Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

26 Eylül '06

 
Kategori
Müzik
 

"Siste yürümek"

"Siste yürümek"
 

90’lı yılların başı... Hatırlarız... “ O zamanlar durum henüz bugünkü kadar karışık” değildi… Henüz bugünkü kadar yaşamasız…

Henüz ‘star’larımız ‘mega’ olmamıştı… Pop’umuz patlamış ama daha çatlamamıştı… Hala biraz duygu sokabiliyorduk şarkılarımıza… Kimse ‘Allah belanı versin’ demiyordu birbirine en azından…

Bunları hatırlıyoruz… En azından içeriği….( ayrı konu)

Ama hatırlamadıklarımız…

Bülent Ortaçgil’in , Fikret Kızılok’un , Ezginin Günlüğü’nün , Bulutsuzluk’ un açtığı yoldan , özel radyoların , televizyonların oluşmasından da cesaret alarak belki, bir çok isim, şarkı , grup ortaya çıkmıştı… Sadece müzik yapan ve sadece kendi sesinin peşinde…

Derinlik sarhoşluğu… Çekirdek… Yuhu… Mayıs Müzik Topluluğu… Trio Aksak… Dinmeyen…Objektif… Mor ve Ötesi…Kesmeşeker…Kramp…

Kalanlar oldu bugünlere… Ben yitenlerden bahsedeceğim…

Belki de yal(ı)nız bir içlenmedir bu yazı …Bilen bilir…

Belki de yalnız şu iç sıkıntısı….

Başlayalım bakalım… Hayırlısı…

/……./

Çocuktum daha… Büyüdüğümü sanmakla beraber…. Anlamaya çalışıyordum…

Politzer’i okuduğumda yeterince solcu olabilecek miydim, o kızın elini tutabilmek neden bu kadar ulaşılmaz , Sovyet – Çin ilişkileri neden bu kadar karmaşıktı?... Sokaklar bitmiyor, evler dar geliyor, bu sakal neden çıkmıyor, o polis neden vuruyordu?

Sosyalleşiyorduk bu arada… Gördüğümüz, belletilmiş kalıplar içerisinde… İfadesiz , daha doğrusu tek ifadeli… Bizim sesimiz ve onların sesi… Tek bakış… Tek ifade…Karşılıklı… Bir terslik vardı ama… O dünyaya ait olmayan bir şeyler rahatsız ediyordu… Olasılıklar, insanın tekliği; sözcüklerden oluşturulmuş kutsal kaleler dışında kalan başka bir ifade arayışı… Bir ses , kendi sesine yeni bir türkü… Bir ıslık işte, farklı…

( Ahmet kaya’nın müthiş bir kararlılıkla beynimize kazıdığı sevgili-muazzam-yanık ve Allahsız hüznü bir yanımızda; diğer yanda şarkılar ki dağlarda çiçekler kentlerde öfkeler ve ille ölüler, ölüler, ölüler… Bir de pop patlamasın mı şinanay…)

Kalabalıktı… Sesimiz yoktu…

Bunların arasından duymuştum onları… “Ne tuhaf siste yürümek/ her çalı her taş ıssız/ ağaçlar duymuyor birbirini/ hepsi de yalnız” diyorlardı… Ya da yabancı olduğum ama benim olan bir başka duyarlılık: “Uzağa değil usta/ öteye hep öteye gitti/ yalnızlığı ondandır”… Yakalanmıştım… Çünkü insanı söylüyordu bu “yeni” türküler… (Çelişki sanılmıştır, sanılacaktır fakat insanın tekliğinden devinen bir güç, bütün devrimlerin kaynağı)… “Güzel ses çirkin ses yoktur; her sesin kendi türküsü vardır” diye yazıyordu Mayıs Müzik Topluluğu’nun kaset kapağında… En çok ihtiyacımız olan idrak!…( Yusuf Atılgan’ın canı, Oğuz Atay’ın derdi…efendim?)… “Otuzluk dulun soğuk yatağı” ya da “üremeyin ulan” diye bir çığlık…

Öyle farklı bir tondan dile gelmişlerdi ki…

( Sonrası gece trenleri… Yolculuklar… Tren camlarına vuran yüzün aksindeki anlam izi… Her yeni insanda yeni bir hikaye fikri… İnce bir sızı… Rakı ayazında tüm dünyayı kucaklama isteği… Yağmurmuş çamurmuş ne gam… Rahmet işte…)

“Serçeler toplanmış saçakta/ kapıda ölümler sevdalar/ nerde sevincin gül yüzü/ nerde gülüzar…askerden yeni dönmüş yüzün/ saksıda şaşkınlık çiçekleri/ dolapta duruyor yaşlılık/ gülüzar!...senden eser salkım söğüt/ bir de umut resimleri/ al başını git masaldan/ gülüzar!”... Artık bulamayacağınız bir duygulanım…

Ya da az bulunur bir tasvir : “Cohen söylüyor: ince ve çılgın”

Ya şuna ne dersiniz… “Akrep ve ben, saatler durdu/ dört bir yanım ateş oldu”

Şimdi nerdeler?

Hangi barda, hangi kendilerinin olmayan şarkıları söylüyorlar… Hangi kravatlar sürüklüyor onları kendilerinin olmayan taş binalara…

Şimdi nerdeyiz…. ‘hayatberbatinsanagüvenilmezölelim’ çığlıkları…. ‘Dağlarkentlerçiçeklerdirenenölüler’ hep aynı… Pop’umuz çatladı artık… Bir garip hayal iklimi…

( Şimdi bazı sesler duydum… Sesler ki konjonktürden, kapitalizmin ne denli vahşi olduğundan ya da bireyciliğin tehlikelerinden bahseden…. “Demeyin!.... Bilirim!”….Dedim ya bir içlenme bu… Sizinki “eski inkar”…)

Şimdi özlüyorum… Yeni sesler ekledim seslerine fakat… Sesimi çocuk bir kuşağın sesinin üstüne koydum… Çektim zaman zaman da… Ama onlar hep “hayatımın fon müziği” oldular…

Çünkü onlar insana inanmışlardı…

Şimdi hatırlayan yok onları…. Reva-yı hak mıdır?

 
Toplam blog
: 12
: 992
Kayıt tarihi
: 11.09.06
 
 

"Aşkın ve iyiliğin ne demek olduğunu bugünün insanlarından öğrenemezsin... Bu yüzden yarın gerçekdış..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara