- Kategori
- Öykü
Küçük kız - 2

Adamı köyde tepedeki deniz gören mezarlığa gömdüler. Kimsesi yoktu Adam’ın. Yalnızdı… Köylüler küçük kıza abartılı bir kol kanat germe gösterisi sundu. Sonra herkes gitti. Adamın kulübesinde kıvrılıp yattı. Bir ara kulübenin kapısında Adamın karaltısını gördü. O gün ilk kez ağladı.
“Ah küçük ah” dedi Adam.
“Ağlama”
“Hep bir imtihan işte hayat”
“Her şeyde bir hayır vardır”
“Tanrı……..”
Küçük kız "Sus" dedi içinden üç kez
"Sus... sus... sus...)
Çünkü Küçük kız hiçbir sözle avunacak halde değildi.
O gün değildi. O an değildi.
Duyabildiği tek şey Adam’ın “Gidersen ölürüm” diyen sesiydi.
“Seni kimse benim kadar sevmeyecek. Ben gittikten sonra kimsen kalmayacak.” diyen sesi.
Söğüt ağacının dallarını sallayan rüzgar içinden geçiyordu sürekli.
Adam ölmüştü
Küçük kız bildiği, tanıdığı alıştığı her şeyden kopmuştu.
Bütün gün yataktan çıkmıyor, kendini terk edilmiş yapayalnız hissediyordu. Akıntıya kapılmış sürükleniyordu.
Adam’la yaşarken normal iştahlı bir kızdı. Onun yanındayken çok acıkıyor iştahla yemeğini yiyordu. Ama şimdi sürekli midesi bulanıyordu.
Bir kaç gün sonra Küçük kız kulübede kendini havasız hissetti. Kulübeden çıktı. Kulakları uğulduyordu, çarpıntısı tutmuştu. Gözleri nereye baktığını bilmiyordu. Etrafını bir kalabalık sarmış gibi hissediyordu. İnsanlar ona suçlu gibi bakıyordu.
Gözlerinde adamın yüzü vardı. Ellerinde Adam’ın elleri, anıları. Ellerini göğsüne bastırdı koşmaya başladı. Bir tepeye geldi. Biraz ferahladı. Sonra içinde yanlış tarafa koştuğu hissi uyandı. Gerisin geriye tekrar koşmaya başladı. Defalarca düştü. Dizleri kan içindeydi. Kalkıp kalkıp tekrar koştu. Bir köşeyi döndü. Bir ağacı geçti. Telaşlıydı soluk soluğa kalmıştı. Gözyaşları boşandı boşanacak.
Bildik bilmedik, güzel çirkin, zengin yoksul, ne kadar kalp kapısı varsa çalmaya başladı. Bazıları kilitliydi. Bazıları kan içinde, bazıları kokuşmuş, bazılarında örümcekler. Artık takati kalmamıştı. Elleri dizlerinin üzerine çöktü. Öğürmeye kusmaya başladı. İşi bitince emekleyerek sırtını bir ağaca dayadı oturdu. Gözlerinde yaş, dizleri kan içindeydi.
Bir şey düşünemiyordu. Kulubeyi bulamıyordu. Küçük kız bunun nedenini hiç bilemedi. Zaten hiç düşünemedi. Kendi sokağında kaybolmuştu.