Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Kasım '06

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

"Şu sömestr tatili bir gelse..."

"Şu sömestr tatili bir gelse..."
 

Her sabah 6'da Can'ı kaldırma görevi bana ait... Akşam dokuzda yatırma görevi ise annesiyle ikimizin... Çok nadir oyundan bitap düştüğü zamanlar hariç, öyle tam dokuzda yatakta olamıyor tabii... Diş fırçalama, pijama giyme, çantasını hazırlama gibi bahanelerle yatmayı geciktirdikçe geciktiriyor. Maksat televizyona birkaç dakika daha fazla gözatmak...

Her anne baba gibi biz de, "oğlum bak sabah zor kalkıyorsun" filan gibi nasihatlar çekiyoruz ama, pek faydası olmuyor. Doğrusunu isterseniz biz büyük olarak da aynı hataları yapıyoruz. Sabah erken kalkacağımızı bile bile biraz daha, biraz daha diye diye geç yatmıyor muyuz, yatıyoruz. Sonra sabah kalkarken zarlanmıyor muyuz, zorlanıyoruz.

Ama Can geç bile yatmış olsa, sabah kalkarken akşamki numaraları yapmıyor. Yani azıcık daha uyuyayım, bir lokmacık daha yatakta kalayım filan demiyor sağolsun.

Benim uyandırma yöntemim şöyle. Can'ın yanına uzanıp onu seviyorum, öpüyorum, saçlarını okşuyorum, uyandırmaya kıyamaz bir ses tonuyla kulağına "hadi canım, hadi boncuğum" diye fısıldıyorum. O da hemen bir öpücükle cevap verip kalkıyor yataktan. Şimdiye kadar beni hiç zorlamadı.

Bu sabah yine Can'ı uyandırmaya gittim. Aynı şekilde onu uyandırdım. "Babacığım şu sömestr tatilinin gelmesini o kadar çok istiyorum ki" dedi. Az kaldı yavrum, geliyor zaten, dedim ben de...

Evet bu yılın sömestr tatiline az kaldı belki ama, daha dördüncü sınıf öğrencisinin okul hayatı boyunca gelmesini isteyeceği kaç tane sömestr tatili var.

Hayat zor. Yaşamak zor, geçinmek zor, para kazanmak zor. Bütün bu zorlukları biraz olsun kolaylaştıracağını düşündüğümüz okumak da zor. Başarmak da zor. Daha yolun başında bir ilköğretim okulu öğrencisinin sömestr beklentisi beni ürküttü doğrusu.

Okulu çok severek, ders çalışmayı çok isteyerek öğrencilik yapanların sayısı hayli azdır biliyorum. Hepimiz bu yollardan geçtik. Onlar da geçecekler. İşin kötüsü ise, katlanılan bunca eziyete rağmen, yine de rahat bir hayatın garantili olmaması...

Çocukların çocukluğunu yaşaması lazım diyoruz bir taraftan. Ama bir taraftan da onları yarış atı gibi küçücük yaştan itibaren koşturup duruyoruz. Sınavlar, sınavlar, sınavlar...

Gündemde OKS'nin kalkması var. Okullarda çift tedrisattan vazgeçilip tam gün uygulamasına geçilmesi meselesi var. Daha öncelikli olarak asayiş sorunu var. Küçük yaşlarda başlayan sigara alışkanlıkları var. İlkokullara kadar inen uyuşturucu ticareti var. Porno tehlikesi var.

Çocukların önünde heyula gibi sorunlar var. Hiçbirini çözemediğimiz için her geçen gün yeni problemler doğuyor.

En son Milli Eğitim Bakanlığı bir şura toplantısı yaptı. Öğrencilerle ilgili ne konuşuldu, ne gibi tedbirler alındı, hangi dertlere çare bulundu, hangi konular gündeme geldi anlayamadık. İmam Hatiplerle yattık, İmam Hatiplerle kalktık. En azından Basın'ı takip ederken biz böyle anladık.

Vatandaşın bilgilendirilmesi konusunda hükümetlerimiz hep sınıfta kalmıştır. Bu bilgi verme işi bizde hiç yok. Biri hastalanır biz en yakınına üzülür diye bilgi vermeyiz. Ölüm haberleri bile bizde "hasta" diye verilir. Sanki sonra öğrenmeyecek.

Karı-koca bazan duydukları kötü haberi birbirinden saklarlar. Çocuklara yapılan ilk tenbih, annene söyleme, babana söyleme şeklindedir. Bu gizlilik zamanla çocuğun yaptığı şeyleri ailesinden gizlemesine kadar varır. Uyuşturucu batağına saplanana kadar, aşkı için evden kaçana kadar anne babaların hiçbir şeyden haberi olmaz.

Birbirine bağlı o kadar çok problemimiz var ki... Ben şimdi ne yapsam? Oğlum, bu sömestr tatilinin gelmesiyle sorunlar bitmiyor ki, daha önünde upuzun yıllar var mı desem, yoksa sömestr tatili, yaz tatili filan diye Can'ı oyalayıp dursam mı? Ne dersiniz?

 
Toplam blog
: 859
: 979
Kayıt tarihi
: 21.06.06
 
 

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu, ekonomik..