- Kategori
- Öykü
100 çocuk 100 hikaye... Yedincisi: Öğretmenim bu kim?..
Bu seneki birinci sınıflarda okuyan öğrencilerimizden, benimle ilk tanışan ve ilk sorusunu da soran Gizem adlı çocuk oldu.
Hava güzeldi İstanbul'da... Aylardan da Eylül'dü... Başımı göğe doğru kaldırıp, çok sık baktığım gökyüzü masmaviydi... Gökyüzüne bakmayı ve bir çocuğun elinden tutup okulun bahçesinde gezinmeyi, çocukla konuşmayı, çocuğun kendine özgü ve bir Anadolu pınarından akan su gibi berrak olan sorularını dinlemeyi ve cevaplamayı çok severim... Sorularına cevap verirsiniz, ama çocuk; sorusuna verdiğiniz cevaba da yeni bir soru bulup, sizi, şaşırtabilir...
Gizem, uzun kara saçlarıyla, kara kaşlarıyla; oldukça zeki ve parlak kara gözleriyle, küçücük boyu ve enerjik hareketleriyle göz dolduran, umut veren bir çocuktu...
Onlar küçükler ama, ben, onlara birer büyük insanlarmış gibi davranmayı çok seviyorum.
Gizem ile arkadaş olup, elele yürüyüp dolaşırken okulun bahçesinde, hep aklımda olan bir sözünü içimden tekrarladım, Atatürk'ün:
"Karşında ders verdiğin öğrencileri, bugünkü yaşları ve seviyeleri ile görmeyeceksin. Onları, geleceğin, ünlü olacak büyük insanları ve başarılı sanatkarları olarak gör ve her birine buna göre muamele et. Benim, öğretmenlerimden, en çok hatırladığım ve derslerinde faydalandıklarım, bana, büyük muamelesi yapanlardı."
Tam da, Atatürk'ün bu sözlerini düşünüp aklımdan geçirirken, okulumuzun girişinde bulunan Atatürk'ün büstünün tam karşısına geldik. Gizem, ani bir refleksle dönüp, bana baktı; sonra da Atatürk'ün büstünü eliyle işaret ederek sordu sorusunu:
-Öğretmenim bu kim?
-Bu Atatürk!
-O ne yapmış?
-O, öğretmendi...
-İyi bir öğretmen miydi?
-İyi bir öğretmendi.
-Çocukları sever miydi?
-Çok severdi...
-Çalışkan mıydı?
-Çok çalışkandı...
Daha çok sorusu oldu Gizem'in, Atatürk'le ilgili... Zaten öğretmeni, Atatürk'le ilgili olarak, O'na, bilmesi gerekenleri, hatta daha çoğunu anlatıp, öğretecekti...
Ama Gizem'e şunları diyemedim:
"Atatürk her bakımdan iyi biriydi... O, annesinin korkusuz oğluydu... Türk Milleti'nin kahramanıydı... Sadece öğretmen değil, öğretmenlerin de başta geleniydi... Dahiydi... Bize, uyanık olmayı, okumayı, çok çalışkan olmayı tembihledi... Tuzaklara düşmeyelim diye, yazıp söyledikleri bir yana; tüm diyeceklerini bir sayfalık yazıyla; altın bir okla, aklımıza saplamayı başarmıştı..."
Bütün bunları, öğretmenlerinin hepsi, zaman içinde anlatacaklar nasılolsa...
Şunları da diyemedim Gizem'e:
"Ama biz onun gibi akıllı, uyanık, çalışkan olamadık... Tarihten de ders alamadık... Çok büyük ve hatta çok küçük tuzaklara bile düştük... Vatanımızı; bırakalım gerçek hayatta korumayı; rüyamızda bile korumamız gerektiği bilincine bazen vardıksa da, çoğu zaman gaflete düştük... O'nun gibi, az zamanda çok ve büyük işler başaramadık..."
Diyemedim bunları!...
O ışıl ışıl gözleriyle, dahi duruşlu aklıyla çok çabuk öğrenecek bunları... Hem öğrenecek, hem de çarelerini bulacak...
O, şimdi birinci sınıfta okuyan küçük Atatürk'ü milletimizin... Büyüyecek ve büyük Atatürk'ü olacak milletimizin...
Çok şanslı bir milletiz: Sokaklarımız, köy ve kasabalarımız, evlerimiz, okullarımız bugünün küçüğü, yarının büyük Atatürkleriyle dolu!..
Ne mutlu bize!..