Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Temmuz '13

 
Kategori
Deneme
 

2023’ten mektup var...

2023’ten mektup var...
 

BANA BİR MASAL ANLAT BABA…

1 yaşımda, 5 yaşımda, 15 yaşımda. Beni ömrümün her deminde anlayabilen tek insan, babam…
Yaklaşık 3 yıldır seni göremiyorum. Sen beton yığınlarının arasından, boğazın sularına şiirler dizen çok kıymetli İstanbul’unda. Ben ise atama saygı duruşuna geçen Ankara da. Tabii ki Fatih’in göz bebeğini de özlemedim değil ama kopamıyorum bir türlü buralardan. Anlamışsındır muhakkak, yine başımı belaya sokmuş olduğumdan korkuyorum. Seninle eskisi gibi oturup konuşmaya, sohbet etmeye o kadar ihtiyacım var ki…
Türkiye’nin kalbi kendimi bildim bileli İstanbul’da atar. Söylesene babam, İstanbul nasıl? Hala eskisi gibi mi yoksa değişti mi? Ankara hep aynı soğukluğunda. Hem havası, hem de insanları. Takım elbiseli adamlar, polisler, askerler, her şey aynı işte. Ama İstanbul ‘ u o kadar merak ediyorum ki. En çok da annemi, ağabeyimi, ailemi, seni merak ediyorum baba. 
Ankara’da yaşadığım için siyaset ve kültüre olan merakım iyiden iyiye artmaya başladı. Ama bazen senin görüşlerini, senin fikirlerini ne kadar aradığımı bilemezsin. Zaten bu yüzden sana bu mektubu yazmaya karar verdim. Sen buraları haberlerden biliyorsundur. Klasik Ankara.Ama ben İstanbul’un hiçbir şeyini öğrenemiyorum. Sebebini sorma yaramaz kızının klasik sorunları işte.
Hatırlar mısın eski yılları?

On yaşımdan beri rahatça siyaset konuşabildiğim, her görüşümü utanmadan sıkılmadan söyleyebildiğim tek insan sensin baba. Ne zaman bir şeye sinirlensem beni sen dinler sen teselli ederdin. Keşke şimdi yanına gelme imkânım olsa da gelebilsem. Ankara’da kültürün ‘’K’’sı bile kalmamış be babam. Herkes tek kalıp. Oysa ben Ankara’yı farklı, özgür bir yer olarak bilirdim. Ama beton yığınlarının arasında dolaşan; kireç yüzlü, somurtkan, siyah takım elbiseli, beyaz ya da mavi gömlekli adamlardan, ciddi giyinen çatık kaşlı kadınlardan ibaretmiş.
Baba, babam, babacığım. İstanbul’u anlatsana bana yeni şehrin kültürünü… Çocukluğundaki gibi mi mesela?

Eskiden hep anlatırdın. Biz hep sokakta otururduk, hepimiz birbirimizi tanırdık. Aileler birbirlerine güvenirdi derdin. Laz’ı Çerkez’i Kürdü Bayrampaşa‘da hep bir aradaydık. Cezaevinin çevresinde bütün gün top koştururduk. Düğünler olurdu. Laz halay çekerdi, Kürt horon teperdi, ayrımız gayrımız olmazdı. Kürt, Türk kahvesi içerdi. Laz; Kürt böreği, Trakyalı; Laz böreği yerdi. Farklılık yoktu ki bizde. Bizim için vatan Türkiye’ydi. Ana dil Türkçe idi. Tek marş, İstiklal Marşıydı. Bayrak; uğruna can verecek kadar kıymetli olan kırmızı, beyaz ay yıldızlı bayraktı. Bizim için tek vaat edilmiş toprak cezaevinin hemen yanındaki mahalle parkıydı. Savaşlar yapardık o park için. Ama çocukların elleri şimdiki gibi taş, sopa, Molotof tutmazdı. İki parmağımızla yıkardık bütün dağları, tepeleri. Başparmak, işaret parmağı vee dışın dışın… Artık bu park bizim. Vurdum, öldürdüm, yaraladım dahi diyemezdik. İçimizden gelmez canımız yanardı.
Hem sen demez miydin baba?

