Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Nisan '16

 
Kategori
Söyleşi
 

"Özel hayatımızı sete yansıtmamaya çalışıyoruz." Emir ve Ceren Benderlioğlu çiftiyle keyifli sohbet!

"Özel hayatımızı sete yansıtmamaya çalışıyoruz." Emir ve Ceren Benderlioğlu çiftiyle keyifli sohbet!
 

SAYGIN Film’in yapımcılığını, Korhan Uğur’un yönetmenliğini üstlendiği ‘Kızkaçıran’ 8 Nisan’da seyirciyle buluşmaya hazırlanıyor. Absürt bir yol komedisi olan filmde, Emir Benderlioğlu ve Ceren Benderlioğlu başrolleri paylaşıyor.

Filmin başrol oyuncuları Ceren ve Emir Benderlioğlu ile keyifli bir sohbete başlıyoruz.

Konuşmanın her saniyesinde biz çok güldük.

Başrollerinde yer aldığınız “Kız Kaçıran” filmi 8 Nisan’da vizyona giriyor. Filmde hangi karakterleri canlandırıyorsunuz?

E.B: Ahmet adında, 30’lu yaşlarında, bir baltaya sap olamamış, ne tuttuysa elinde kalmış bir karakteri canlandırıyorum. Fakat Ahmet çok iyi niyetli ve saf bir delikanlı. Gül adında bir kızı seviyor. İkisinin de kimsesi yok ve maddi durumları iyi değil. Filmimizde, “Ben fakir çulsuz, sen fakir çulsuz.” Diye bir cümle geçiyor hatta. Ahmet, bu fikirden cayıp bir takım işler yapmaya kalkıyor. Bu işlerin ne olduğu da afişimizden belli… Gül’ü kaçırmaya kalkıyor fakat düğününden! Bir ilginç olay ise, evleneceği adamla birlikte kaçırması! Eğlenceli bir yol ve kaçış hikâyesi izleyeceğiz.

(Gülerek) Peki, Emir Benderlioğlu’nun başına gerçek hayatta bu kadar aksilik gelir mi?

E.B: Allah’a çok şükür, yok. Zaten dünya genelinde Ahmet kadar, aksiliklerle karşılaşan insan sayısı çok çok azdır. Ama ben Emir Benderlioğlu olarak, kendimden uzak karakterleri canlandırmayı çok seviyorum. Bunu daha önce de söyledim. Ahmet’te benden uzak bir karakter. Bundan önce canlandırdığım karakterlere baktığımızda; sert adam, vurdulu kırdılı iken, Ahmet çok saf ve iyi niyetli bir karakter.

(Gülerek) İtiraf edeyim, dış görünüş olarak sert bir mizaca sahipsiniz Emir Bey.

E.B: İç görünüş olarak öyle değilim. Bunu yakın çevremde olan insanlar iyi bilirler. Allah böyle yaratmış. İnsanın kendisine objektif olarak bakması mümkün değil ama aynaya baktığımda ben de öyle bir tip görmüyorum yahu...

Ceren Hanım, gelelim size… Siz nasıl bir karakteri canlandırdınız?

C.B: Gül, Emir Bey’in de dediği gibi yetim bir kız. Ahmet’i görmüş, çok sevmiş. Ahmet’in yaşam tarzı ve işleri düzensiz olduğundan, “Nereye kadar gidecek bu böyle?” diyerek başka bir adamla evlenme kararı almış. Zaten başlarına ne geliyorsa, o adamla evlenmeye karar verdikten sonra geliyor.

Projeye nasıl dahil oldunuz?

C.B: Öncelikle, projede yer alan herkes bu işe audition ile girdi.

E.B: Biz dâhil…

C.B: “Biz karı kocayız. Ondan dolayı rahatça oynadık.” diye bir durum söz konusu değil. Ben 3 kere auditiona girdim. Eğer, yapımcımız Serpil Altın bana inanıp, güvenmeseydi ben bu projede yer alamazdım. Çünkü komedi oynamaya cesaret edebildiğim bir dönemde değildim. Teklif öncelikle Emir Bey’e geldi. Ben teklif Emir’e geldiğinde çok heyecanlandım. “Bu iş, çok güzel bir iş. Senaryo çok sürükleyici. Kesinlikle içerisinde yer almalısın.” Diyerek Emir ile konuştuktan 2 saat sonra yapımcımız Serpil Hanım beni aradı. Auditionlara girerek, projede yer aldım.

E.B: İlk buluşmamızdan itibaren gerek Korhan Bey ile gerek Serpil Hanım ile, gerekse Mustafa Bey ile çok sıcak bir diyaloğumuz oldu. İlk görüşmemizden itibaren, çalışmaya başladık diyebilirim.

Sette karı koca olmanın bir eksisi yada artısı oldu mu sizler için?

