Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

18 Eylül '07

 
Kategori
Güncel
 

12 Eylül olmadan anarşi önlenebilir miydi?

12 Eylül olmadan anarşi önlenebilir miydi?
 

12 Eylül askeri darbesiyle ilgili yazdığım bir yazıya değerli blog yazarı arkadaşım Homeros, konunun en can alıcı sorusunu, çok nazik bir uslupla sordu. Kendisine teşekkür ediyorum. Bu soru aynı zamanda, Kenan Evren'e en çok sorulan sorudur.

Homeros'un bu sorusuna, hem konunun genişliği ve kısıtlı cevap imkanıyla tatmin edici cevap veremediğimi düşündüm, hem de tüm blogcu arkadaşlarımın dikkatlerini yeniden bu konuya çekmek için bu yazıyı yazmak zorunda hissettim kendimi.

Soru şuydu: Ülkemizin ve insanlarımızın can ve mal güvenliğini sağlamak için illa da darbe mi olması gerekiyordu? Darbe öncesi sıkıyönetimler ilan edildi, olağanüstü haller yaşandı ama asayış sağlanamadı. Acaba neden?

Aslında bu soru Demirel kaynaklıdır. Demirel, yeniden siyasete soyunduğunda; kendini savunmak ve 12 Eylül'ün gerekçelerinin haksız olduğunu anlatmak için (son başbakan kendisiydi): "Güvenlikten aynı asker sorumluydu. Yine sıkıyönetim vardı, yine olağanüstü yetkiler vardı. Asker güvenlikle ilgili bizden birşey istedi de biz geri mi çevirdik? Neden 11 Eylül'deki anarşi 12 eylül'de, yani bir gecede bitti? " diye sormuştur.

Demirel bu soruyu sormakla yetinmiştir. Hiç bir zaman olayın üzerine gitmeyi tercih etmemiştir. Soruyu sormuştur ama olayı da kapatmıştır. Demirel'in bugün konuştuğunu görüyor musunuz, hiç değilse yıl dönümlerinde!

Bu soruya Kenan Evren yaklaşık şu şekilde cevap vermiştir: "Biz hükümetlere güvenemiyorduk. Birlikte çalışırken, hükümetlere verdiğimiz istihbarati bilgiler, daha operasyona başlamadan yerine ulaşıyordu. Operasyonlar sonuçsuz kalıyordu. Anarşinin üzerine tam destekle, ciddi ve kararlı bir şekilde gitmek gerekirdi."

O günleri hatırlamaya çalışırsak, Evren'in pek de haksız olmadığı anlaşılır;

Konjonktür gereği, yabancı ajanların ve iç güçlerin organizasyonuyla, ülke olarak adı konmamış bir iç savaşa sürüklenmiştik. Merkez partileri AP ve CHP'nin dışındaki partiler olayların içindeydiler. AP ve CHP'nin, ne güçlü bir gençlik teşkilatları vardı , ne de mevcut gençleri olaylara karışmışlardı.

Hani dış politikada hep deriz ya; "Milli Dış Politika". Kıbrıs Sorunu, Ege Sorunu gibi konularda siyaset yapamayız, tek vücut olarak belirlenen politikayı uygulamalıyız. Peki, ülkede bir iç savaş yaşanıyordu, herşey bir tarafa bırakılıp milli bir politika izlenmesi gerekmez miydi? Kıbrıs konusundan daha mı az önemliydi?

Ama bizim merkez partilerimiz AP ve CHP ülkede bir iç savaş yaşanırken onlar da koltuk meydan savaşları yapıyorlardı. Hiç değilse meşru zeminde kalabilselerdi.

Gençlik bölünmüştü ve cepheler belirlenmişti. Öğretmenler, azınsanamayacak sayıda üniversite hocaları da dahil, bölünmüşler, cephelerde yerlerini almışlardı. Askerden sonra ikinci silahlı gücümüz; iç güvenlikten yani anarşiden direkt sorumlu polislerimiz bölünmüşler, cephelerde yerlerini almışlardı. Diğer memurlarımız, işçilerimiz aynı şekilde. Allah'tan geniş halk kitleleri ve askerimiz bunun dışındaydı.

Demirel ile Ecevit ne yapıyorlardı; koltuğu kapabilmek için cephelerden birine yaslanıyorlardı. Bir iktidar değiştiğinde ilk ve derhal yapılan bütün emniyet müdürlerinin değiştirilmesiydi. Bu istikamette okullar da el değiştiriyordu. Solcu polisler bir militan gibi solcuları kolluyor ve sağcılara saldırıyorlardu. Sağcı polisler de aynı şekilde.İktidar değişikliğiyle polislerin de değiştiği bıyıklardan anlaşılıyordu.

Yani CHP lideri Ecevit, iktidar ve koltuk için militan solculara yaslanıyordu ve iktidara gelince de iktidarı onlarla paylaşıyordu.

AP lideri Demirel de aynı şekilde iktidar ve koltuk için militan sağcılara yaslanıyordu ve iktidara gelince de iktidarı onlarla paylaşıyordu. Hatta; "Bana sağcılar cinayet işliyorlar dedirtemezsiniz" diyecek kadar.

Ülkede kurtarılmış bölgeler oluşmuştu. Şehir savaşları, katliamlar oluyordu. Okullar, sokaklar, mahalleler taksim edilmişti. Artık sokaklarda sahibine göre, silahlı militanlar devriye geziyorlardı. Ekonomiden bahsetmeye gerek yok; dipteydi.

İktidarı elinde tutan hükümet, dolaylı da olsa, olayların içinde ve taraf iken, asker kiminle işbirliği yaparak olayları önleyecekti?

Son kurulan hükümet Demirel Azınlık Hükümeti'ydi. Zayıf hükümetti. Çalışması, destek veren partiler tarafından engelleniyordu. Yani, güçlü bir hükümet yoktu ve yönetim boşluğu vardı.

Ve böyle bir ortamda, görev süresi dolan cumhurbaşkanının yerine, partiler aralarında anlaşarak, yenisini seçemediler ve ülke başkansız kaldı. Bu, olayların tuzu biberi olmuştur.

Demek ki; merkezdeki iki parti AP ve CHP ülkede yaşanan iç savaşı milli bir mesele ve milli bir dava olarak ele alıp, koltuk savaşlarına geçici bir süre de olsa ara verselerdi, asgari müşterekte anlaşsalardı Türkiye'de darbe olmayacaktı. Sorun başbakanlıksa dönüşümlü yapabilirlerdi. Ama onlar, ancak krallıklarda olabilecek, ölene kadar lider kalabilme hırsını ve hevesini riske etmek istemediler, göze alamadılar. Koltuğu kaybedebiliriz korkusuna kapıldılar. Onların koltukları değişik menfaat ilişkilerinden, biraz da gerilimden destek alıyordu.

Sonuç: Ecevit'le Demirel son anda da olsa, koltuk kavgalarını bir tarafa bırakıp, başta anarşi olmak üzere, milli menfaatler etrafında anlaşıp ortak ve güçlü bir hükümet kursalardı;

1- Anarşi sorunu çözülürdü
2- Ekonomi düzelirdi
3- Cumhurbaşkanı seçilirdi
4- Darbe olmazdı
5- Demokrasimiz yara almazdı
6- Bana göre; Ecevit'le Demirel birer milli kahraman olarak tarihe geçerlerdi.

Değerli arkadaşım Homeros, umarım sorunuza tatmin edici cevap verebildim. Saygılar sunuyorum.

Not: 12 Eylül'le ilgili kafaları karıştıran iki soru daha sorulabilir;
1- Bu kadar yaygın ve büyük anarşi bir gecede nasıl bitti?
Bana göre bu, Silahlı Kuvvetlerin büyük bir başarısıdır. Evren'in açıklamasına göre, darbe kararı daha önceden alınmıştı. Demek ki aradaki süre çok iyi değerlendirilmiş ve hazırlıklar çok iyi yapılmıştır. Her şey Evren'e mal ediliyor ama, bu darbe 27 Mayıs'tan farklı olarak emir- komuta zinciri içerisinde gerçekleştirilmiştir. Bütün Silahlı Kuvvetler'in eseridir. Geniş halk kitlelerinin anarşinin dışında olması ve anarşiden nefret etmesi askerin işini kolaylaştırmıştır.
2- Anarşik olaylar tümüyle, Nato dolayisiyle kurulduğu söylenen Kont-gerilla'nın eseri midir?
Bana göre tümüyle ona bağlamak yanlıştır. Provakatif eylemler yapmıştır. Mevcüt olayları da pompalamış olabilir ama, bununla askerin direkt bağlantısı olduğunu sanmıyorum. Güçlü bir hükümet bununla da başedebilirdi. Burada unutulan başka bir olay var; o zaman Sövyetler Birliği vardı. Türkiye'deki esas oyunları Bulgaristan üzerinden Sövyetler Birliği gerçekleştiriyordu. Sağcılara da, solculara da silahlar aynı kaynaktan veriliyordu.
 
Toplam blog
: 337
: 4184
Kayıt tarihi
: 03.08.07
 
 

Hukukçuyum... Hukukun üstünlüğünün ve hukukçunun saygınlığının ülkemde gelişmesini ve kalıcı olma..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara