Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Mart '16

 
Kategori
Söyleşi
 

“Tümay Özokur Atölye; benim bu sektöre vefa borcumdur.”

“Tümay Özokur Atölye; benim bu sektöre vefa borcumdur.”
 

Ünlü Cast Direktörü Tümay Özokur ile bir araya gelerek, keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.
 
“Eskiden, mahalle kültürüyle oyuncular seçiliyordu.”
 
Başarılarla dolu bu yolculuk nasıl başladı?
 
Öncelikle bu mesleğe, bayrağı ablamdan devralarak başladım. Ablam; Eskişehir Üniversitesi Sinema Televizyon’un ilk mezunlarındandı. Aslında kimya mühendisi olmamla birlikte, insan ilişkilerimin kuvvetli olduğunu fark ederek, şuanki ortağım Tüles Evren ile birlikte bu sektöre dahil oldum. Sektörün bütün mutfaklarında bulundum. En son; “Gurbetçiler” dizisinin genel koordinatörlüğünü yaparken, başlayacak olan bir projemizin ertelenmesi üzerine uzun süredir  hayalim olan kurumu hayata geçirme fırsatını elde ettim. Eskiden, mahalle kültürüyle oyuncular seçiliyordu. Birilerine “Tanıdığınız bir oyuncu var mı?” diye sorarak oyuncu seçimi yapıyordum. Bu işin bütün mutfaklarında görev aldığım için çok geniş bir insan yelpazem vardı. Bu sebeple de bir oyuncu menajerlik şirketi kurmayı düşündüm. Ben şirketi kurana kadar bir çok ajans vardı. Fakat bu ajanslar, içlerine oyuncular serpiştirilmiş mankenlik yada modellik ajanslarıydı. Ve dizilere hiçbiri hizmet etmiyordu. 1999 yılı itibariyle Tümay Özokur, Portakal Ajans adıyla kuruldu. Bu işe, cast sistemi ve menajerlik sisteminin hamurize edilmiş hali olarak başladım. Daha sonrasında ismimizin markalaşması gerektiğini düşündüğümüzden, yolumuza Tümay Özokur olarak devam ettik.
 
“Fark ettim ki insanlar, geçmişini bilen insanlarla iç içe olmayı çok sevmezler.”
 
Sektörde ciddi bir kavram kargaşası var. İsterseniz, en çok kullanılan kavramların ufak bir açıklamasını yaparak devam edelim?
 