C.B: Biz, 8 senedir tanışıyoruz ve 6 senedir evliyiz. Yaşadığımız ilişki o kadar doğal ki, “Setteyiz. Farklı olalım…” ya da “Evdeyiz. Farklı olalım…” gibi bir duruma girmiyoruz. Ama ilk defa kızımız Nur ile birlikte bir sete gittik. Yapımcılarımız, Nur’un düzenini korumak için ellerinden gelen her şeyi yaptılar. 21 gün, sabah 4.30’dan akşam 23.00’a kadar bir çalışma halindeyken, zamanın nasıl geçtiğini anlamadım.

E.B: Bütün filmi neredeyse ben bir damatlık ile Ceren Hanım’da bir gelinlikle, arabanın içerisinde geçirdik. 2.5 yaşındaki kızımız, set aralarında yanımıza geliyordu. Gerçekten, bu konuda yapımcılarımıza bir teşekkür borçluyuz; Nur’un düzenini korumak için çok büyük çaba sarf ettiler. Biz Ceren Hanım’la Nur doğmadan önce de birlikte çalıştık. Ve gerçekten, bu konuda çok dikkatli olan bir çiftiz. Özel hayatımızı sete yansıtmamaya çalışıyoruz.

Emir Bey’in bu sene, uzun süreli şehir dışı işleri de olmuştu. Bu durum yaşantınızı etkiliyor mu?

E.B: O durum, yaşantımızı değil bizi etkiliyor.

C.B: Birbirimizi çok özlüyoruz.

E.B: Mesela, çocuğu çok özlüyorsunuz. İlk önce Edirne’de 15 günlük bir çalışmam oldu. Sonra, Yüz Yıllık Mühür dizisi için Aliağa’ya gittim.

C.B: Hiç gelmeden 1.5 ay…

E.B: Orada ben çok kötü oldum.

C.B: 1.5 ay boyunca, her sabah babasının çalışma odasının kapısına giderek, “Baba hadi. Kahvaltı hazır.” Diyen bir bebek… 1.5 sonra ise babası o uykudayken geldi. Bu durum Nur için biraz özlem dolu olabiliyor ama biz onun için çalışıyoruz.

E.B: Zaten orada da senin metanetini o sağlıyor. O da olmasa, gerçekten çalışmak mümkün olmaz. Özlem hiçbir şeye benzemez…

C.B: Burnunun direğinin sızlaması gerçekten başka bir şey.

Kızınız Nur’un sette yanınızda olması motive etmiştir sizi.

C.B: Çok yoğun çalıştığımız için Nur’la çok vakit geçiremedik ama en azından aklımız İstanbul’da kalmadı. Görmek istediğimizde, bir telefon ile maksimum yarım saatte yanında olabileceğimiz mesafedeydi.

E.B: Küçük bir yerde çalıştık…

C.B: Hatta setten arkadaşlarımız, her akşam Nur’u eğlendirmek için, “Nur Team”ı kurmuşlardı.

“Kız Kaçıran” filminin çekimleri Çeşme’de yapılmış. Nasıldı orada çalışmak?

E.B: Çeşme’ye Kasım ayında gittik. Bir yaz filmini Kasım ayında nasıl çekeceğiz diye düşünürken, Allah bize çok güzel hava nasip etti. Oradaki yerliler, “Hiç görmediğimiz tarzda bir Kasım ayı.” Diye tabir etmişlerdi. Çeşme, sinematografik yapı olarak filmimize çok büyük katkı sağladı. Çok güzel deniz kıyılarında çekimler yaptık. Bizim için de çok güzel oldu.

Sizin de emekli olunca, oralara taşınma gibi bir planınız var mı?

E.B: O hep var abi… Hiç bitmiyor. Ben kimi tanıyorsam, herkesin hayali oralara yerleşmek.

C.B: Düşün bak, 21 gün boyunca deniz manzaralı, mükemmel yemekleri olan bir yerde çalıştık. Sürekli meditasyon halindeydik. O yüzden, Çeşme’den bir iş geldiğinde mekân olarak kabulümüzdür…

Nur’da oyuncu olmak istese?

C.B: Nur’un genlerinden de gelen, kendi karakteristik yapısı olarak da sanatçı bir ruhu var. Önceliğimiz, temellerinin çok sağlam olması. Aldığı eğitimin gerçekten iyi olması. Tahtını ben yaparım, bahtını Allah yapar. Ne olmak isterse, onu olsun. Yeter ki ayakları yere sağlam bassın ve benim diyebilsin.

E.B: Bence, çocuğun yönelimini çok iyi tespit etmek lazım. Çünkü belli bir yaş gelecek, bu yaşta yönelimi iki günde bir değişecek. Belki bir gün doktor olmak isterken, bir sonraki gün astronot olmak isteyecek… Bu durum kesinleşmeye başladığı zaman, biz de ona her türlü desteği vermeye çalışacağız.

