- Kategori
- Deneme
30 yaş sendromu
Otuz yaş bilgeliği diye bir şeyin varlığından bahsetmişti bir programcı. 30 yaş bilgeliği… sahi gerçekten var mıdır bu bilgelik. Otuzuma gelmek üzereyken anladığım birkaç şey var. İnsan daha kolay ağlayıveriyor mesela, daha kolay etkileniyor. Kolay ağlamayan biri olarak ben böyleysem gerisi hapı yutmuştur. Şarkılardan uzaklaştıkça eski şarkıların içinde buluyor kendini. Eskiden önemsediği bir çok şeyi umursamıyor, ve eskiden dinlediği ama hoşlanmadığı muhabbetlerin başrolünde buluyor kendini. şaşırmadan yaşamayı öğreniyor. Savaşlara, cinayetlere, aldatmalara, yalanlara, zenginliğe, fakirliğe … şaşırmadan yaşamayı öğreniyor işte. Bilmem ki bu iyi midir, kötü mü? Yoksa bilgelik dedikleri şey hayatı olduğu gibi kabullenmeyi bilmek midir? Ve insan kaçırdığı fırsatlara yanmaya başlıyor. Önemli pişmanlıklar sarıyor her yanını. Hayalleri için telaşlanmaya başlıyor. Başka hayaller kurmayı öğreniyor bir de. Bazı konularda sabretmeyi öğrenirken, sabretmeyi bildiği konularda sabırsızlaştırıyor. Mesela artık kitapları atlayarak okuyorum, neler kaçırdığımı uzun zaman sonra fark ediyorum. Bazense hiç fark edemiyorum. Hayatta seyretmeyeceği filmler için uykusuz kalıyor, hiç yemediği şeyleri yiyor, yoğurdu üfleyerek yemeye başlıyor, büyük laflar söylememeye çalışıyor, zamana karşı direnmeye çalışanları anlamaya başlıyor. Ama ne yaparsak yapalım zaman geçiyor. Neyse ki her yaş kendi teselli armağanlarıyla geliyor. Ve biz armağanları açıp onlarla oyalanırken zaman yine geçiyor. İyi ki teselli armağanlarımız var ve her şeye rağmen zaman iyi ki geçiyor.