Evet, Sektörümüzde ciddi bir kavram kargaşası var. İlk başta sözleşmeyle çalışacağımı, hem cast hemde menajerlik yapacağımızı söylediğimde, herkes çok şasırmıştı. İlk işimi rahmetli Osman Yağmurdereli’nin projesine vermiştim. Onlar da bu sisteme çok şasırmışlardı, “İşimize çok yarayacak!” demişlerdi. Ve rahmetli Kaya Gürel’i Yılan Hikayesi’ne verip, 15-20 dakika geçtikten sonra, “Bir oyuncu daha istiyoruz.” diye telefon geldiğinde çok mutlu olmuştum. Hatta gece saat 11’de PTT’den Tuğba aradğında “Aaaa! Gece saat 11 ve açık bir ajans var.” deyip çok şaşırmıştı. Bu işte ciddi emekler var. Tırnaklarımla kazıyarak bu günlere geldim. Bu işe başladıktan sonra, ablam Tüles Evren’in de ortağımız olması bizi çok güçlendirdi. Ben işin tamamiyle sosyal, o ise işin tamamiyle maddi kısmıyla ilgilendi. Üstümden de bir yük kalkmış oldu. Evet bazı kavramlar bilinmiyor. Menejer; sıfır noktasındaki bir sanatçıyı yada futbolcuyu da olabilir, hiç farketmez; star olma yolunda sıfır noktasından alıp ona kılavuzluk eden, kariyerinde doğru yerlerde olup, onun doğru adımlar atmasını sağlayan kişidir. Aynı şekilde sosyal statüsü ve fiziksel görünümünü de gerektiğinde düzenleyen kişidir. Sosyal statü denildiğinde şaşılacak bir şey yok. Bu kavram sanatçının nasıl konuşmasından nasıl giyinmesine kadar belirliyicidir. Emprezeryo; belli bir aşamaya gelmiş insanların tanıyıp bildiği bir kişinin daha sonraki yolculuğunda, hayatını kolaylaştırmak adına ona kılavuzluk eden, yoldaşlık eden kişidir. Ajans; oyuncu ile yapımcı arasında köprü kuran kurumdur. İşleri düzenler ve gelen işlerin takibini yapar. Asistan; sanatçıya yardım eden hatta onun çantasını taşıyarak hayatında zaman zaman ufak yardım dokunuşları yapan kişidir. Malesef, günümüzde menejerliği asistanlık ile karıştıranlar var. Oysa, bu kavramların ikisi birbirinden çok farklıdır. Sıfır noktasında bir arkadışımızın, ister konservatuar mezunu olsun, isterse de bir yerden eğitim almış olsun, ilk yapması gereken doğru ve güvenilir bir ajans ile çalışmasıdır. Ajansa gelen işlerde cast direktiflerine uyan isme gerekli yönlendirme yapılarak adayımıza pas atılır. Golü atacak olan ise adayımızın kendisidir. Adayımız doğru pası alıp, golü atamazsa, özür dileyerek söylüyorum; ajansımızın artık yapacak bir şeyi yoktur. Malesef, insanlarımız başarıyı kendilerinde, başarısızlığı ise başkalarında bulmayı çok seviyorlar. Dolayısıyla, adaylarımız hiçbir zaman ajanslarını suçlamamalıdırlar. Eğer bir iş olmamışsa, ya adayımız girdiği audition da başarılı olamamıştır, ya yapımcı ile ajans bütçe konusunda anlaşamamıştır, ya da aranılan fiziksel özelliklere sahip değildir.  Eğer ajans hiçbir görüşmeye yönlendirmiyorsa, adaya uygun olmayan işlere yönlendirmeler yapıyorsa, o ajans gerçekten ne yapacağını bilmiyordur. Zaten, kapısında “Ajans” yazan her yerden içeri girmesinler. Bu zamana kadar ekranlarda gördüğümüz; Murat Yıldırım, Engin Altan Düzyatan, Melike Güner, Yağmur Tanrısevsin gibi daha birçok başarılı isme kılavuzluk yaptım. Doğru bir kılavuz olmuşum ki, sokakta yürürken herkesin onları tanıyıp, sevmesi bunun en büyük göstergesi. Allah’ıma şükürler olsun. Bizim onlardan tek beklentimiz ise sadece “Vefa”. Seçimlerim de ve önerilerimde çok şükür hiç yanılmadım. Artık mütevazılığın bir işe yaramadığını, hayat bana çok iyi öğretti. Diyelim ki, menajerliğini yapıyoruz; bu noktadan sonra verdiğimiz hizmetler devam ediyor. Adayın styling’inden, sosyal medyasına,cast görüşmelerinde yanında destek kuvvet olarak yer almaya kadar tam anlamıyla bir hayat arkadaşı oluyoruz. İnsanların neden gittikleri sorusuna yıllarca cevap aradım. Bazılarını  tenzih ederek söylüyorum; fark ettim ki insanlar, geçmişini bilen insanlarla iç içe olmayı çok sevmezler. Anlıyorum; ben ablaydım, menejer olarak başka birini görmek istemiş olabilirler. Baktım ki, insanların gelip gitmesinin altında yatan asıl sebep psikolojik. Benim bir tarafım doğumhane, bir tarafım morg.  Babam “Naci Özokur” dahiliye mütehassı idi. O her zaman derdi ki; “Her hastalığın altında yatan asıl sebep psikolojiktir.” Benimde menejerim babamdı. Babam; hayatımın en önemli kılavuzuydu. O her zaman haklı çıktı. Küçüklüğümden beri, psikoloji kitapları okumayı çok severim. Dolayısıyla, Türkiye’de bir ilki gerçekleştirerek ailemize psikoterapist Çağatay Öztürk dahil oldu. Adaylarımıza psikolojik konuda da destek oluyoruz. Emprezeryo bakımından; Bennu Yıldırımlar, Işıl Yücesoy gibi benden önce bir yerlere gelmiş, kendini ispat etmiş isimlerinde emprezeryosuyum. Bu noktaya geldikten sonra sanatçı için başka bir hayat başlıyor. Bizde artık ajans sayfasını ve cast direktörlüğü sayfasını da sinema filmi olmadığı sürece, hayatımızda kapattık. Psikoterapistimizin ailemize dahil olmasından sonra, kurumumuzda sosyal medya danışmanı,halkla ilişkiler, styling, fotoğraf sanatçısı gibi bir ekipleşme yoluna gittik. Bu da Türkiye’de bir ilk. Dolayısıyla kurumsal anlamda benimle aynı kulvarda bulunan insanlardan kendimi ayırmak konumundayım. Çünkü artık gittiğim ve seçtiğim yol başka.
 
