- Kategori
- İş Yaşamı - Kariyer
5 dakika!
Rahmetli babaannem Sabriye Yiğit’in müthiş bir lafı vardı:
“Tren beni beklemez, ben treni beklerim”. 1.5 saat evvelinden götürürdü beni gara!
Üniversitede bölüme başlarken Türkiye adına çözülmesi gereken iki mesele vardı aklımda: Birincisi enflasyon, ikincisi verimlilik…
Ekonomi dersi almaya başladığım 1. dönemden itibaren profesörün asistanı Yener beyden hep ilave İngilizce kitaplar aldım okumak ve enflasyonu anlamak için! Aynı şekilde 1. dönem Milli Prodüktevite Merkezi’ne üye oldu ve sürerli olarak yayınlarını takip ettim. Bu yayınlar arasında” Avrupa Birliğine giriş” adlı bir bitirme tezinden Portekiz ve İspanya’nın AB’ye nasıl girdiğini okudum. Daha sonra 1993 yılında, son sınıf öğrencisi iken, Türkiye’nin ilk defa çağrıldığı Avrupa Haftasına Türkiye Ekip Lideri olarak katıldım. Orada hiçbir zaman AB’ye giremeyeceğimizi çok net öğrendim. Bir gün o kongrenin detaylarını anlatırım.
Hayatımda her randevuma en az 15 dakika önce gittim ve hiç geç kalmadım. İş hayatında da keza her şeyi önceden planladım ve böylelikle, üretim gecikse bile, müşterilerime diyaloga geçip, onları bilgilendirerek, ben hiç gecikmedim. Onlarsa hiç sürprizle karşılaşmadan, gecikmeyi yönetebildiler; tıpkı benim yaptığım gibi!
Yalan söylememek için çok çalıştım. O anlamda hiçbir zaman yönetici olmadım. Tam tersine IRGAT misali köpek gibi çalıştım ama bu sayede, 2 durum dışında iş hayatında 21 senede yalan söylemedim. Hayatım boyunca zamanın değerini bilerek onu yönetmeye çalıştım. 5 dakikaları hep önemsedim. Saatimi 5 dakika ileriye alarak, hayatı öncesinden yaşadım.
Trenin gelmesini bekledim. Gelene kadar hep plan yaptım kafamda! Mizansenler oynadım toplantı öncelerinde ve herkes adına kendim konuşup toplantıya girdiğimde hep dediklerimi yaptırdım. Kızsalar da bana karşı argumanları olmadıkları için – çalışmadıkları için- beni alt edemediler. Sonuçlar da hep lehime çıktığı için sadece arkamdan konuşabildiler.
Böylelikle acayip verimlilik artışları yaptım. En zor sistemleri basite indirgedim. Kurduğum tüm sistemleri aptallara göre dizayn ettiğim için, gönül rahatlığıyla, terk ettim o sistemleri ve başkalarını kurdum başka Türk işletmelerinde!
Ve bir baktım ki geride 7 farklı sektör olmuş!
Biliyorum Erdal bey, ben Eric değilim; Eric sadece benim lirik kişiliğim! Oysa ben çılgın bir mühendisim, hem de en nadir bulunanlarından!
Ben o 5 dakikalarla dünyayı değiştirdim. Amerika’ya 380 ton TEK PARÇA makine yolladım; Hindistan’a keza öyle 570 ton ağırlığında, 38 makine gönderdim, devlet demir yollarına! Uluslararası ihaleler kazandım. Dünyayı avucumun içine alıp her bir yarım küresine bakıp ve inceleyip, o ülkelere gidip ve gitmeyip, makinalarımı gönderdim.
Şiili’de bir sabah kahvaltısında Ekonomi Doktoru bir İngiliz’i yerin dibine soktum. Hayatımda ilk defa bir İngiliz’in bağırdığını gördüm ve öyle ki masayı bir o terk etti ve geride biz on milletten, on kişi kalakaldık!
Brezilya Sao Paulo’da Amerika Anayasa Mahkemesi başkanıyla bir buçuk saat boyunca hukuk tartıştım sabahın altısında! Ve daha sonra o ve karısıyla beraber Buenos Aires’i gezdik Arjantin’de!
O 5 dakikalar var ya, toplandıkları zaman, aylar, yıllar ettiler. Hiçbir zaman beni mahcup etmediler ve bugünlere beni getirdiler. Allah o beş dakikalardan razı olsun.
Evet, ben Eric gibi dünya vatandaşı olabilmek için, tam 38 yıl uğraştım. Dünyanın neresine gidersem gideyim, herkes bana kendi dillerinde hitap ediyorlar. Bu da benim en büyük mükâfatım!
Evet, ben hem Eric, hem de Anıl’ım ve her ikimizde bu 5 dakikaların değerini bilerek yaşıyoruz.
Ve şimdi en güzeli, bana “şşt” bile deseniz hiç yüksünmem, yine de size güleç yüzle bakıp elimi göstererek “5 dakika” derim…
Son beş dakika!