- Kategori
- Özel Günler
51 Mum ve Ufuk Çizgisi

Takvimdeki yaprak bu gün benim ve zaman beni gösteriyor...
Daha önce hiç bulunmadığım bir mekanda, yüzlerini seçemediğim insanlar arasındayım.
Burası deniz kenarında bir küçük restoran.
Mevsim kış, hava hatırı sayılır şekilde soğuk.
Yemek faslı çoktan bitmiş, masadaki herkes birbiri ile sohbet halinde.
Bulunduğumuz yerde bir kutlama yapılıyor, yüzlerini seçemediğim ve tanımadığım bir grup insanla aynı masadayım.
Bir süre sonra masaya üzerinde çok sayıda mum olan iki katlı bir pasta geliyor, demek ki içimizden birinin doğum günü. Yüzlerini seçemediğim insanlar mutlu, hallerinden anlıyorum.
Pastanın üzerindeki mumları üşenmeyip sayıyorum; tam 51 tane.
Elli bir yıl diye düşünüyorum.
Neler yaşamıştır kim bilir doğum günü sahibi?
Dile kolay yarım yüzyılı bir yıl geçmiş.
Ne anılar sığdırmıştır bu zaman dilimine diye düşünürken, masada birlikte oturduğum ve o yüzlerini seçemediğim insanların arasından biri kalkıp yanıma geliyor.
On beş yaşlarında bir erkek çocuk bu, her iki elinde de bir şeyler var.
Ne kadar uzun boylu yaşına göre diye düşünüyorum ilkin.
Yanıma yaklaştıkça yüzü belirginleşiyor, “ Kapkara gözlerinden tanımalıydım O’nu , , diye söyleniyorum kendi kendime; benim oğlum bu.
Nasıl da büyümüş.
Şaşkınım, hangi zaman diliminde olduğumu hâla bilmiyorum.
Yüzünde çocukluğundan kalma o güzel tebessümü ile boynuma sarılıyor : - “ İyi ki doğdun anneciğim “ diyerek elindeki hediye paketini ve kır çiçeklerinden oluşan çiçek buketini veriyor bana.
Gözlerim doluyor, oğluma sarılıyorum, dudaklarımdan sadece: – “ Ne kadar büyümüşsün, ne zaman büyüdün sen yavrum?” cümleleri dökülüyor.
Sonra masadaki yüzler yavaş yavaş belirginleşmeye başlıyor.
20’ li yaşlarının başında bir genç kız güzelliği ile dikkatimi çekiyor önce, sonra on yaşlarında sarışın bir kız çocuğu, saçları bembeyaz olmuş bir adam ve bir kadın, kadının yanında başka bir adam, bir de yürümekte zorlanan çok yaşlanmış karı koca. Hepsi sıraya girmişler ve doğum günüm için bana güzel dileklerde bulunuyorlar.
Bunlar benim sevdiklerim, kardeşim, yeğenlerim, ailem ama hepsinin yıllar sonraki hali, şaşkınım!!!
İleri bir zamanda yaşadığımı fark etmem fazla zamanımı almıyor. Herkes yine benimle birlikte ve kutlanan doğum günü benim doğum günüm.
Peki geçen zaman, o nereye gitti, ne çabuk elli yaşımı bile devirdim ben?
Merakıma engel olamayıp, masadakilerden izin istiyorum, hemen en yakındaki lavaboya atıyorum kendimi, aynaya bakıyorum; evet biraz yaşlanmışım ama yine de gördüğüm görüntüden hoşnut kalıyorum.
“ Takvim bulmam lazım” diyorum kendi kendime, aklıma cep telefonum geliyor, hemen çıkartıyorum. Telefonun takvimini buluyorum, yanılmamışım takvimler 6 OCAK 2019’u gösteriyor.
Kendimi hâla şaşkın ama mutlu hissediyorum, on yıl sonra bile sevdiklerim yanımdalar, o yaşlı karı koca; annem ve babam ölmemişler, ne mutlu bana diye seviniyorum üstelik.
Zamanın ne ara geçtiğini anlayamamış olmama rağmen şaşkınlığım bir nebze hafifliyor. Doğum günü partime geri dönmek istiyorum, lavabodan dışarı çıkıyorum, masaya gidiyorum ama masa boş, kimse yok !!!
Tek ba-şı-ma-yım !!!
Onları, ailemi arıyorum, o mekanda değiller, gitmişler!!!
Dışarı çıkıyorum … Yoklar !!!
Sahilde yürümeye başlıyorum, bir yandan da korkuyorum. Korktuğumu kendime itiraf edemiyorum.
Hava çok soğuk, üşüyorum çok üşüyorum.
O sırada çok uzaklarda karaltılar görüyorum. Bir sürü insan benden çok uzaktalar ve hızlı hızlı yürüyorlar.
Bunlar onlar diyorum, peki beni bırakıp nereye gidiyorlar ???
Neden bu kadar hızlı yürüyorlar ???
Adımlarımı hızlandırıyorum, yetişmeye çalışıyorum onlara.
Yok, mümkün değil yetişemiyorum!!!
Telaşım artıyor!!!
Koşmaya başlıyorum, kalp atışlarım hızlanıyor, soğuğa rağmen terliyorum ama onlara kesinlikle yetişemiyorum.
Bir an soluk almak için duraklıyorum.
Denize bakıyorum. Gök yüzü ile denizin birleştiği yere ufuk çizgisine takılı kalıyor gözlerim. O anda aslında sevdiklerimin peşinden değil, zamanın peşinden koştuğumu fark ediyorum.
* * * * * *
Kan ter içinde açıyorum gözlerimi, gerçekten ter içinde kalmışım, gördüklerim rüyaymış, yatağımdayım.
Hemen yataktan kalkıp ilk gördüğüm takvime bakıyorum.
Tarihi görünce rahatlıyorum.
Takvimler 6 Ocak 2009’u gösteriyor. Elli-bir- yaşıma daha on yıl var.
“ Gelecekte bir yerlerde, zamanın karşısında durup da şaşırmamak ve hızla akıp giden zaman karşısında pişman olmamak için, her anımı dolu dolu yaşamalıyım, ” diyerek, kendime gördüğüm rüyanın etkisi ile söz veriyorum.
Yeni yaşıma girerken, kimseyi beklemeden doğum günümü ilk ben kutluyorum…