Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Ekim '07

 
Kategori
Anılar
 

45'likler, 33'lükler

45'likler, 33'lükler
 

O koku var ya... Anlatılmaz burnunuzun kökünde sızlar. Geçmişin cazibesi burnumda sızladı bu bayram.

Yıllar önce bizimkilerin bir seyahatte ayıla bayıla aldıkları bir müzik dolabımız vardı. O zamanlar söz konusu müzik dolabı bir çeşit kutsal emanetti: Yaşı 12'yi geçmemiş olanların dokunması yasaktı.

Haliyle pek gizemli bir dolaptı. Bana kalırsa yaydığı ahşap kokusunun bir tılsımı vardı. Önyüzündeki radyonun düğmeleri gizemi saklamak için konmuş birer önemsiz detaydı. O düğmelerin arkasında TRT'nin saz ve söz sanatçılarının sığınakları vardı. Ne zaman bassak sığınaklarından çıkıp şarkı türkü coşarlardı.

Ama o koku var ya... Ahşaptan, yapıştırıcıdan öte kokunun asıl kaynağı dolabın sol üst köşesine gizlenmiş pikaptı. Ayrıca henüz on yaşındaydım dolaba dokunmam yasaktı... Ama burnun kelepçesi yok... Doya doya koklardım.

Çok görmüştüm aslında ağabeyimi. 45'likleri alıyor, pikabın kapağını törensel tavırlarla açıyor, tam ortasına yerleştirip kollardan birini 45 yazan konuma getiriyor. O kokuyla birlikte amphilerden bir cızırtı ve...

Yıldırım Gürses, 'ne kadar severse sevsin neden ilk aşk gibi olamaz, bir ömür boyunca insan...sana geldiye diyebilsem...dınının dınının...'

Bir numarası yoktu, yapabilirdim, yaş sınırı biraz korkutsa da, punduna getirdim ve yaptım. Ben Neşe karaböcek'i sığınağından çıkarmıştım...' Seni andım bu gece, kulakların çınlasın...'

Sonra 45'lik sığınaklarından çıkan, Yeliz, Ersen, Tanju Okan, Emel sayın...

Ve o koku burnumun direğinde kokardı, dilime dolanırdı şarkılar...

Bir gün 33'lüğe çevirdim kolu, koca bir Cem Karaca yerleştirdim, ortaya, tam ortaya, ritüeli bozmadım, ben de ağabeyimin yaptıklarını yaptım. Ne büyük bir başarıydı adıma, 33'lük çalmayı başarmıştım:

Cızırtı, .... Tok sesiyle

'Düştün mü mahpus damlarına öğüt veren bol olur, toplasan o öğütleri burdan köye yol olur...'

Sonra ben de 12'yi geçtim, ama ne şans ki legal yollardan pikap çalmak kısmet olmadı. Taşınmıştık müzik dolabımız başka şehirde kilitli bir evde, biz bambaşka bir yerde. Yıllar içinde büyüdüm, o kutsal koku da burnumun direğinde gizlendi kaldı. Ben kaset çalar çaldım, müzik setleri equilizerle bangır bangır... CD'ler çıktı sonra...

Müzik dolabının kilitli kaldığı evimize gittiğimizde denedim çalıştırmayı, cozurdadı, iğnesi kırılmıştı... Neşe Karaböcek, Yıldırım Gürses ve TRT'nin sanatçıları o gizemli sığınaklarında yıllarca kalması kaçınılmazdı. Dolabı yeni evimize getirdik ama Neşe Karaböcek ve diğerleri düğmelerin ardında mahsur kalmaya devam etti.

Bayramdan 3-5 gün önce, 'iğneyi değiştirebilir mi' diye verdiğim eski bir arkadaşım aradı. Ne yalan söyleyim, İğneyi de unutmuştum, doğrusu onu kime verdiğimi de... Yeni bir iğne bulmuş, yolladı.

Heyecanla taktım yerine. Pikabın kapağını açtım, kolu 33'lüğe çevirdim... Özgürlüğüne ilk kavuşan Neşe Karaböcek'ti. Sırasıyla, Cem Karaca, Tanju Okan, 33'lükler, 45'likler...

O üç güzel bayram gününün gecelerinde, burnum nasıl güzel sızladı. Anlatamam.
Koku aynı koku, hiç değişmemiş... Ben?... Değişmişim.

10 yaşındaki gibi heyecanlanmadım, burkuldum ve sızladım. Burnumdan ruhuma yayılan o kokuyla...

Ama ne kokuydu! Anlatılmaz yaşanır, yaşanmıştır...
 
Toplam blog
: 146
: 1061
Kayıt tarihi
: 05.12.06
 
 

Hep yazmak istedim. İnsan düşüncelerini yazıya dökünce kendi başınadır çünkü, kaygısız, katıksız ..