Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Şubat '11

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

'Yaşlı ve güzel meşe ağacı'na adanmış 'Biutiful' bir film

'Yaşlı ve güzel meşe ağacı'na adanmış 'Biutiful' bir film
 

İthaflar, kitap ve filmlerin sır kapılarıdır bana göre. Bazen tek bir kelime, bazen mistik bir ifadeden oluşan ithaf cümlesi, eserin yaratıcısı ve ithaf edilen kişi arasındaki gizemli ilişki hakkında derin hayaller kurmama neden olur.

Yazarın kitabını, sanatçının eserini, yönetmenin filmini neden o kişiye ya da varlığa ithaf ettiği sorusunun yanıtının, eserin başlıca ilham kaynağı olduğunu düşünürüm.

Belki de bu ilişki, başlı başına bir eser olabilecek kadar zengin duygu ve yaşanmışlıkların birikimidir.

Cannes Film Festivali’de ‘en iyi yönetmen’ ilan edildiğinde ödülünü ‘yalnız ve güzel ülkesine’ ithaf eden Nuri Bilge Ceylan’da olduğu gibi…

İşte bu nedenle, günlerdir Biutiful filminin sonunda perdede beliren o son cümleyi düşünmekten alıkoyamıyorum kendimi.

Yönetmen Innaritu, olağanüstü filmini ‘yaşlı ve güzel meşe ağacım’ diye hitap ettiği babasına adamıştı.

Bir insanın babasını ‘yaşamın, ailenin, ölümsüzlüğün’ simgesi meşe ağacına benzetmesi çok anlamlıydı. Innaritu’nun babasıyla arasındaki güçlü bağın işaretiydi.

Ama ‘adama’ eyleminin ardında başka bir hikaye olmalıydı.

Peşine düştüğüm bu cümlenin ardındaki gerçek, tıpkı film gibi can acıtıcıydı…

Innaritu’nun ‘yaşlı ve güzel meşe ağacı’ kanserin pençesinde yaşam mücadelesi veriyordu.

Biutiful ile ilgili bir röportajında şöyle diyordu yönetmen: ‘Çocukken ejderhalardan korkarız. Büyüyünce ejderhanın yerini ölüm korkusu alır. Filmde, insanın ölüm gerçeği ile yüzleşmesini ve baş etmesini anlatmayı denedim’.

Ve kendi gerçeğini ifşa ediyor; ‘Küçük bir çocukken babamın ölmesinden korkardım. O şimdi çok hasta ve hala en büyük korkum onun ölümünü düşünmek.”

Daha fazla ne denilebilir ki?

Biutiful, kanser hastası ve iki aylık ömrü kalan bir babanın çocukları için ölüm de dahil olmak üzere yaşamın tüm gerçekleriyle son nefesine kadar nasıl savaşabileceğini anlatıyor.

Javier Bardem’in sıra dışı bir performansla canlandırdığı Uxbal karakteri; Barcelona’nın ‘turistik olmayan’ arka sokaklarında her türlü pis işe bulaşır, rüşvet verir, ruhunu ve vicdanını satarken onu sadece, aslında tek kaygısının ardında bırakacağı iki küçük çocuğun geleceğini kurtarmak olduğunu gören ‘babalar’ anlayabilir.

Film, Javier Bardem için de bir dönüm noktası. Barcelona ve Ye, Dua Et, Sev filmlerinden sonra iyice perçinlenen ve Penelope Cruz ile evliliğinden sonra daha da artan ‘kadınların arzu nesnesi aktör’ kıvamından kurtuluşunun simgesi. Oyunculuğuyla, son derece zor ve çelişkili, ama kolay unutulmayacak bir karakter yaratıyor.

Marambra rolündeki Maricel Alvares ise yeteneğiyle ‘estetik yargıları’ darmadağın ediyor.

Biutiful; göçmenlikten, küreselleşme ürünü modern köleliğe, fuhuştan, rüşvete bir dünya sorunu kucağınıza yığar, üzerine bir de ‘ölüm bir son mu, başlangıç mı? Ruhlarla konuşmak mümkün mü?’ gibi soruları kafanıza takmanıza neden olurken, inceden inceye de hayatın kirine, pasına bulaşmış da olsa her insanın özünde ‘masum ve iyi niyetli’ olduğu mesajını veriyor.

‘Biutiful’, yanlış da yazılsa, ‘güzeli’ ifade ediyor ve koşullar ne denli çirkin olursa olsun, güzelliklerin yok olmayacağını anlatıyor.

‘Can Yılmaz’ı takdimimdir’

Cem Yılmaz’ın hala şifresini tam çözemediğim CM101MMXI adlı şovu başladı.

O artık bir klasik.

Hayatımızın en keyif veren gerçeği.

Millet olarak o kadar seviyoruz ve sahipleniyoruz ki Cem Yılmaz’ı, değişmesine izin vermeyiz, veremeyiz.

O da biliyor ve değişmiyor zaten.

Kostüm aynı: siyah tişört ve pantolon.

Sadece yılların demirbaşı siyah kanape yerini kocaman bir masaya terk etmiş.

Espriler klasik. Bir kısmı 2.0 versiyona güncellenmiş.

Hayatımızı kuşatan facebook, twitter fenomenlerine ağır eleştiriler var mesela, ‘hayat seks ve alkolden ibaret değildir’ diyen siyasetçilere olduğu gibi.

Farklı olarak gözüme çarpan, Cem Yılmaz’ın ilk kez birini şovunun bir parçası haline getirmesi oldu.

“Ne talihsiz ki google’da ismini aradığında ‘Cem Yılmaz mı demek istediniz’ sorusuyla karşılaşıyor’ dediği abisi Can Yılmaz’ı bizlere takdim ediyor adeta.

Abi – kardeş ilişkileri üzerine kurulu esprileri, abi Yılmaz’ın da zeki ve müthiş komik biri olduğu izlenimini veriyor bize.

Can Yılmaz’ın da senaryo yazdığını, karikatürist olduğunu ve Cem Yılmaz ile birlikte çalıştığını öğrendim.

Bence bu ismi önümüzdeki dönemde sık sık duyacağız.

Abi – kardeş, her an bir reklamda karşımıza çıkabilirler mesela.

Bu arada Can Yılmaz, kardeşinin kıyasıya dalgasını geçtiği twitter’da çok aktif ve beş bini aşkın ‘follower’ı var.

Hatta geçen hafta, ‘225 bin dolara DVD plakalı araç aldı’ haberinin tekzibi Can Yılmaz’dan geldi hem de Twitter kanalıyla…

Yorumsuz bırakıyorum tabii ki.

Cem Yılmaz yazarken espri yapacak kadar cesur değilim henüz :))

twitter/suleyucebiyik

syucebiyik@gmail.com

 
Kayıt tarihi
: 16.07.10
 
 

Milliyet Yazar..