Sizler için, Dram mı? Komedi mi?

E.B: Komedi… Zaten bir süredir istediğim bir şey bu. Benim için rolün içeriği önemli. “Ne dediğin değil, nasıl dediğin olay değil, nasıl dediğin değil, ne dediğin olay.” Bizim için… Demek istediğim şu ki; rolün başlığı değil, o rolün içeriği çok önemli. Rolün içerisinde bir lezzet var ise, biz de o lezzete baharatlar katabiliyor isek, ben her rolü oynarım. Ama komediyi çok seviyorum. Kariyerim için de bunun zamanın geldiğini düşünüyorum.

C.B: Ben dram oyuncusuyum. Dramı çok özledim. Bana dramı versinler, istediklerini beklesinler. Çünkü dram konusunda kendimi “Tamam!” hissediyorum. (Gülerek) Acılardan beslenen bir kadınım…

Fragmandan izlediğim kadarıyla, “Kız Kaçıran” filmindeki başarınızdan sonra yine partner olarak teklifler gelecektir. Eğer gelirse, kabul eder misiniz?

C.B: İnşallah. Ben Emir Bey ile özellikle son işimizde çalışmaktan çok keyif aldım.

E.B: (Gülerek) Çalışırken pek öyle değildi ama…

C.B: Ama Fırat, otele döndüğünde ev kadınısın. Çocuk var, koca sürekli yanımda… Bazen nefes almak için bir yarım saat yürüdüğüm olmuştur yani itiraf etmek gerekirse… Ama kocamla lise yıllarımıza dönmüş gibiydik. Gerçekten hem çalışıp, hem eğlendik.

E.B: Yaşamımız ne olursa olsun, zorlanmamız gerekiyor biraz. Her rolümüzü, ilk rolümüz gibi düşünüp, bir öncekinin üzerine koyarak oynamamız gerekiyor. Bizim karı koca olup, iş anlamında birbirimizi zorlamamız ise iyi bir işin ortaya çıkmasına sebebiyet verdi diye düşünüyorum.

Birbirinizi eleştirdiğiniz oluyor mu?

C.B: Ben salonda, elimde audition kâğıtları ile çalışırken “Emir, bana yardımcı olabilir misin?” derim. Gelip, yardımcı olur. En sonunda yüzüne bakarak, “Öf… Sen de çok sert öğretiyorsun ya!” derim, ufak bir tartışma ardından Emir gider. Ertesi gün, Emir ne dediyse ben onları yapar, işi alırım. Zor hoca…

E.B: Ben zor bir hoca olduğumu düşünmüyorum.

C.B: Ben kötü bir öğrenciyim…

E.B: Daha önce, başka konularda da öğretmenlik yaptım. Bütün öğrencilerim, benim zor bir hoca olduğumu düşünürler. Ama ben öyle olduğumu düşünmüyorum. Bu zorluğun da, öğretici olduğu konusunda herkes hem fikir.

C.B: Bizim bir bakışta göremediğimiz detayları bir bakışta görüyor ve bize onları göstermeye çalışıyor.

E.B: Estağfurullah.

C.B: Birden yükleme yapınca, benim gibi bir Karadeniz kızına biraz fazla geliyor…

İlerde, başka bir sektöre girişimcilik için projeleriniz var mı?

C.B: Birlikte değil ama ben Eylül ayı itibariyle bir girişimin içerisinde olacağım. Şu an fizibilite yapıyorum. 2-3 tane proje var. Bu projelerin en az 2’sinde yer alarak, ticaretle de alakalı bir şeyler yapmak istiyorum. Ama onun dışında, küçük organizasyonlara fikir danışmanlığı ile ilgili çalışmalarım da devam ediyor.

E.B: Ben bir esnaf lokantası açmak istiyorum…

C.B: Gerçekten öyle bir fikri var. Çok güzel kuru fasulye-pilav yapıyor.

E.B: O soru gelecek birazdan…

E.B: Ben 27 yaşında oyuncu oldum. Oyuncu olmadan önce başka bir sektörde zaten çalışıyordum. Askerlik dönüşü, oyuncu olmaya karar verdim. İlerde başka işlerle ilgili çalışmalar da olabilir. Kısmet…

Emir Bey mi yoksa Ceren Hanım mı daha güzel yemek yapar?

C.B: Emir daha güzel yemek yapıyor. Ama evlendikten sonra 17 kilo alınca, artık onun yemek yapmasını tercih etmiyoruz.

E.B: İkimizde kilo aldık. Maalesef ki çok aşırı lezzetli yemeklerin sağlıklı olması mümkün değil. Sağlıklı yemek, lezzetli olabilir ama çok lezzetli olmasına imkân yok. Benim mutfak anlayışım, daha lezzetliyi yakalamak üzerine.

