- Kategori
- Öykü
10 kuruş

10 kuruş, her güne 1 kuruş…
Tam da eve girmek üzereydim. Dış kapının hemen önünde, merdiven boşluğunda bir 10 kuruş… Eğilip aldım uzandığı yerden. Eni boyu 10 kuruş, ne işe yarar, ne satın alabilir ki? Cebimde bozuk para taşımayı da pek sevmem, hele de böyle kuruşları… Ama içimdeki bir ses, bu 10 kuruşu saklamam gerektiğini söyledi sanki. Ve cüzdanımın bir kenarına sıkıştırdım bu küçük dostumu.
On gün süresince cüzdanımdaki özel yerinde keyif çattı bu afacan 10 kuruş. Hatta bir ara Ankara’ya bile gidip geldik beraber; epey alıştık birbirimize. Ve tam da onuncu gün…
Akşam bozulan musluğun salmastrasını söktüm ve yenisini almak için nalbura gittim. Sırf almak istediğim şeyi gösterebilmek için yanımda götürdüğüm bu parçaya bakan nalbur, dükkânda nereye baktıysa da bulamadı yenisini. “Araya bayram girdi ya, yeni mal da gelemedi bu ara. Bu meret de çok satıldığı için bitmiş, kalmamış elimde.” dedi. Ben, “Hay aksi, n’olacak şimdi!” diye endişelenmek üzereydim ki elimdeki eski salmastrayı aldı ve kısa bir testten geçirdikten sonra “Bu salmastra çalışıyor, sadece contası bozulmuş.” dedi ve ufak bir operasyon ile eski contayı yenisiyle değiştirdi. Tamir edilmiş parçayı geri aldığım anda “Borcum ne kadar usta?” diye sordum. Ellili yaşlarının başlarında görünen nalbur gülümseyerek “10 kuruş!” dedi. Duyduğum cevap şaşırtmıştı beni, emin olmak için “10 kuruş mu?” dedim. “Evet, 10 kuruş… Varsa ver; yoksa da ziyanı yok!” dedi.
10 kuruş, her güne 1 kuruş…
Anladım; vakit veda vaktiydi. Benim görev sürem dolmuştu. Emaneti, cüzdanımdaki özel yerinden çıkarıp nalbura uzattım.
10 gün önce yerde bulduğum 10 kuruş, on günlük yoldaşım, hoşça kal…