Biz büyüyene kadar birbirimizin ırkını dahi bilmedik, ne zaman ki büyüdük işte o zaman değiştik diye. Bizde Ordulu vardı, Ağrılı vardı, Sinoplu vardı, Samsunlu vardı, Göçmen vardı da Laz yoktu, kürt yoktu, Bulgar yoktu biz bu ırk ayrımını hiçbir zaman yapmadık. Bizde nereli olduğu etnik köken farkı yaratmadı ki hiç. Basit bir sorudan ibaretti sadece. Sorulurdu, iki güne de unutulurdu. Bakma böyle ayrıldığımıza kültürümüz birdi bizim. Hepimiz akşam on oldu mu tutardık evin yolunu. Topaç çevirirdik, üç taş oynardık, kendi kendimize oyunlar bulurduk. Bizde pişen komşuya, komşuda pişen bize düşerdi. Komşu komşunun külüne muhtaçtı ki şimdi komşu komşuyu kül etmekte diye.

Bütün bunları sen anlatmadın mı bana baba?
2023 yılının İstanbul’unda kültür nasıl baba?

Lütfen senin çocukluğuna geri döndüğümüzü söyle. İstanbul’un benim çocukluğumda kalmadığını söyle baba.
On, onbeş yıl öncesini; çocukluğumu, gençliğimi hatırlıyorum da biz hiç sizin gibi olamadık baba. Hep nefretle baktık birbirimize, kendimizi daha üstün gördük. Oysa hepimiz aynı şeyler öğrenmiştik. Aynı ortamda, aynı kültürle büyümüştük. ‘’ Türk Kültürü’’ . Ama biz bir türlü, o kültürle büyüdüğümüz halde, o kültürün adını üstümüze yakıştıramadık baba. Japon olalım dedik, İngiliz olalım, Rus olalım, Amerikan olalım, Kürt’üz diyelim, Ermeni’yiz diyelim, yeter ki Türk olmayalım dedik.
Sizin gibi iki parmak yetmedi benim neslime baba. Taş tuttu elleri, sopa tuttu. Molotofla yaktılar polisleri, askerleri, hatta sivilleri. Gençler bağışıklık kazandı biber gazına. Gün geldi bayramlarımızı kutlayamadık huzur bozulur, olay çıkar diye. Başka bir deyişle hava soğuk olduğu için. Biz sizin gibi olamadık. Tanıştığımız çocuğa ilk sorduğumuz soru ‘’Topaç çevirelim mi? Misket oynayalım mı?’’ yerine ırkı siyasi düşüncesi oldu. Boş yere kırdık birbirimizi. Sanki istediğin yerde doğmak kendi seçiminmiş gibi. Oysa ne dersek diyelim hepimiz özümüzde Türk’tük. Tıpkı Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşayan, Mustafa Kemal Atatürk’ün bütün çocukları, bütün gençleri gibi.
Ben hep senin görüşlerini yol bildim baba. Türk’üm dedim. Türkiye’de yaşayan Türk’tür dedim. Türklüğü ırk olarak görmedim. Benim için Türklük ırkın çok çok üstünde bir şeydi. Dünyanın her yerinde Türk varken, biz Türklüğü kabullenemedik baba. Umarım İstanbul hala öyle değildir. Umarım artık insanlar Türklüğü, Türk kültürünü sindirebilmişlerdir bünyelerine.