C.B: Bir patlıcan yemeği var ki…

E.B: 1 yılın sonunda Ceren 15 kilo aldı, ben 10 kilo aldım. Sonra dedik ki, “Yahu biz ne yapıyoruz?”

C.B: Doğuma giderken 100 kiloydum Fırat…

E.B: Ama o doğum. Normal yani…

C.B: 3 sene içerisinde, hayatımdan 35 kilo verdim ama nasıl verdiğimi Allah biliyor. Ama Emir’e ayda bir defa özel istek yapıyorum. Özel istek için mutfağa giriyor. Onun dışında, spor da yaptığım için biraz yağsız, biraz tuzsuz yemek tercih ediyorum.

E.B: Evet. Önce Ceren Hanım isyan etti. Kendisi diyete başladı. Ben de sonra sıkıldım.

C.B: Diyete başladığım ilk zamanlar, kendine özel pirzolalar yapıp karşıma geçip yiyordu.

E.B: Ama yemeğimden ilk kaşık alındığı zaman, insanların yüzüne bakarım. O lezzeti, suratlarında görmek isterim. Benim yemek yapmakta ki gayem budur. Ceren Hanım’da güzel yemek yapar… Artık yiyemiyoruz ama çok güzel fırında tavuk yapar. Aynı şekilde çok güzel Cheesecake yapar.

C.B: Yapardım ya… Hatırladım şimdi. Çok eski zamanmış gibi geldi birden.

E.B: Çok pratik mutfağı vardır Ceren Hanım’ın. Eli iyidir, lezzetlidir.

Evde televizyon kumandası kimin elindedir?

C.B: Nur’un…

E.B: “Digiturk” mü?

C.B: Nur’un...

E.B: Yok, televizyon kumandası Nur’un elinde falan değil. Şimdi öyle şeyler söyleme…

C.B: Bak, Nur salondaysa Baby Tv, Emir salondaysa Lig TV açıktır. Benim artık şansım yok. Bir süredir yatak odasında da televizyon seyretmemeyi tercih ediyorum. Ama ben alırsam elime, film kanallarını seyrediyorum.

E.B: Bizim evde televizyon çok az izleniyor. Neredeyse izlenmiyor. Nur’un da televizyon bağımlısı bir bebek olduğunu söyleyemem. Ama bazen Baby TV açıksa, Lig TV’ye geçiş yapmak istediğimde kıyamet kopuyor. Hiçbirimiz çok fazla televizyon düşkünü değiliz. Ben bilgisayar oyunlarıyla ilgileniyorum. Şuan araba simülâsyonlarına sardım. Onlar içinde, tamamen kendi yaptığım konsollar hazırladım.

Ceren Hanım, sizin sosyal yaşantınız nasıl?

C.B: Çok fazla kitap okumayı tercih eden, bir süredir meditasyon ile ilgilenen, her gün spor yapan biriyim.

E.B: Zeki Müren gibi yaşıyor.

C.B: Aynen! Zeki Müren’in bir videosu var ya, onu izledim ve aynı ben dedim. Çok düzenli yaşamaya çalışıyorum. Hatta bu yüzden, sabah Emir ile tartıştık. Benim her sabah spor salonunda dersim oluyor. Emir’de en sonunda “Sen niye bu kadar erken gidiyorsun?” dedi.

E.B: Gerçekten çok düzenli yaşıyor. Vücut ve sosyal saatleri birbirinden bu kadar uyumsuz olup da, bu kadar uyumlu yaşayabilen yegâne çiftizdir herhalde. Evin içerisinde ayrı hayatlar yaşıyor gibiyiz. Zamanlama olarak, onun spor saati ayrı, benim uyku saatim ayrı. gibi… Tabi, burada Nur’da bizi birbirimize yaklaştırıyor. Ben şimdi fark ettim Ceren ya… Biz çok iyi anlaşıyoruz gerçekten!

Emir Bey, siz de oyun konsolu bağımlılarından mısınız?

E.B: Ben hiçbir şeye bağımlı değilim abi… Her gece benim 1 saat bilgisayar oyum var. Kamyonumla bir teslimat yaparım, bir yarış yapar uyurum. Fifa için iyi bir partner gerekiyor. Pek bulamıyoruz bu günlerde… Ceren Hanım bu durumu daha iyi anlatır.

C.B: Joystick tuşlarının ne işe yaradığı hakkında ufak bir bilgiye sahibim ama dövüş oyunlarında onu hep dövmüşümdür.

E.B: Tabi, her türlü döver. Ama gerçekten futbolda partner bulamıyorum.

 

 
Toplam blog
: 33
: 659
Kayıt tarihi
: 27.07.13
 
 

16 Ağustos 1996 doğumluyum. Bilişim Teknolojileri öğrencisiyim, 5 yıldır profesyonel olarak interne..