama ben kabul edemem.”

Bunu Muur da onaylıyordu: “Hars’a katılıyorum; teknolojinizi kullandıysak ta kendi riskimizi üstlenmeliyiz.”

Umut bir çare bulmuş gibiydi: “Solucan deliğindeki bir gemi ile hızlı iletişim kurmak mümkün mü?”

“Uzay-zaman kıvrımlarını çok iyi izlemek şartıyla mümkün ama üzerinde çalışmamız lazım, neden sordun?”

“Gemilere robot bindirelim, kritik komutları da uzaktan yollayalım.” 

Olap ekibinin lideri Raven’in işareti ile söze girdi: “Efendim! İyi bir fikir gibi görünüyorsa da, iletişim gecikmesini yeterince azaltacağımızdan emin değilim. “Yeterince az” derken, ard arda gönderilmesi gereken kıvrak komutların etkisini azaltmayacak bir gecikmeyi kastediyorum, kolay değil.”

Bu açıklamaya rağmen Umut’un önerisine Raven’in aklı yatmıştı: “Bence denemeye değer, başlayalım derim.”

Raven’in, etkisi riskli olabilecek böyle bir çözümü benimsemiş görünmesi ile toplantıya bir süre suskunluk hâkim olmuştu, kimsenin aklına daha iyisi gelmiyordu. Muur bu kez, Maldi’nin Neda eşliğinde hazırladığı serenadı devreye sokarak toplantıyı kapatmak istedi, zaten vakit te hayli ilerlemiş diğer konulara zaman kalmamıştı: 

“Bu günlük burada bırakalım isterseniz, epey yorulduk… (Diğerlerinden karşılık beklemeden) İzninizle şimdi Maldi ailesini piste davet ediyorum. Safa, hadi sen de şu av ziyafetini başlat artık, kendi adıma çok acıktım. Sevgili Karin, sen neden suskunsun? Bir kusurumuz mu oldu?”

Karin cevap verirken Maldi ve Neda da Muur’a teşekkür edip piste yöneliyordu: “Ne münasebet! Hiç öyle şey olur mu Sevgili Muur! Konuşmaların akışı çok güzeldi, müdahele ihtiyacı duymadım. Yalnız benim konuma sıra gelmesini heyecanla beklemiştim emin ol, yarın ki toplantıda öncelik verirsin umarım. Şu kadarını söyleyeyim: kristal piramitten elde ettiğimiz yeni bilgilere göre eskilerin yaşam tarzları ve düzenleri çok ilginç, bize önemli ölçüde ışık tutacağa benziyor.”

“Çok güzel Karin! Söz! Yarın önce senin konun. Haydi! Rahatlayalım artık.”

Toplantıdakiler küçük guruplar halinde ayrı masalara geçmişlerdi. Safa’nın hazırlattığı av etlerini nadide yeşilliklerle birlikte ballandırarak yiyorlar, Olap’lılar ise yanlarında getirdikleri ile yetiniyorlardı. Maldi ve Neda ikilisinin telli enstrumanları eşliğindeki serenadı herkesi kendi hayal dünyalarında mest etmeye başlamıştı. Böyle bir atmosferde, zemini akvaryum olan pisti boş tutmak istemeyen Fermi-Mira ve Umut-Ziza ikilileri yemeği yarım bırakmış dansın tadını çıkarıyorlardı. Ali, kaçamak bakışlarla Zizayı gözlüyordu; Bunu fark eden Dara, boşluğu doldurmak için onu dansa kaldırmıştı. Muur, Karin’le sohbet ediyorduysa da sık sık dalıyor, ölen karısı Aleda ile beraberliklerini düşlüyordu. İki oğlunun da pistte olması onu uyandırmış biraz da çoşturmuştu. Cevabını beklemeden kolundan tutarak Karin’i piste sürükledi, hoş karşılayacağından emindi, öyle de oldu, zaten o da arzulamıştı…

 



[1] Karin: Odo’nun Nagen şirketinin cazip görünüşlü bayan başkanı.

[2]MERNA: Marn’dan kopan ve Kuzey Amur’un yaşam biçimini taklit eden şirket

[3] Solucan Deliği: Evrendeki iki uzak yeri birbirine bağlayan ve içinden ışıktan hızlı seyahata edilebilen tünel.

[4] Cenk:  Dev uzay muhribi Volkan’ın ihtiyar delikanlı kaptanı.

[5] Titan kristalleri: Satürn gezegeninin en büyük uydusu olan Titan’dan çıkarılan ve haberleşmede kullanılması düşünülen kristaller.

[6] Solucan deliği: Evrendeki iki uzak yeri birbirine bağlayan ve içinden ışıktan hızlı seyahata edilebilen tünel.

 
Toplam blog
: 112
: 152
Kayıt tarihi
: 18.09.12
 
 

ODTÜ'lüyüm, makina yüksek mühendisiyim, vicdanı rahat bir memur emeklisiyim, iki çucuk babasıyım,..