“Bu benim sektöre bir vefa borcumdur.”
 
Kurumunuz bünyesinde bulunan, “Tümay Özokur Atölye” den ve Atölyenizin faaliyetlerinden bahsedebilir miyiz?
 
Bu işin mutfağında piştiğim için, işimize eğitimi de dahil ettim. Ajansımızı kurma sebebimiz ile aynı mantıkta atölyemizi de kurduk. Eğitim veren birçok kurum ve konservatuar var. Bizim amacımız onlardan biri olmak değil; sektörel eğitim vermek. Atölyemizde 2 kur üzerinden eğitim veriyoruz. Oyunculuk eğitiminin yanısıra farklı eğitimler de veriyoruz. Kurlarımızdan bir tanesi; hiç eğitim almamış arkadaşlarımıza, bir diğeri ise, eğitim almış hatta konservatuar eğitimi almış arkadaşlarımıza veriliyor. Atölyemizde avukatımız; oyuncumuzun hak-hukuk konusunda bilmesi gereken herşey ile ilgili bilgilendirmeler yapıyor. Mali müşavirimiz; mali konularda bilgilendirmeler yapıyor. İmaj danışmanımız; kişinin kendine has olması gereken imajı konusunda bilgilendirmeler yapıyor. Psikoterapistimiz giriyor; kariyer ve şöhret yönetimini anlatıyor. Melih Korukçu; içsel imaj ve bunun dışa yansımalarını, Handan Öztürk senaryo okuma tekniklerini anlatıyor. Hocalarımız ve sosyal medya danışmanlarımız da gerekli bilgilendirmeleri ve eğitimleri veriyor. Bilinçli, donanımlı, farkındalığı yüksek ve bir sete girdiğinde nerede ne yapması gerektiğini bilen, bocalamayan oyuncu adayları yetiştirmek istiyoruz. 150’e yakın mezun vererek bir seneyi geride bıraktık. Koşuyolunda 2. yerimizi açtık. 5 Eylül itibariyle yeni eğitim dönemimiz başladı. Tayanç Ayaydın da aramıza katıldı. Ayrıca yakın zamanda Asuman Dabak Atölyesi’de kurulacak, onun da ayrı eğitimleri olacak. Ben ise set adabı üzerine ders veriyorum. Birçok katılımcımız reklam filmlerinde, dizilerde, sinema filmlerinde yer almaya başladı. Farklıyız ve bunu farkettirmek için ne gerekiyorsa yapıyoruz. Burası aynı zamanda oyunculuğun haricinde bir yaşam atölyesi. Yaşam atölyesi derken; hayata tutunurken bilmemiz gereken ne varsa buna dair workshoplar, eğitimler başlayacak. Üçüncü kulvar olarak, kurumlara kurumsal eğitimler vereceğiz. İyi bir lider nasıl yetiştirilir, iyi bir yönetici nasıl olunur, patron-çalışan dengesi gibi konularda kurumsal eğitimler verilecek. Kurumsal anlamda bizim hedefimiz; az, öz, ilk gün ki gibi “Tümay’da ise iyi oyuncudur.” mantığındaki, gerçekten oyunculukta varolmuş, varoluşunu devam ettiren ve varolacak olan kişilerle yolculuğa devam etmek istiyoruz. Ayrıca atölyemizi ilerleyen süreçte akademi haline getirmek istiyoruz. Bu benim sektöre bir vefa borcumdur. Bu vesileyle de üzerimde emeği olan birçok yönetmen ve yapımcıya teşekkür ediyorum.
 
