Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Ocak '16

 
Kategori
Futbol
 

102. yaşını kutlayan bir Futbol efsanesi: Büyük Altay

102. yaşını kutlayan bir Futbol efsanesi: Büyük Altay
 

Mustafa Kemal ve Altay


KOCA BİR ÇINARDIR ALTAY 

16/OCAK 1914'de kurulan İzmir'in parlak yıldızı ALTAY...

102. Yıl, yazarken çok kolay ama bir asırı geçen bir maziden bahsediyorsak eğer orada bir oturup düşünmekte ve nefes almakta fayda vardır. Bazı spor klüpleri sadece sportif başarıları ve niceliksel (sayısal) üstünlükleri ile övünür dururlar. Çünkü ellerinde başka değer yaratacak hiçbir şeyleri yoktur. Küreselleşen dünyada kapitalist sistemin içerisinde arkalarına dayandıkları şirket ve kuruluşların kuklası olmuş durumdadırlar. Birde ALTAY gibi spor kulüpleri vardır. Dayandıkları tarihsel miras ve spora bakış açıları açısından çuvaldıza çomak sokan isyan ateşinin temsilcileri…”Futbol sadece futbol değildir ve Altay sadece futbol kulübü değildir…”

Başka takımları satın alarak, kendi armalarını pazarlayanları, ALTAY’ı ağızlarına almadan önce kendi semtleri olduğunu iddia ettikleri bölgede bulunan Fahrettin Altay Meydanı’nın karşısına geçirip zaman yolculuğuna çıkarmak gerekmektedir. Çünkü ALTAY’ın tarihi aynı zamanda kendi tarihleridir…

Kurtuluş savaşına giden bir yolda, İzmir gibi, işgali en derinden hisseden kentte ilk kurşunu sıkan Hasan Tahsin’in takımıdır ALTAY. Zaman makinesine bindiğiniz yere adını veren Fahrettin Paşa’ya ALTAY soyadının Mustafa Kemal tarafından neden verildiğini Paşa’nın kendi ağzından duymanız gerekiyor:

Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Paşa ile mütareke yıllarında İzmir’i ziyaretimizde Altay bir İngiliz donanma karması ile Alsancak’ta oynuyordu. Maçı beraber izledik. Altay çok güzel bir oyundan sonra İngiliz’leri yenince Ulu Önder çok duygulandı, gururlandı ve Altay için takdirlerini belirtti. Aradan epey zaman geçti. Gazi Mustafa Kemal Paşa, İran ile bir sınır anlaşmazlığını halletmek üzere beni görevlendirdi ve Tebriz’e gittim. Tebriz’de bulunduğum sırada; Meclis'te soyadı kanunu müzakere edilmiş ve ittifakla Gazi Mustafa Kemal Paşa’ya Atatürk soyadı verilmişti. Bütün yurt kendisini yeni soyadından dolayı tebrik ediyordu. Ben de hemen bir telgraf çekmiş ve kendilerini kutlamıştım. Atatürk’ten ertesi gün gelen cevab-ı telgraf şöyle idi:
Sayın Fahrettin Altay Paşa, Ben de seni tebrik eder Altay gibi şanlı şerefli günler dilerim.
Telgrafı aldığım zaman gözlerim dolu idi. Atatürk çok mutehassıs olduğu ve beraberce izlediğimiz Altay maçının hatırasına izafeten bana Altay soyadını layık görmüştü.”

Tarih bilgilerine ve zaman makinesi yolculuğunda ayrıntılara inmek isteyenler, Berent’in “Alsancak’ın Sakini ALTAY” başlıklı kitabını okuyarak öğrenebilirler... Müsaade ederseniz bendeki ALTAY’ı anlatmaya geçeceğim.

Yaşadığın, büyüdüğün hayatı ve kendini anlamlandırdığın yerde seninle birlikte soluk alıp veren takımın taraftarı olmaktır ALTAY’lı olmak. Armasında İZMİR yazan bir takıma sevdalanmak aynı zamanda İzmir’e sevdalanmaktır. Tarihe adını altın harflerle yazmış bir stadyumda ALTAY’ı izlemeye başladığımda seksenli yılların sonuydu. Babamla maça gitmek evde her hafta bir bayram sevinci yaşanmasına neden olurdu. Biz babadan ALTAYLI kuşaklarda, tarihsel bir birikimi geleceğe taşımanın altın anahtarıdır Altay’a sevdalanmak. Tribünde Samba’lı, Göksel’li, Murat Polatkıran’lı efsane döneme tanıklık ettiğim için kendimi bu dünyada şanslı sayan bir nesilden olduğumu düşünürüm hep. Deplasman otobüslerinde küçük bir çocukken yaşadıklarımla macera denilen ince sırat köprüsü ile tanışmış ve ALTAYLILARIN hepsinin neden akraba olduklarını anlamıştım. Burteçin Amca’dan masal dinler gibi ALTAY tarihini dinlerdim daha küçücük bir çocukken. Hem sosyalist olmuştum hem Altaylı. Dünyayı daha yaşanır bir hale getirmeye çabalamakla Altaylı olmak birbirinden ayrı düşünemeyeceğim iki sevdam olmuştu. Paranın, iktidar oyunlarının sahalara yansımasına karşı inatla “Kupayı kaybettik ama, sporda ahlak mücadelesinin meşalesini yaktık” şiarını hedef alan bir takımın taraftarı olmanın büyük bir sorumluluk taşıdığını her geçen gün daha iyi anlıyorum. Herkesin bir sürü reklam düzenbazlıkları ile sahaya çıktıkları zamanda, Uğur Mumcu’nun katledildiği günlerde Altay’ın maça “Uğur Mumcu Ölmedi” pankartı ile sahaya çıkması ve benim bu ana şahitlik etmem unutamadığım anılarımdan en önemlisi olarak tarihe geçmişti. Altaylı olmak, tıpkı devrimci kurucularının yaptığı gibi gerekirse düşmana ilk kurşunu atma bilincine ermekti.

            Okul sıralarında çoğunluk İstanbul takımlarının taraftarıydı. Bir tane Karşıyakalı ve birde Göztepeli bir arkadaşım vardı. Onlarla kader arkadaşıydık…Her pazartesi eğer mağlup olmuşsak bütün sınıf koro halinde “Altay kümeye” diye bağırarak benimle dalga geçerdi. Karşıyakalı ve Göztepeli arkadaşlarımla bu baskıya göğüs germeye çalışırdık. Her ne kadar rekabet etsekte söz konusu İzmir olunca birleşebilmektir İzmir takımlarının taraftarı olmak…Üzüntüm mahalleye gelince geçerdi. Altaylı arkadaşlarım ve babamın benim yanımda olduğunu bilmek ve yalnız olmadığının bilincine varmaktı bizim hepimizi akraba kılan denklem…

            Kara tren Ramazan, Tahir, İmparator Orhan, Reha gibi isimlerle çektirdiğim fotoğraflarda küçücük bir çocukken yaşadığım mutluluk, şimdi onları İzmir’in herhangi bir yerinde gördüğüm zaman çektirdiğim yeni fotoğraflardaki mutluluğun aynısı… Sadece bedenimiz yaşlanıyor, ruhumuzdaki ALTAY sevgisi sonsuza kadar bizimle birlikte olacaktır…

            Okuldan kaytarıp Alsancak stadın’da eski GSFnin arkasından Tariş depolarının olduğu bölümden, sirk sanatçılarına rahmet okutacak şekilde akrobasi gerektirecek yerlerden Stadyuma geçip maçları izlemek ritüelimiz olmuştu. Sonralarında Altındağlı Kara Korsanlar grubu ile bireysel taraftarlığımız toplumsal alana sıçramıştı. Hiçbir zaman holigan olmamıştık. Dayakta yemiş, dayakta atmıştık. Delikanlılığın ALTAY armasında gizli olan yanı ile vermiştik kavgamızı bu dünyada…

Altay spor okullarında başlayan alt yapı maceramda uzun yıllar Altay formasını terletmenin verdiği mutluluk paha biçilemez bir şeydi. Çok vasat bir stoperdim. Benden bir b.k olmayacağını anlayan rahmetli Zinnur Hoca beni başka takımlara pişmem gerektiği için göndermişti. Futbol maceram birkaç amatör takımdan sonra son bulmuştu. Ama Altay’da futbolcu olmanın, sade bir taraftar olmaktan farklı olmadığını anlamaktır ALTAYLILIK KÜLTÜRÜ…          

Alsancak’ta yürürken, bazen geçmiş gelir aklıma, Altay kokan sokaklarda gezerim. Kurtuluşun ve ahlak meşalesinin bayraktarlığını yapan nice isimlerin yanımda olduğunu hissederim. Bornova sokağında yanan meşalelerin aydınlattığı gecede gökyüzünü hayale dalarım… Vasıf Çınar’ı, Mustafa Necati’yi, Tayyareci Mazlum’u, Hasan Tahsin’i, Vahap Özaltay’ı, Bayram Dinsel’i, Rıdvan Burteçin’i Mazhar Zorlu’yu, Esin Özgener’i…

Her biri bir roman kahramanı olan Altay’ın tarihine adını altın harflerle yazdıran bu isimlerin dışında, babam gibi arka planda kalan kahramanlarında takımıdır ALTAY…Çingene Doğan abi ile beraber ALTAY için canlarını dişine taktıklarına defalarca şahit olmuş ve Altay sevgisinin ne olduğunu onlardan öğrenmiştim…Kalp hastası olduğu için doktorun Altay maçı izlemesini yasakladığı, Altaylı Bayram Fırtına’nın Altaylı oğlu olmaktan her zaman gurur duyuyorum…

Zor günlerden geçerken, ALTAY sevdasından ayrılmayan, okulunu, sevgilisini ve işini erteleyen, armasının peşinde koşan binlerce yürek… Hepinize teşekkür ediyorum.

Bütün Altaylılar akrabadır…

 

Büyük Altay'ın taraftar guruplarından Kızıl Kabus için kaleme alınmıştır. 

 

SERKAN FIRTINA

serkanfirtina35@gmail.com

            

 
Toplam blog
: 43
: 516
Kayıt tarihi
: 25.10.14
 
 

1981 İzmir doğumlu. Süleyman Demirel Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sahne Sanatları Bölümü'n..