Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Mart '11

 
Kategori
Kişisel Gelişim
 

"Sade"ye müsaade

"Sade"ye müsaade
 

Alışveriş çılgınlığı bir salgın gibi...


Yegâne kıymetin, tüketime ilgin! 

Ondandır Sevgililer Günü’nden 3 gün önce 5 kuruşa aldığın çiçeğin 14 Şubat’ta 10 lira olması… Aslında hiç ihtiyacımız olmayan ya da evimizde çoktan bulunan bir cihazın son modelini illa alın diyen reklâmlar da tüketime ilgimizi kaşıyor zaten. Ya da bütün bankaların birbirinden cazip fırsatlarla krediler açıp aslında sahip olmadığımız paracıkları sanki bizimmiş gibi kullanalım diye vermeleri de tüketime ilgimizden kaynaklanıyor. BİZİM İLGİMİZDEN! 

Son 50 yıldır tüketim toplumuyuz ve artarak devam eden bu tüketim, bir çılgınlığa dönüşmüş durumda: Televizyonu, arabayı, evi, tatili, tabağı-çanağı, cam biblodan tuvalet kâğıdına, bebek giysilerinden çocuğun okuluna kadar her şeyi cebimizde olmayan parayla ödeyip alıyoruz. 

İhtiyaçlar neyse de, bir de ne diye aldığımızı bilmediğimiz, bir kere giyip/kullanıp kenara koyduğumuz, kimisinin ambalajını bile açmadığımız ıvır zıvır neyin nesi oluyor ki?! Neden alıyoruz onca şeyi? Nedir eksik olan hayatta? Düşünmeden, kim bilir hangi reklâm, tanıtım, satış elemanı veya pazarlamacı tarafından, kim bilir ne zaman kafamıza yerleştirilmiş irrasyonel dürtülerle alıp da evimize, ofisimize doldurduğumuz o, aslında ihtiyaç duyulmayan çer-çöple ne yapmaya çalışıyoruz? 

Ne yapmaya çalıştığımızı bilmiyorum ama gerçekte ne yaptığımız ortada: 

Hayatımızı kendimizden çalıyoruz! 

Yaşam enerjimizin dolaşım alanını kısıtlayan, yeni şeyleri görmekten ve hayatımıza yenilikleri çekmekten bizi alıkoyan enerji çatlaklarıyla dolduruyoruz hayatımızı. Tüketim çılgınlığı (bilinçsizce tüketim açlığını doyurma telâşı) sadece bizi düzenin kölesi yapmıyor; aynı zamanda evimizi de “atmaya kıyamadığımız” bir sürü kullanılmayan, gereksiz nesneyle doldurmamıza neden oluyor. 

Yakın bir arkadaşımın en büyük derdi, yeni bir eve taşınırken yüzlerce çift ayakkabısını yeni evde nereye koyacağıydı mesela… Çünkü eski ev daha büyüktü ve sadece ayakkabılara ait bir oda vardı! Öyle çok ki ayakkabıları; bu arkadaşımın her gün farklı bir ayakkabı giydiğini varsaysak, ilk giydiği ayakkabıyı yeniden giymesi için birkaç sene geçmesi gerekir! 

Kendi hayatınıza da baksanıza bir; nelerle dolu? Evde, arabada, gardıropta kullanmadığınız neler var? Bir listelemeye ne dersiniz? Sizi şimdiden temin ederim ki o listeye baktığınızda gerçekten şaşıracaksınız! 

İşte gerçek kıymetinizi bulmanın yolları: 

Bahsettiğim o listeyi yapın… Fazlalık olduğunu düşündüğünüz her şeyi ama HER ŞEYİ, hiç gözlerinin yaşına bakmadan, acımadan fırlatın atın! Daha iyisi ihtiyacı olanlara verin/gönderin. 

İnanın bana; o ihtiyaç fazlası eşyaları, giysileri evden çıkarmak üzere paketleyip kolilediğiniz anda başlayacak rahatlama… Ve neredeyse hiç beklemeden göreceksiniz ki; işinizden özel hayatınıza her alanda yenilikler kapınızı çalmaya başlayacak, hayatınız yoluna girip o yolda rahatça akmaya başlayacak. 

Biliyorum, saçma geliyor… Ama koçluk hizmeti alırken bir parti, eğitime başladığımdaysa daha büyük bir parti “çöp”ten kurtulduğumda önümde açılan kapıları ben biliyorum. Sizin de önünüzde dilediğiniz kapılar açılsın istiyorum. 

Bir kişisel koç olarak bu yazılardan ancak bu kadarını tavsiye edebiliyorum. Neyi, ne zaman, nerede, nasıl yapacağınıza ve yeni hedeflerinizi belirlemeye karar vermek için bir koçla çalışın… Kısa dönemde size sağladığı faydalara inanamayacaksınız. Ve bir koçla çalışmaya karar verdiğiniz o güne samimiyetle şükredeceksiniz. 

Yeni fırsatlar, yeni kazançlar, daha enerjik ve mutlu bir hayat sizin duvar gibi gördüğünüz kapıların ardında sizi bekliyor. “Yapamam” mı diyorsunuz? 

Elbette yapabilirsiniz, sadeleşin yeter! 

 
Toplam blog
: 4
: 1475
Kayıt tarihi
: 20.02.11
 
 

1971 İstanbul doğumlu. 18 yıllık reklâmcılık tecrübesinden sonra ID International Coaching kurumunda..