- Kategori
- Sağlık
42+13= Sağlıkta yıkım…

Sağlıkta önemli fakat bir o kadarda olumsuz gelişmeler yaşanıyor. Daha açık bir ifade ile “Sağlıkta Yıkım” yaşanıyor.
Sağlıkta olumsuza doğru gidiş 1980 li yıllardan bu yana sürüyor.
Yaşanan süreci kısaca toparlayacak olursak: 1980 li yıllarda kamusal alandan uzaklaşma ve tüm hizmetlerin özel sektöre aktarılması anlayışı ile başlayan 1990 lı yıllarda “Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” diyen siyasetçilerle devam eden anlayış, 2000 li yıllara geldiğimizde “Satarım, babalar gibi satarım.” yaklaşımı ile doruk yapmıştır. Yani piyasa kuralları işlemektedir. Kural şudur, kar eden sermayenin, zarar eden toplumun malı olmalıdır.
Yukarda kısaca anlatmaya çalıştığım 30 yıllık serüvenin meyvelerini topluyoruz şimdilerde.
Bu hasat tüm kamusal alanda olduğu gibi sağlık alanında da yaşanıyor.
Ancak sağlıkta yaşanan hasat diğer alanlara benzemiyor yürekleri yakıyor, toplumu ciddi bir kaos ortamına doğru sürüklüyor.
Abarttığımı düşünenler için birkaç örnekle devam etmekte yarar var.
Ankara’nın göbeğinde 2005 yılında yaşanan kolera salgınını bilmem hatırlar mısınız? Çoğunuz hatırlamayacaktır. Çünkü Tabip Odasının ve SES’in kolera salgını var açıklaması Melih GÖKÇEK tarafından ishal vakaları olarak geçiştir iliyordu. İşte o günlerde bu gün için basın özgürlüğü(!) savunucuları olan medya bu salgını haber dahi yapmadı.
Peki, aynı yıl Malatya’da yaşanan ishal vakaları?
Aksaray ve çevresinde, Manisa Kırkağaç’ta yaşanan salgınlar?
Belli belirsiz hatırlayacaksınız.
Sonra bir bebek ölümleri furyası Malatya, Edirne, Kayseri, Manisa.
Ardından kuş gribi, Kırım Kongo Kanamalı Ateşi vs.
Finalde bir hastane bahçesinde 3 kurşunla öldürülen Dr YENİCE.
Bu yaşanan bir başka kırılmayı da beraberinde getiriyordu. Sağlık çalışanlarına yönelen şiddet…
Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesinde elleri sopalı 50 kişilik grubun hastane basmasına ne demeli. Hastaneyi basan grup acil servisteki hastasına bakılmadığı gerekçesi ile bu olayı gerçekleştirdiklerini ifade ediyorlar.
Sizce daha hastanenin girişinden başlayarak önlerine çıkan tüm beyaz önlüklüleri linç etmeye kalkışmalarının nedeni ne olabilir?
İfadelerine bakılırsa acil servis nöbetçilerine bunu yapmaları gerekmez mi?
Yaşanan histeri toplumun sağlık çalışanları aleyhine dolduruluşunun bir sonucu olabilir mi?
Ben bu doktorlara iğne dahi yaptırmam diyenler ve her fırsatta sağlık çalışanlarından hesap soracağım diyen, yaşanan her olumsuzluğu sağlık çalışanlarının tembelliğine bağlayanların elleri o sopaların üzerinde değil mi?
Bir buçuk ay önce Ankara Dr Zekai Tarık Burak Eğitim ve Araştırma Hastanesinde 42, iki gün önce de İzmir Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesinde 13 bebeğin ölümü.
Sizce sağlıkta bu kadar olumsuzluğun üst üste yaşanması, hastane enfeksiyonu, suların klorlanmaması ve sağlık çalışanlarının vurdumduymazlığı, tembelliği ile açıklanabilir mi?
Bakınız 1-5 Ağustos 2008 tarihlerinde Ankara Dr Zekai Tarık Burak Eğitim ve Araştırma Hastanesinde 42 bebek yaşamını yitiriyor. Tabip odası 6 Ağustos günü bir komisyon kuruyor. Komisyon üyelerinin listesindeki profosör ünvanlarını okuyan doktora yapmış sayılıyor. (- Murat AKOVA; Dr. Prof. Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi İnfeksiyon Hastalıkları AnaBilim Dalı- Saadet ARSAN; Dr. Prof. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Neonatoloji Bilim Dalı- Çağrı BARIN; Hemşire, Prof. Türk Hemşireler Derneği (Hacettepe Üniversitesi)- Hicran ÇAVUŞOĞLU; Hemşire, Prof. Türk Hemşireler Derneği (Hacettepe Üniversitesi)- Ergin ÇİFTÇİ; Dr. Doç. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk İnfeksiyon HastalıklarıBilim Dalı- Ebru ERGENEKON; Dr. Prof. Türk Neonataloji Derneği (Gazi Üniversitesi)- Şule YİĞİT; Dr. Prof. Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Neonataloji Bilim Dalı- Gülriz ERSÖZ; Dr. Prof. Ankara Tabip Odası)
Diyorlar ki bu olayın sebebini araştıralım. Ama ne hastaneye girmelerine izin veriliyor nede bilgilendirme yapılıyor.
Sonuçta komisyon bir rapor hazırlıyor (merak eden TTB’nin internet sayfasından açıp okuyabilir) ifadeleri şu şekilde: “Raporun Hazırlanma Yöntemi:Raporun hazırlanması için ilgili hastaneden istenen bilgiler ve ziyaret talebine olumlu yanıt verilmediği için bütünlüklü bir değerlendirme yapma şansı edinilememiştir. Aşağıdaki rapor Ankara Dr. Zekai Tahir Burak Kadın Sağlığı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Yenidoğan Yoğun Bakım Ünitesi’nde 2008 Temmuz ayı ve 1-5 Ağustos 2008 tarihleri arasında meydana gelen bebek ölümlerine ilişkin T.C. Sağlık Bakanlığı’nın kurmuş olduğu inceleme komisyonunun 12.08.2008 tarihli raporunun incelenmesi temelinde hazırlanmıştır.”
Şimdi şu soru cevap bekliyor bu bilim adamlarının hastaneyi ziyaret etmesinde ne gibi bir sakınca vardır?
Bu yaşananlardan sonra İzmir Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesinde 13 bebeğin ölümü ile ilgili bir açıklama yapsa Sağlık Bakanlığı, bu açıklama da bütünlüklü bir değerlendirme yapılmıştır diyebilir miyiz?
Yukarda sözünü ettiğim komisyonun raporunu uzun uzun yazmayacağım. Ancak raporda dikkatimi çeken bir ifadeyi sizinle paylaşmadan edemeyeceğim: “Kamu hastanelerinde uygulanan performansa dayalı hekim ücretlendirme sistemi, kuramsal olarak, yatış endikasyonları konulurken, tanı ve tedavi girişimlerine ilişkin kararlar verilirken hasta yararına odaklanamama potansiyel riskini taşımaktadır.”
Hasta yararına odaklanamama potansiyel riski konusu bir sonraki yazıda…
Sağlıcakla…