Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Kasım '08

 
Kategori
Güncel
 

“Mustafa” filmi hakkında her şey: 2

“Paranoyak olmam takip edilmediğim anlamına gelmez.” sözünü kendime düstur edinmişimdir. Belki bazı konularda paranoyak olmak da gerekir, kendimizi, ailemizi, ülkemizi, dünyamızı korumak adına.

Ben de herkes kadar merakla bekledim Mustafa filmini… Can Dündar gözümde bir kahramandı “Sarı Zeybek”le. Mustafa’yı kaçırmamalıydım ve kaçırmadım da. Yapılan polemikleri gereksiz paranoyalar olarak gördüm öncelikle.

Toplumun büyük bir kesiminin eleştirileri artınca da “Ne oluyor bu millete, herkes paranoyak mı yani?” demekten de kendimi alıkoyamadım.

Yazımın başında da belirttim, itiraf ediyorum ben birazcık paranoyağım; ama benim paranoyak olmam filmin öncesine dayanıyor.

Ya milletimin paranoyalarını nasıl açıklayacağım?

Şeriat isteyen bir Refah Partisi vardı, “İslami devrim kanlı mı olsun, kansız mı?” diyerek Atatürk Türkiye’sini yok etme planını sahneyekoymaya hazırlanıyordu ki Mustafa’nın gençleri, şer odağını çabuk fark edipoyunu sahnelenmeden etkisiz hale getirdi.

Sonra sözde müttefikimiz ABD, Orta Doğu’da “Ilımlı İslam”projesi hazırlamış Türk insanı için. Küresel ısınmadan dolayı yerküre ısınıyor, Orta Doğu kaynıyor, Irak yıkıldı, Doğu Anadolu’da bir Kürt devleti kurma fikri 1918’lerden beri emperyalistlerin hedefinde…

Ülkemde her gün şehit haberleri… Kürt vatandaşlarımız kışkırtılıyor devletlerine karşı… Iraklı Kürt liderler Pentagon’da… PKK, karakolları yok edecek kadar cesaretlendirildi…

Din adına toplumu narkozla uyutanlar, ülkenin geleceğini emperyalistlere teslim ediyor, faturalarına ödemeye ve çocuklarına ekmek parası bulmaya çalışan insanımız ise azıcık paranoya beslemeye başlamış(?!)

Toplumumuzun paranoyaklaşması gayet doğal aslında. Dünya’nın haritalarını değiştiren ülkeler de, bizim paranoyaklaştığımızın farkında olmalı ya da sadece ben böyle düşünüyorum.

Can Dündar da toplumumuzun paranoyaklaştığını düşünenlerden biri, “Ben sadece Atatürk’ün insani yanını seyirciyle buluşturmak istedim.” diyor.

“Sarı Zeybek” belgeseliyle bunu başarmıştı aslında.

Can, Atatürk’ün insani yönünü, Türk halkına yeniden göstermeye kalktığında, neden bu kez aynı tepkiyi almadı dersiniz? Paranoyaklaştık mı, yoksa işin içinde bir şeyler mi var? Varsa ne var?

Bir çok köşe yazarı buna cevap aramaya çalıştı, Abbas Güçlü konuk etti Genç Bakış’a ve Can Bey cevapladı paranoyalarımızı. Tatmin olduk mu sizce? Ben olmadım açıkçası.

Yeditepeli üniversitelilerin eleştirileri boyunca Can Bey’in fiziksel tepkilerini takibe çalıştım, acaba vücut dili bu eleştirileri nasıl cevaplayacaktı Can Bey’in.

Eleştirileri doğal karşıladığını söylerken gergindi, bazen zor soruların ardından su içerek kendini rahatlatmaya çalıştığını fark ettim.

Kürt sorununun arttığı bu günlerde Atatürk’ün 1921’deki “Kürtlere özerklik” düşüncesini aktarmış; ama Atatürk’ün federal bir devlet kurma fikrinde olmadığını, bizden iyi onun biliyor olması lazım.

Can Dündar, Atatürk’ün manevi oğlu Abdürahim’le de ölmeden önce görüşmüş ve Ona sormuş: “Atatürk’e çok benziyorsunuz. Atatürk’ün gerçek oğlu olduğunuz söyleniyor, ne diyorsunuz?” demiş.

Abdürahim de: Benim olan sırlar, benimle mezara girecek, demiş. Atatürk’ün manevi oğlu Abdürahim ise şimdi mezarda. Ama aklımızda birsoru işareti bırakılmaya çalışılmış.

Dış basının (Fransızların) Atatürk’ü diktatör olarak görmüş olduğunun vurgusu yapılıyor filmde. Peki bizim nasıl görmemiz isteniyor şimdilerde?

Atatürk’le ortaçağından kurtulmaya çalışan Türkiye, onun devrimlerine dikte mi diyecek?

Yapılan onca yeniliği görmezden mi geleceğiz? Bu yenilikler hangi milletin, çağdaş dünyayı yakalaması için hazırlanmış?

İçkiyle ilgili yasaklamaların yaşandığı günümüz Türkiye’sinde, Atatürk’ün günde bir büyük rakı içmesi; hatta yaşamının bir döneminde de içki yüzünden toplumsal olaylarla bile ilgilenmediğinin anlatılması bilinçli Türk halkı tarafından nasıl değerlendirilecek?!

Ankara’da içki ruhsatı olan tekel bayiinin belediye görevlileri tarafından dayak yediği resmini de hatırlayarak düşününüz lütfen.