“Zannediyorlar ki; oyunculuk mu yapıyor? Çok para kazanıyor! Böyle birşey yok. Çok büyük bir yalan.”
 
Sizce, iyi bir oyuncu nasıl olunur?
 
Öncelikle iyi bir insan; iyi bir doktor, iyi bir mühendis, iyi de bir oyuncu olur. Her şey o iyilik ile başlıyor. İkincisi; ne yaptığının farkında olması gerekiyor. Sen buna çok güzel bir örneksin. Çok genç bir yaşta, gazeteci olmak istediğini fark ederek rotanı o yöne çevirmişsin. İşte o farkındalık, seni 19 yaşında bu röportajı yapar hale getirmiş. Türkiye’de eğitim sistemimizde bilinçsiz tercihler var. Örneğin; benim kimya mühendisi olmam gibi. Eğer 6 senemi Kimya Mühendisliği yerine farklı bir departmana vermiş olsaydım, şuan herşey çok farklı olurdu. Devamında hedeflerini doğru belirlemeleri gerekiyor. “Hedefe giden her yol mübahtır” derlerse olmaz. Şimdiki gençler, hedefe giden her yol mübahtır anlayışını, magazin kültüründen gördükleriyle paralel götürüyorlar. Zannediyorlar ki; oyunculuk mu yapıyor? Çok para kazanıyor! Böyle birşey yok. Çok büyük bir yalan. Bazıları çok büyük paralar kazanıyor, bazıları normal kazanıyor bazıları ise hiç kazanamıyor hatta ev kiralarını bile ödeyemiyorlar. Popüler olmakla oyuncu olmayı birbirine karıştırmamaları gerekiyor. Çok farklı şekillerde popüler olunabilir ama oyuncu olmak çok farklı bir şey. Öncelikle bu bir meslek. Oyuncu; ruhunda hissettiğini,içine aldığı kimliği kendi kimliğinden ayrıştırıp, başka bir kimlikle sana sunabilen bir kişidir. Kendinde olan yada olmayan birşeyi başkasına sunabilmek gerçekten büyük bir yetenektir. Bu sebeple bu mesleğin yetenek olmaması durumunda yapılması, devam ettirilmesi mümkün değildir. Olmak değil, kalabilmektir mesele. “BEN BİR ŞEY OLDUM.” NE OLDUN? Sokakta insanlar seni gördüğünde sosyal medyadaki takipçi sayın,fanların onların umrunda olmaz. Bugün gerçekten olmuş isimlere baktığımızda; günümüze yaptıkları işlerle, o kadar iyi sunumlarla gelip, seyircinin takdirini kazanmışlar ki onların yok olma gibi bir durumu olamaz. Ama var görünen çok yoklar var. Bu yüzden iyi insan, hedefini doğru belirleyen insan, yetenekli insan, ahlaklı insan, bilinçli ve donanımlı insan oyuncu olabilir.
 
Eğitim olarak, konservatuar şart mı?
 
Eğitim olarak; eğitim şart fakat illa da konservatuar mezunu olsunlar demiyorum. Bugün doktor olmak için tıp fakültesini kazandım, altı sene okudun, TUS sınavını kazanamazsan pratisyen kalırsın. Bunun başka bir yolu yoktur. Ama oyunculukta eğer yetenekliysen ve bununla birlikte eğitim de aldıysan; iki katlı bir bina inşa edeceğine bir gökdelen dikmiş olursun.
 
Kafamızdaki soru işaretlerini detaylı bir anlatımla kaldırdığınız için çok teşekkür ederiz. 
 
Ben teşekkür ederim.
 
Toplam blog
: 33
: 659
Kayıt tarihi
: 27.07.13
 
 

16 Ağustos 1996 doğumluyum. Bilişim Teknolojileri öğrencisiyim, 5 yıldır profesyonel olarak interne..