Benim neslim Türk kültürünü kavrayamadı be babam. Oysa bir araştırsalar, önemli olan her şeyin ilki bizimdi. İlk kez biz tek tanrıya inandık. Tarihimize hep bağlı kaldık. Atı, ilk biz evcilleştirdik. Hanlar, hamamlar, kervansaraylar yaptık. Kadınlarımızı, kızlarımızı, annelerimizi, ninelerimizi en mühimi de vatan toprağını namus bildik. Bosna’ya Mostar Köprüsü’nü, Hindistan’a Taç Mahal’i yaptık. Bizim korkumuza koskoca bir set çekildi Çin’in önüne ki o koskoca set dahi Türkleri engelleyemedi. İlk kâğıt para, ilk kumaş, ilk halı bizimdi. Ama biz dahi dünyanın oyununa kandık, barbar olduğumuza inandık. Sanki kendimizi, atalarımızı, Fatih’in, Osman’ın, Orhan’ın, Süleyman’ın, Mustafa Kemal’in hoşgörüye verdiği önemi bilmezmiş gibi. 
Umarım Türkiye’nin kalbi İstanbul, sonunda kavrayabilmiştir bu gerçekleri. Umarım Sultan gazi, Kadıköy, İstiklal Caddesi, Taksim, Beyoğlu, hala biber gazı kokmuyordur. İnsanlar küfrü bırakmıştır. Büyüklere saygı, küçüklere sevgi geri dönmüştür İstanbul’uma.
Bak baba. Sonunda İstanbul’um diyebildim. O kadar özledim ki İstanbul’u, sizi. Abim hala gitmek istiyor mu çok uzaklara. Söyle ona sakın öyle bir şey yapmasın.İstanbul farklıymış, canmış, cananmış be babam. İstanbul hürlükmüş. İstanbul; Nazım Hikmet’in , Özdemir Asaf’ın , Cahit Sıtkı Tarancı’nın dizelerindeki deniz kokusuymuş. Orhan Veli’nin hissettiklerini tekrar hissetmek için neler vermezdim bir bilsen baba…
‘’İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı.
Önce hafiften bir rüzgar esiyor , 
Yavaş yavaş sallanıyor yapraklar ağaçlarda.
Uzaklarda , çok uzaklarda sucuların hiç dinmeyen çıngırakları.
İstanbul’u dinliyorum gözlerim kapalı.’’
Ah be babam, İstanbul’a gelip seninle Saraçoğlu’nda bir mutluluk yaşamak için neler vermezdim ki sonu taraftar kavgasıyla bitmeyen. 
Anlat babam bana 2023’ün İstanbul’unu anlat. 2023 kültürünü anlat. Değiştiğini söyle bana. Herkes her şey çok değişti de.
İnsanlar tahammülü, saygıyı, sevgiyi öğrendi de. Artık, gençler tarihini geçmişini biliyor de. Bilmeyenlere yaşlılar kızıyor, onları azarlıyor de. İnsanlar akıllandı, plastik mutlulukların peşinde koşmuyor, bağımlılıklar bile azaldı de. Milli bayramlarda okullar, sokaklar, bahçeler bayraklı çocuklardan geçilmiyor de. Dini bayramlarda yaşlılar yalnız kalmıyor de. Hile şike kalmadı de. Maçlarda kavga çıkmıyor artık de. Gökdelenlerin yerini bahçeli evler aldı, eski komşuluk ilişkileri geri döndü de. Cumhuriyetin 100. Yılında Türkiye Cumhuriyeti muasır medeniyetler seviyesine çıktı de. Anlat baba, bana duymak istediklerimi anlat.
Bana bir masal anlat baba. Bana bir İstanbul masalı anlat. Tıpkı on yıl öncesi gibi , tıpkı yirmi yıl öncesi gibi, tıpkı çocukluğundaki gibi…


Sevgilerimle , küçük kızın…

Burçak…

 

( Okullar arası 2023’ten mektup var yarışması için yazılmıştır.)

 
Toplam blog
: 168
: 1098
Kayıt tarihi
: 02.07.10
 
 

4 kasım 1996 yılında İstanbul'da dünyaya geldim. Bu sene ilköğretimden mezun oldum. Okul hayatımd..