Sigara içtiği vurgulanmış, hem de günde üç paket… Sigara içtiği için ölmediği düşünülürse Sarı Zeybek’te ve Mustafa’da bunun tekrar tekrar vurgulanmasının ne kadar gereksiz olduğunu fark edeceksiniz. Kaldı ki Atatürk’ün resimlerinde elinde hep sigara var, bunu da hiç saklamamış zaten. Bence Ata’nın sigara içip içmemesi değil burada önemli olan, merakla beklenen bir filmde hepimize örnek olacak bir Atatürk’ün resmedilmemiş olması belki de.

Mustafa’nın -Kurtuluş Savaşını başlatmak için Anadolu’ya çıktığında- parası olmadığı için gece yatarken mum bile alamaması ve karanlıkta yatmaktan hoşlanmaması insani bir durum elbette. Ordulara hükmetmiş, bir milletin makus talihini değiştirmiş bir liderin karanlıktan korkması, karanlığı sevmemesi ne anlama gelir?

Onun cesaretsiz olduğunu mu çıkarmalıyız? Bunu mu bilinçaltımıza kazımalıyız?

“Onun insani yönünü ön plana çıkarmaya çalıştım.” demiş Can Bey. Tebrik ediyorum onun vatanperver kalbini. Ama neden inanamıyoruz hala ona? Demek ki nedenlerimiz var?

Ya top yekün deli bir milletiz ya da birileri bizi aptal zannediyor.

Sarı Zeybek belgeselini izlerken bayağı duygulanmıştım ve her izlediğimde de aynı duyguları yaşarım tekrar. Kaç kez de gözümden yaşlar süzüldü kim bilir ve her izlediğimde Salih Bozok’un yerine koymak isterim kendimi. Salih’in intiharını bile doğal karşıladım; çünkü Atatürk ölmüştü, kocaman bir tarih çökmüştü. Yaşamını millete adamış bir lider için ölmek de kutsaldı Salih için ve Salihgibi düşünenler için.

İlkokul yıllarında öğrendik Atatürk’ü, öğretmenler ezberden Atatürk sevgisi yaratmaya çalışıyorlardı bize. Elbette ki sanal bir sevgiydi bu. Atamızı seviyorduk tabii, ama onu neden sevdiğimizi bilmeden.

Bir yıl babamdı ilkokul öğretmenim, dindar bir adam da sayılırdı ve Atatürk’ü de çok severdi.Her şeyimizi ona borçluyuz, derdi.

Bir gün babama sordum: “Baba, Allah mı büyük; yoksa Atatürk mü?” gülümsedi babam kafamı sıvazlayarak “İkisi de büyük” dedi. O dönemler de onun çelik gibi bakışlarına hayran hayran onun her şeyden büyük olabileceğini kurguluyordum.

Daha sonra onun hayatı ve devrimlerini okudukça içimdeki Atatürk sevgisi gittikçe arttı, büyüdü, çoğaldı.

Bu belgeselden önce de Atatürk benim gözümde insandı, çocukluğumu saymazsak. Sevgimden hiç şüphe etmedim ona karşı. Ve nedensiz dedeğildi sevgim, bize bir yurt, bir hayat vermişti o. Ve bize güveniyorduülkemizin geleceğinde.

Can Bey’in onu insanlaştırmasından da önce insandı hepmilletinin gözünde.

Hükümet tarafından Ata’ya alınan Savanora adlı yat, SarıZeybek’te de anlatılmıştı; bu kez Mustafa filminde de fiyatının verilerekanlatılması da tuhafıma gitti.

Fukara Anadolu halkının parasıyla 10 milyon 250 bin liraya alınan Savanora için Ata’ya bugün kızıp onun ne kadar müsrif ve bencil olduğunu mu bilinç altımıza kazımalıyız? Geminin fiyatının verilmesi belgesele ne katmış ya da ne katması beklenmiş?

Hükümetin Ata’ya hediye ettiği Savanora’nın fiyatı gözümüze sokulurken oğluna gemicik alan siyasetçilerimizle mi aynı kefeye mi koyulmaya çalışılıyor.

Can Dündar’a göre mahalle mektebinde okuyan Mustafa’nın hocasından yediği dayağın intikamını yıllar sonra tekke ve zaviyeleri kapatarak alması Mustafa belgeseline mizah katıyormuşmuş. Ve toplum bu mizahı yanlış değerlendirmişmiş.

Belgeseline mizahanlayışı katmak istemişse Can Dündar, biz bu belgeseli ciddiye almamalıyız o zaman.

Ya da mizaha sığınarak bazı kesimlere hoş görünmek istemiş olabilir mi?

Ne olursa olsun devrimleri sadece bir tokata indirgeyebilmek ancak komedi filmlerine yakışır bir davranıştır.

Atatürk’ü araştırdıkça sevgisinin arttığını söyleyen Can Dündar’a soruyorum: Musafa filmini izledikten sonra da Atatürk sevgisinin artacağına inanıyor musun?

Bu sorunun cevabını bilmiyorum, ama genç nesile Atatürk sevgisini aşılamakta daha dikkatli olacağımı biliyorum.

 
Toplam blog
: 47
: 781
Kayıt tarihi
: 20.10.08
 
 

1978 Hatay doğumluyum. Selçuk Üniversitesi Edebiyat fakültesi mezunuyum. Edebiyat ve felsefe alan..