- Kategori
- Futbol
“Şike maması”: Önce ihracat, sonra ithalat...
3 Temmuz’dan bu yana, resmen, “şike”yle yatıp “şike”yle kalkılıyor!
Zamanlama açısından, hem içeride hem dışarıda, ilginç durumlar oluyor. Bitti bitecek derken bitmiyor, zamana yayılıyor. Sonlandırmak için bir türlü “Haklısın” denemiyor.
Ya “Haksızsın!” diyenler?
Onu diyenlerin şimdi yerinde yeller esiyor. Kurum olarak ÖYM’ler, sizlere ömür... “Doğramacı”lar kendi dertlerine düştüler. Ama futbol dünyasında “tadı damağı”ndan kalanlar, bugün o “tadı” yeniden bulsalar bile gelecekte olacaklardan kaygılılar.
Şimdilerde?
Yine de, “şike”, bir yıldırma, korkutma, ürkütme, saldırma, “beleşe konma”... aracı olarak görülüyor. Her yeni sezona doğru, “şike”ye bağlı senaryolar yazılıyor.
Yaz babam yaz!.
“Şike”, cami avlusuna bırakılmış bebe gibi. Kimlerce, “özel” olarak, nasıl peydahlandığı belli olmasına karşın, ille de birinin, birilerinin “nüfus”una geçirilmek isteniyor.
“Nüfus” kaydı başkasında, getirisi götürüsü sözkonusu olunca, getirisi başkalarında olacak. Emek vermeden, uğraşmadan, elini soğuk sudan sıcak suya sokmadan, yan gelip yatarak, ağustosböceği misali “cırcır” edip gün öldürerek başkasının hakkına konmak...
O hak, tam da bir “mama”, “promosyon” türünden...
O “mama”, birilerine de verilmeliydi ki, “hak yerini bulmuş” olsun/du!
(Ne de olsa, bal tutan parmak yalar, ama çevreyi de görmek, bu yolla “idare” etmek gerekirdi. O günkü koşulların hiç değişmeyeceği, sürgit olacağını düşünenler, verilenden alınandan hoşnut olur. Bu, birbirine güvenmekten çok, günü savuşturma, günübirlik düşüncenin sonucudur.)
*****
“Şike” dedik de...
“Hakikisi” var, “hakiki zeytinyağı” misali... “Sözde”si de var.. Hedeftekinde “hakikisi”ni bulmayanlar, “sözde”sini buldular.
“Şike”, birilerinin ağzına, “mama” olarak, biberonla girdi. O birileri sandı ki, o “mama”, hiç bitmeyecek; biberonu her ağza alışta besleyecek. Ancak, “şike maması”, yazıcı ya da tarayıcılarla verilen “toner” gibiymiş...
“Şike maması”, sağlıksız koşullarda, “çalıntı mal”la ruhsatsız üretilmişti. Yiyeni besliyor, ama öte yandan “üretici”leri, “ithalatçı”ları zorda bırakıyordu. “Çalma”yı Avrupa standartlarına göre “üretim” sananlar, zaman içinde uyanmasına uyandılar, ama...
İçeride ise devran dönüyor, roller/ saflar yer değişiyor; yeni bir yola giriliyordu.
İyi ses alan kulaklara bir mırıltı ulaşıyor olmalı:
“Hey gidi günler, ne günlerdi o günler!”
*****
“Şike maması”, sağlıksız koşullarda, “çalıntı mal”la ruhsatsız üretilmiş/ti.
“Mal” meydanda olmasına karşın, “şike maması”na “ruhsat” verenler, “İnat da bir murattır” misali havasındalar. O havayı alacak/ indirecek olanlar da, “son sözü” söylemekten kaçınıyor, işi zamana yayıyorlar. Zamanla her şey kendiliğinden hallolsun...
Ama olmuyor!
Ya olanlar?
Yargıtay, tarih olan ÖYM’den gelen “mahkumiyet kararı"nı onayınca, “iç hukuk yolları” tükendi. Artık, devreye, AİHM’ye gitmeden önceki son durak olan AYM girecekti. Ama 13. Ağır Ceza Mahkemesi, “yeniden yargılanma” kararı verince, tükenen “iç hukuk yolu” yeniden açılmış oldu.
Ya dışarıda?
UEFA bildiğini okuyor!
İsviçre Federal Mehkemesi'nin; UEFA “aleyhine doğacak durumda tazminat ödemeyi kabul edince”, davayı doğal seyrine bıraktı.
*****
“Mama” dendi mi akla “bebe”ler gelir.
Sözgelimi bebeler, niye ağlar, huysuzlanır?
Ya altını kirletmiştir, ya karnı acıkmıştır, ya bir yeri ağrıyordur ya da...
Hangi olasılık gelirse akla, sıralanabilir. Ama bebenin gözü “biberon”a gidiyorsa, mesele anlaşılmıştır, “ya da”lı olasılıklar bitmiştir.
Doğrusu, bebe, açtır aç; “mama” istiyordur, “mama”...
“Mama”nın yerlisi var, ithali var. Yabancı hayranlığı, mal düşkünlüğü, ithal olanı öne geçirir. Bazen de yerli olan, ithal ambalajı/ etiketiyle piyasaya sürülür.
“Mama” yoksa... İthalatta sıkıntı varsa... Huysuzluk var demektir!.
(“Alo, alo... Orası, orası mı?”
“Evet, burası, orası...”
“Şey, diyecektim, şey... “
“Buyrun!..”
“Duydum ki, bizim mamada şey çıkmış...”
“Hangisinde?”
“Şey, şike... şike maması.”
“Doğrudur...”
“N’olicek?”
“Sizin tarafta çıkan şey... pürüz, ithalata yansıyacak gibi...”
“Yine şey edelim mi?”
“Sizin gönderdiğiniz belgelerde şey... ”
“Ama o belgeler resmi şey...”
“Zaten bizi yanıltan da o şey...”
“Şey, nasıl olur?”
“Oldu işte, biz, bizdeki gibi şey sandık.”
“Ama... şey...”
“Ama da... arayış içindeyiz, şeye, zamana ihtiyaç var...”
“Şimdilik neyi önerirsiniz? Şeyleri mi?”
“Hıı, şeyleri... Şey vardı ya, polisler...”
“O polisler şey oldu...”
“Gazete haberleri, tv programları, yorumcular, muhabirler, muhbirler... yazılar...”
“Onlar şey oldu. Çoğu şey yaptı, döndü...”
“O zaman?”
“O zaman ne önerirsiniz?
“Alo, alo... Şey... Ses gitti.”
Mühim Not: “Tape”ler, noktasına virgülüne kadar “bakir”dir.)
Son söz:
Gün gelir, savunma içgüdüsüyle söylenenler, kendilerini olayların, gelişmelerin dışında tutanları, kendi sözleriyle “deşifre” eder.