Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

03 Nisan '07

 
Kategori
Kitap
 

"Susmanın ötesi"...

"Susmanın ötesi"...
 

“Ağlar toplanmış –

Balıkçının kedisi

Sofrayı kurmuş!”

Hakan Cem’in önce derinlikli, okuması keyifli yazılarıyla tanıştım S’imge dergisinde. Her sayı belirlenen temada yazdığı yazılarda şiirsel bir anlatımı, felsefi bir metinle kucaklaması ilgimi çekti. Bunlar yüklü “masal” metinleridir. Örneğin “Yalnızlık” kavramı üstüne yazdığı “Yalnızlık Masalı”nda, yalnızlığı, öyküsünün içindeki toprak ana anlatmaya başlıyor: “Sizler, otların dünyasında ayrı ayrı birer yalnızsınız. Oysa gerçek yalnız kalabalık olandır! Kendi kalabalığınızda mutluluğu arayın! İç dünyanızda sizi saran ruhunuzun derinliklerini iyi dinleyin ki yalnızlığınızın kalabalıklar içine sindiğini duyasınız. Düşlerinizin arasına yağmur yüklü minicik bulutlar gibi süzülen yalnızlık göz yaşlarınız olmasın! Kendinizi düşlerinizle çoğaltın.” (S’imge-Sayı 7)

“Su Masalı”nda şiirsellik yüklü her cümle suyun serüvenine ortak eder bizi: “Uzaklarda boy gösteren kayaların yorgun özlemidir deniz. Koynunuzdaki sessizliği besler. Kayaların gözyaşları, eteğinde uçuruma uzanan çiçeği selâmlar ve kendini tamamladığı damladan kopar. (...) Yol aldığı yatağın sakinlerine tüm ıslaklığıyla anlatır denizi. Heyecanında deniz vardır: Bembeyaz köpükleri, kıvrılan ve kendinden sonra gelen arkadaşları için yol veren iri dalgaları, arkadaşı rüzgârın teninde söylediği özgürlük şarkıları, kuzeyden ve güneyden kendilerini ziyarete giden insanların sevinçli günlerine yol alan gemilerin dümen suyuna karışan derin ve masmavi suları...” (S’imge-Sayı 6)

Edip Cansever bir şiirinde şöyle der: “Ey yağmur sonraları, loş bahçeler, akşam sefaları / Söyleşin benimle biraz bir kere gelmiş bulundum.” İşte belki de bu nedenle Hakan Cem, her kavrama, nesneye, genelde doğaya seslenir yazılarıyla. Onun verdiği cevapları da masallarında bize sunar. Böylece şiirlerine giden yol da daha iyi anlaşılır olur. Çünkü Cem’in haiku tadındaki şiirleri, doğanın özne’ye alındığı, merkeziniyse az kelimeyle uzun masal’ların oluşturduğu bir poetikanın ürünleridir!...

Hakan Cem’in haikularını ve kendi deyimiyle “haikumsuları”nı topladığı Susmanın Ötesi adlı ilk kitabı geçenlerde çıktı. Ben de 2. İzmir Şiir Günleri’nde kendisiyle tanışıp kitabını imzalatma fırsatı yakaladım. Kitabı en güzel şekilde imzaladığı için paylaşmak istiyorum:


“Sevgili Ersan Dosta


Tüfeğe sordum!

Uzakta kurşun sesi,

Ya çocuklarım?


Bir alıngan bulutun

Gözyaşında boğuldu...


Sevgiyle...”

Hakan Cem’in üç bölümden oluşturduğu kitabında, kendi sesini içine başarıyla yerleştirdiği haikular olduğu gibi, haiku’lardan yola çıktığı “haikumsular” da yer alıyor. Nitekim daha ilk şiir böyle bir haikumsu... İlk bölüm, ismiyle içinde barındırdığı şiirlerin ne kadar “ince” olduğunu belli eden “karıncaya bahçe kapısını araladım”. İlk bölümü oluşturan bir çok şiir, 5/7/5’li hece düzeniyle oluşturulmuş haikular aslında. Ama Hakan Cem’in yazdıkları, Oruç Aruoba, Ahmet Necdet, Melisa Gürpınar’ın kitaplarındaki haikular gibi değil. Çünkü kendi şiir dilinin ve anlatımsal zenginliğinin “az sözcükle yoğun anlatım”a dayandığını biliyor. Onlardan daha farklı, illa da uyağı gözetmeyen ama ahenkli, ritmi ve anlamsal genişliği zengin haikular yazıyor:

Yaz gecesinde

Yıldızlar birden çöktü

Balkonumuza!

