Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Haziran '09

 
Kategori
Blog
 

2 milyon kayıtlı okur

Milliyet Blog’un kurulmasının 4. yılının dolmasına yaklaşılırken, varılan limit bu.

Milliyet gazetesinin internet sayfasının günlük tıklanma limitinin vardığı sayı da bu.

Milliyet’in ve Hürriyet’in aynı yerde limitlenmesinin istatiksel anlamı var mıdır acaba?

Türkiye’deki internet kullanıcısı sürekli artıyor ve 25 milyondan 30 milyona gidiyor. Demek ki nüfus artarken, gazete satışının yıllardır sabit kalması gibi, bu da bir limit olacak gibi.

Peki, bunun nedeni ne? Bence, arz-talep sınırına varıldı. Zaten kapitalizmde (bu limit eğer varsa) genelde böyle olur.

Milliyet Blog yazar sayısı ise 5.000. Arzın 20.000 civarında olduğunu kayıtlardan ve kestirimsel olarak biliyorum. Dörtte biri sınavı geçebilmiş demek ki. Geçenlerin kompozisyon düzeyi gözönüne alındığında (3. sınıf diyelim), editörlerin abuk sabuk metinler okumaktan epeyi telef olduğunu düşündüm doğrusu. Matbu dergilerde epeyi editörlük yapmışlığım vardır. Yazar aday adayları, insana saçını başını yoldururlar, ülser olmak işten değildir.

2 milyon kayıtlı okurdan, payıma düşen kadarı 10.000’i biraz geçiyor. Bugüne kadar metinlerimi okumuş kişi sayısı 50.000 civarında olmalı. Bu sayıya toplam metin okur sayımın beşte / altıda birini alarak ulaştım. Demek ki bu kişilerin önemli bir bölümü metinlerime Milliyet Blog sayfası dışından ulaştı. ‘Google’ taramasında metinlerim hiç bilmediğim sitelerde de görünüyor.

Kendi hesabıma pozitif anlamda şaşkınım. Sonuçta, gelecekbilim gibi hiç bilinmeyen ve ilgilenilmeyen, ateizm gibi tabu bir konuda metinlerim yayınlanıyor, okunuyor ve tartışılıyor. Konulara çok uzun zaman perspektifinden baktığım ve zihinbilimin kurallarını bildiğim için, tarihi etkileyebilmek anlamında, kendim için bu kadar iyi bir sonucu ummadığımı belirteceğim.

Milliyet Blog içinse, ilk günden beri aynı şeyi düşünüyorum: Tarih yapma şansını yakaladı ve ıskaladı. Milliyet Blog yazarlarının bir bölümü Onpunto deneyini ve deneyimini de biliyor. (Hatırlaması bile acı, yaşarken daha çok acıtmıştı.)

Türkiye’deki tüm gazeteler arada bir, yani beş on yılda bir okur metinleri yayınlarlar. Sonra da bunu unutur ve vazgeçerler. Yani, onları umursadıkları filan yoktur. Oysa, o okuryazarlar matbu ve internetsel yayıncılığın eğilim vektörlerini taa çok yıldan öncesinden imlerler. Kimse de oradan ders almaz.

Bugünki Türkiye’nin düşünce ifadesi özgürlüğü sorunu apaçık ortada. Görsel, matbu ve internetsel medya, bunu bir türlü algılayamıyor, çünkü vizyonları gerçekten yok. Bir sivil toplum örgütü biliyorum: Gönüllüler yönetim kuruluna girmek isteyince, baştaki gerontokratlar gülmüşler.

Blog, gönüllülük esaslı bir sivil toplum oluşumudur. Bugün medyada muhalefetin % 90-95’ini onlar yapıyor. Alaturka iktidar seçkinleri eleştiriye kapalı. Oysa ki artık TÜSİAD danışmanları bile, ekonomik krizde işsel etik kurallarının çiğnenmemesini rica ediyor. Bizler de, kendi inisiyatifimizle yaratmış olduğumuz bu özgürlük platformunun ticari bir mecra olmamasını, hiç olmazsa bir nebze otonom katılıma açık olmasını hayal ediyoruz. Bu, hayal olarak da kalıyor.

Tarihi eylemden önce, kuram yapar. Türkiye’nin en eksik olduğu alan kuramsal düşüncedir. Bloglar, tarihsel beyin fırtınalarının açık mekanlarıdır. Unutmayın, AB’de sosyalist partileri artık avro milyarderleri finanse ediyor, çünkü ancak onlar ara çözüm üretebilir, yoksa devrim ergeç gelir. Gelince de, çok kan akar, çok can yanar. Tarihten biliyoruz.

Biliyoruz, değil mi?

 
Toplam blog
: 2216
: 514
Kayıt tarihi
: 16.08.06
 
 

Serbest yazarım. 1960 doğumluyum. BÜ İşletme mezunuyum. ..