- Kategori
- Sosyoloji
18- İnanç Çatışmaları
18- Dini Çatışmalar (İnanç Çatışmaları):
İnsan bildiğimiz gibi haz ve ızdırap koşulları arasında hayatı hisseden bir varlıktır. Doğamız haz almaya doğru gitmek ve ızdıraptan kaçmak isteyen ilkel bir yazılımdır. Doğanın işleyişi doğamızda bulunan egoizm niteliğiyle ortaya çıkmıştır. İnsanoğlu, tüm hayatını hazlarını egoistçe tatmin etmek ve ızdıraplardan sakınmak üzere geçiren bir varlık olarak özetlenebilir.
İnsanları hayvanlardan ayıran şey, insan doğasının egoist olmasıdır. Hayvanlar bir başka hayvana zarar vermekten, onu ezmekten, ona tepeden bakmaktan veya üstünlük taslamaktan haz almazlar. Ama insan tüm bunlardan haz alır. Kişisel tatminsizliğini ise hep kendisini bir başkasıyla kıyaslayarak ölçmektedir. Dolayısıyla doğamız egositçe işlediği için hayatımız da nesilden nesile ızdıraplarla gelişmeye devam etmektedir. Bir taraftan da güçlü arzularımızdan dolayı zekâmız hayvanlara kıyasla daha çok gelişmiştir. Hayvanlardan bir diğer farkımız ise zaman kavramını algılayışımızdır. Böylece geleceğe yönelik hesap yapabiliriz.
Gelecekteki bir ödül için şimdiden ızdırap çekebiliriz.
Doğamızdaki bu kavramları anlayabilirsek dinleri de anlayabiliriz.
İnsan, ölümden sonra ne olacağını bilmemektedir. “Ölümden sonra bir şey olacak mı? Olmayacak mı?” En ufak bir fikri yoktur! Ayrıca hayatına baktığı zaman hayatı üzerinde de bir kontrolü olmadığını görür. Dolayısıyla hayatıyla ilgili endişeleri vardır.
Egoist bir doğa içinde ızdıraptan ızdıraba doğru giderken hayatın gerginliğine karşı da baş etmek zorunda kalmıştır. Kendisini rahatlatacak, aklını biraz olsun tüm bu ızdıraplardan uzaklaştıracak bir dayanağa ihtiyacı vardır. Hayatına anlam vererek ızdıraplardan kurtulma arzusundadır. Bu nedenle dinler, insanoğlu için hayata bir yaklaşım getirmekte faydalı olmuştur.
Dünyadaki üç ana din Yahudilik, Hristiyanlık ve İslam’dır. Bunların yanı sıra dünyada binlerce din bulunmaktadır. Bu üç din, semavi dinler olarak bilinir. İlk önce Yahudilik dini, ikinci tapınak yıkıldıktan sonra ortaya çıkmıştır. Birçok kişinin yanlış görüşü şudur: Yahudilik dininin Musa Peygamber tarafından oluşturulduğu... Bu tümüyle yanlış bir bilgidir. Yahudilik dininin uygulamaları ve organize bir din olarak oluşturulması iki bin yıl öncesine dayanmaktadır. İkinci tapınağın yıkılmasıyla organize bir din olarak ortaya çıkmıştır. Sonrasında ise Hristiyanlığın, Yahudilik dininin bir uzantısı olarak ortaya çıktığını görürüz. Hristiyanlık, daha sonra Romalılarda yaygınlaşarak kendi yolunda başka bir din hâline gelmiştir. Hemen ardından İslam dini ortaya çıkmıştır. Bu dinlerin hepsi İbrahim Peygamberin öğretisinden doğmaktadır.
Dünyada diğer dinlerin ve metotların binlercesi vardır.
Olayı aydınlatmak için bu üç dinden yararlanalım: Öncelikle dini çatışmalar yoktur. Hiçbir zaman da olmamıştır. Tümüyle yanlış oluşan bir algıyı da düzeltelim: Dinler çatışmaz, insanlar çatışır!
İnsanlar kendi arzularını ne pahasına olursa olsun tatmin etmek isterler. Maalesef dinler de bu arzuların tatmin edilmesine alet olmuştur. İnsanlar dinleri kullanarak kitleleri yönetmişlerdir. Bunu günümüzde de görebilirsiniz. İnançları kullanan egoist ve karizmatik insanlar, kişisel çıkarları için dini araç hâline getirmişlerdir. Dini kullanıp halkı etraflarında toplayarak kitleleri kullanır ve sömürürler.
Dinler insanların manevi ihtiyaçlarına yanıt veren, insanları psikolojik olarak güçlendiren ve toplumsal bir organizasyon sağlayan hayat tarzlarıdır. İnsan, dinler olmasaydı tam anlamıyla vahşi hayvanlar gibi yaşardı. Bu nedenle dinler insanların egolarını bir nebze de olsa dizginlemeyi ve toplumsal düzeni günümüze kadar sağlamayı başarmışlardır. Ancak görüyoruz ki dinler bile insan egoizmini ve kötülüğünü artık dizginleyememektedir.
Ayrıca dinler insanın hayatındaki olumsuzlukları aşması için verimli bir psikolojik destek de sağlamaktadır. Bu yüzden dinlere kötü diyemeyiz. Ancak insan için kötü diyebiliriz.
Bu yüzden din ve inanç çatışmalarından insanların zenginlik, şan ve şöhret uğruna faydalandığı bir gerçektir. Dinler, halkı kontrol etmek için kullanılan bir araç hâline gelmiştir.
İnsan, mensubu olduğu bir dini doğal olarak olumsuz göremez. Tıpkı kendisiyle ilgili kötü nitelikleri göremediği gibi... Diğer insanları eleştirme hakkını kendisinde gören insanoğlu, diğer insanların dinlerini de hatalı olarak nitelendirir. Kendisini de haklı çıkartmak için başkasının diniyle ilgili her zaman söz söyleyecek bir şeyler bulur. Gerçek olup olmadığını bilmediği hâlde... Bunu yapması çok doğaldır. Çünkü kendi inancını haklı çıkartabilmesinin başka hiçbir yolu yoktur!
İnsan kendisini hep haklı gösterecek bir bahane bulduğu için başkasına da her zaman söz söyleyecek bir bahane bulur.
Bu nedenle görüyoruz ki aslında din ya da mezhep çatışması yoktur. Zayıf, bilinçsiz ve gerçek ile yalan arasındaki en ufak farkı bilmeyen insan denilen bir varlığın doğumdan ölüme doğru giden sayılı günlerinde yaşadığı bir hayat vardır.
Görüyoruz ki çatışmalar her zaman insan ve insan arasındaki egoist ilişkinin bir sonucudur. İnsan dünyadaki her şeyi kişisel arzularını tatmin etmek için kullanır. Bu bakımdan ne yazık ki dinler de bir araç hâline gelmiştir. Maalesef egoist insanlar, dinleri kitleler üzerinde kullanmaya devam edecektir.
Bu nedenle insanın sadece kendi doğasını anlaması ve bilmesi yeterlidir. İnsanoğlu hayatta egoist doğasının üzerinde yaşamasını öğrenmelidir. Bunu yapmadığı sürece sadece din çatışması olmayacaktır. Bireyler arasındaki, aileler içindeki, toplumlar ve ülkeler arasındaki çatışmalar da hiçbir zaman bitmeyecektir.