*

Denizdeki Ay

Gözümde kıpır kıpır –

Yakamoz düşü!

*

Mırnav kedi –

Uyuyakalmış

Yasemin kokulu evde

*

Sahil kenarı –

Kumsalda bizi gözler

Kaya yengeci!

*

İnci tarlası –

Çimlerin üstünde

Çiy taneleri

*

Güz şafağında

Yüreğini çırpıyor

Yaşlı balıkçı...

*

Gökyüzünde Ay

Dans eden alevlerle –

Mangalda ateş...

*

Sustuğun umut

Yürekteki sevdanın

Acı nakışı!

*

Dalında çiçek –

Yol boyu akasyalar

Öylece bekler...

*

Güneşli günde

Uzanmış bahçesine –

İşte Sarıkız...

*

Karlı Toroslar –

Geceye ışık sızmış

Bacalar: Yorgun!

*

Lapa lapa kar –

Gizlenivermiş orman

Sessiz. Uyuyor!

Yukarıda görülen nefis örneklerde olduğu gibi haikularının odağındaki özne bazen yaşlı balıkçı, umut, Ay; bazen Karlı Toroslar, Sarıkız, dalındaki çiçek!... Hakan Cem’i Türkiye’de son zamanlarda yaygınlaşan haiku yazanlardan ayıran özellik, şiirdeki zenginliği uyak için bozmaması ve ayrıntıları içselleştirdiğini hissettiğiniz anlatım tekniği... Bu ilk bölümde özellikle 29 (Balıkçının kedisi ne bekler?) bölümündeki beş haiku ve bir haikumsu çok başarılı.

Zaman zamansa haikudan yola çıkarak yazdığı “haikumsu” metinlerde müziğin, peş peşe gelen dizelerdeki ritmin daha kuvvetli olduğunu görüyoruz. Haikunun sert, olmazsa olmaz koşulları yerine kendi disiplini içinde yoğurduğu sözcüklerle şiirini kuruyor:

Açık deniz

Güneşten yıldıza boyanmış

Boydan boya.

*

Erik ağacımız

Şükranlarını sunuyor

Bahara...

*

Masmavi deniz –

Ormanı kucaklamış

Bizim bahçeden.

Kitabın ikinci bölümü kitaba da ismini veren “susmanın ötesi”. Bu bölümde de haikular ile haikumsular içiçe geçiyor. Metin, felsefeyle daha fazla kucaklaşmaya, daha da zarif anlamlar çıkmaya başlıyor. Örneğin “Yaprağın dala/ saygısıdır/ Sonradan açması” (58), “Uyumsuz uyan, / Kendine razı olma –/ Yükün: Düşüncen” (60) ya da “Çırpınan yüreğim –/ Gizleyemedim/ Sana geldiğimi...” (66). Hakan Cem bu bölümde haikulardaki müziği ve düşünceyi daha da arttırıyor. Her haikunun sonunda durup düşünülecek bir keşif var. Çünkü burası Japon bahçeleri gibi özenle yaratılmış, şiirsel bir bahçe! Zaten şu haikuda saklı bu söylediklerim: “Gülün dikeni –/ Önceden uyarıyor/ Uzanan eli!..” (70) ya da “Cumbada bir ben/ Hep kendimle konuştum –/ Yalnızlık sesim!”...

Bu ikinci bölümde tercihinin yalınlık olduğunu ispatlayan şiirler de var. Örneğin İlhan Berk’in ‘Şeyler Kitabı’na göndermelerle oluşturulan 88: “– Çıplak ayak, der/ İlhan Berk. Sesi: Şeyler!/ Ayak yazgısı:// Emeklerken adımlar/ Adımlarken sendeler...” Buradaki şiirlerde okuyucu susmanın ötesindeki sessizlikle olduğu kadar, sesin içindeki sessizlikle de karşılaşıyor! Hepsinin ötesinde de düşünceyle!...

Biliyorum başlık sürrealistçe oldu ama kitabın üçüncü bölümü olan ‘karıncanın ayak izleri’ndeki şiirler de bir bakıma öyle! Buradaki tüm haikular belirli başlıklar etrafında toplanmış haiku ve haikumsulardan oluşuyor. Hemen hepsinde ünlem kullanımı var. Çünkü dünyayı ve ülkemizde yaşanan olayları damıtarak ama kendini de acıtarak kaleme almış. Örneğin 101 (Yanı başımızda bu ne gürültü!)’de kastettiği elbette Amerikan’ın Irak’a açtığı amansız savaştır. Orada yaşananları kendisi de burada hissederek aktarmayı başarıyor Hakan Cem: “Çal viyolonsel!/ Irak bombalanıyor./ Hüzün: Sesimiz...”, “Koltuk değneği/ koşarak uzaklaştı –/ Savaş sonrası!..”.

Bu bölümdeki diğer başlıklar: (17 Ağustos 1999 Gölcük Depremi Anısına), (Yaz Gelecekmiş), (Mısır El Yazmaları), (Zeytin Ağacı, Japon Gülleri ve Sarı Yapraklardan İbarettir), (Böceklerim, Kelebek ve Yeri Başımın Üstünde Olanlar...). Bu bölümdeki şiirlerin arkasındaki öyküler ve masallar bir hayli uzun ama kendileri kısacık! Zaman zaman ‘göz kırpan kelebek’, ‘koşan koltuk değneği’ gibi sürrealist benzetmeler, fablı anımsatan incelikler, tanımlar felsefi bir metnin en ince hale getirildiği dizelerde buluşuyorlar:

103

(YAZ GELECEKMİŞ...)

I
Yaprağı dinle!

Tırtılın gürültüsü

Yeşile sinmiş.


Baharı çalışıyor

Hatmiler içinde...

II

Sabah sabah

Daha pencereyi açar açmaz

Günaydın der gibiydi!


Yusufçuk...

V.

Sesi: İlkbaharın gelişiydi!

Bütün ev, bahçe

Hepimiz ayaklandık.

VI.

Arının peşinden git bahar!

Seni, çiçek açacağın

Dallara götürecek!


Sonuç olarak Nazlı Ongan’ın nefis kapak çalışmasıyla sunulan bu minik kitapta koca bir yaşam var!... Doğaya yeniden keşfeden gözlerle bakmanın gerekli inceliğini hatırlatıyor kitap bize. Yani kent karmaşası ve hayat koşturması arasında unuttuğumuz güzellikleri!... Bu güzellikleri keşfetmek için ağır ağır okumanızı öneririm kitabı. Tıpkı damıta damıta yazılmış bu kitap gibi... Böylece Hakan Cem’in yaklaşık yirmi yıldır viyolonseli ustalıkla kullandığı ellerinin başka ne harikalar yaratabildiğine tanık olursunuz! Ayrıca ben kitabı okurken Apocalyptica adlı viyolonsel dörtlüsünün “Plays Metallica By Four Cellos” adlı albümünü dinledim. Kitapla müthiş bir uyumu var. Çünkü dizlerdeki viyolensel sesi, müzikle birleşiyor!... O olmazsa Rahmaninov’dan Op. 29 yorumunu dinleyebilirsiniz...

Susmanın ötesinde doğa olduğu gibi, sesin gerisinde de doğa vardır. Şair doğanın içinde barındırdığı bu sesleri işleyip kendi diline çeviren kişidir. İşte Hakan Cem bunu başarıyla yapıyor. Bu viyolonsel sesine mutlaka kulak kabartın... Çünkü bu kitapta keşfedilecek inceliklerin müziği sizi bekliyor!...

 
Toplam blog
: 353
: 3712
Kayıt tarihi
: 28.02.07
 
 

"29 Temmuz 1980’de İstanbul’da doğdu. Celal Bayar Üniversitesi, İşletme mezunu. Şiir, deneme, öykü, ..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara