- Kategori
- Ekonomi - Finans
8.000 milyar dolarlık ekonomik kriz ve liberalizmin zaferi

Obama'nın atadığı ABD Hazine Bakanı Timothy Geithner önceki gün ABD bankalarının içinde bulunduğu ekonomik krizi atlatabilmek için yepyeni bir plan sundu. Bu planın maliyeti tam 2.000 milyar dolar. Yaklaşık olarak bizim dış borcumuzun dört misli kadar. Eylül ayında Bush hükümeti 700 milyar dolarlık bir paketi senatodan geçirmişti. Ancak o tarihte ekonomi uzmanları bu planın yetersiz kalacağını savunmuşlardı. Şimdi rakam 2.000 milyar dolara dayandı.
"Peki kulaktan kulağa fısıldanan gerçek maliyetin ne kadar olduğunu biliyor musunuz?"
"Tam 8.000 milyar dolar."
"Yani?"
Yanisi, bu para devletçilik düşmanı, liberal ekonomik düzenin yarattığı krizin kamuya devrettiği bir bedeldir. "Özgür" Amerikan vatandaşının (kuşkusuz Amerika'nın uluslararası iştirakleri yoluyla aslında bu maliyeti tüm dünyanın vatandaşları ödeyecektir) vergileriyle piyasaya kurtarılacaktır. Ne adına? Yine onların, özgür Amerikan vatandaşının tekrar refaha kavuşması için.
"Bu paraya ne oldu?"
Belki de bu para gerçekte hiçbir zaman var olmadı. Spekülasyonların ve tamamen güçlü kimyasallarla üretilmiş, kokulu, bir köpük banyosunun eseriydi. Ancak birileri bu parayı yine de kazandı. O birilerinin hesabında bu para nakit olarak duruyor. Gerçekte hiçbir zaman reel olarak kazanılmamış ancak "birilerinin" hesabına bol sıfırlı olarak yazılmış olan bu parayı şimdi Amerikan vatandaşıyla birlikte, bütün dünya ödüyor.
İşte liberalizmin, serbest piyasa ekonomisinin zaferi de budur.
Pazar günü Ahmet İnsel, Radikal İki ekinde, çok yakından tanıdığı Fransa ile ilgili önemli bilgiler vermiş.
"Nasıl oluyor da Fransızlar, bu uluslararası ekonomik krizde, Almanlar, Britanyalılar ya da Amerikalılardan daha şanslı oluyorlar?
"Çok uzak değil, daha geçen yıl, iktisadi konuların konuşulduğu uluslararası toplantılarda, Fransa gibi, sosyal güvenlik harcamalarının yüksek olduğu, kamu sektörünün toplam istihdamın neredeyse dörtte birini sağladığı ülkeler alay konusu olurdu. Yaşamın mümkün tüm alanlarını rekabete açmayı hedefleyen neoliberal ideolojinin takipçileri için Fransa mükemmel bir karşı örnekti. Liberal iktisat düşününün Kâbe’si The Economist dergisi, Fransız arkaizmi veya Fransa istisnasını, kibirli bir horoz karikatürü eşliğinde sık sık teşhir ederdi. “Yeni ekonominin gereklerini yerine getirmeyen Galya horozunun körlüğü” temasını en son 2006 Mart’ında işledi.
"Buna herkes o kadar inanmıştı ki, 2007 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Nicolas Sarkozy bu Fransız istisnasına son vermek, arkaizmden kurtulmak, esnekleşmek, piyasayı dizginleyen kuralları lağvetmek, vergileri azaltmak, devleti küçültmek gibi temaları vurgulayarak, bir tür küçük Amerika vaat ederek seçildi. Neyse ki kriz yeni cumhurbaşkanını eteğinden hemen yakaladı da, Fransa küresel krize devleti daha fazla küçültmeden, piyasayı daha fazla başıboş bırakmadan ve sosyal güvenlik sistemini daha fazla özelleştiremeden girdi."
Sarkozy, bugün ülkesinde ve dünyada en güçlü liderlerden bir tanesidir. Öyle ki; dünyanın neresinde bir karışıklık varsa artık onu orada görüyoruz.
Fransa piyasa ile kamu sektörünü dengede tutabildiği için bugün yaşanan krizi gerçek anlamıyla "hamdolsun" teğet geçiyor. Globalizm kuşkusuz onun işlerini de etkileyecektir. 8.000 milyar dolarlık maliyetten Fransa'nın payına da bir rakam düşecektir.
Bu da bize tek bir düşüncenin doğru olmadığını gösteriyor. Denge dediğimiz o fenomen hayatın bütün zerrelerinde var. Devletçilik evet, totaliter bir rejime dönüşebilir; ancak salt piyasa ekonomisi de bizi bu krizle başbaşa bırakıyor. Devlete egemen olacak bir kaç iyi adamla sosyal düzen iyileştirilemez ancak liberalizmin yarattığı, egoist, kendisinden başkasının çıkarını düşünmeyenlerin dünyayı götürdüğü yerdir burası...
Uzay Gökerman
"Peki kulaktan kulağa fısıldanan gerçek maliyetin ne kadar olduğunu biliyor musunuz?"
"Tam 8.000 milyar dolar."
"Yani?"
Yanisi, bu para devletçilik düşmanı, liberal ekonomik düzenin yarattığı krizin kamuya devrettiği bir bedeldir. "Özgür" Amerikan vatandaşının (kuşkusuz Amerika'nın uluslararası iştirakleri yoluyla aslında bu maliyeti tüm dünyanın vatandaşları ödeyecektir) vergileriyle piyasaya kurtarılacaktır. Ne adına? Yine onların, özgür Amerikan vatandaşının tekrar refaha kavuşması için.
"Bu paraya ne oldu?"
Belki de bu para gerçekte hiçbir zaman var olmadı. Spekülasyonların ve tamamen güçlü kimyasallarla üretilmiş, kokulu, bir köpük banyosunun eseriydi. Ancak birileri bu parayı yine de kazandı. O birilerinin hesabında bu para nakit olarak duruyor. Gerçekte hiçbir zaman reel olarak kazanılmamış ancak "birilerinin" hesabına bol sıfırlı olarak yazılmış olan bu parayı şimdi Amerikan vatandaşıyla birlikte, bütün dünya ödüyor.
İşte liberalizmin, serbest piyasa ekonomisinin zaferi de budur.
Pazar günü Ahmet İnsel, Radikal İki ekinde, çok yakından tanıdığı Fransa ile ilgili önemli bilgiler vermiş.
"Nasıl oluyor da Fransızlar, bu uluslararası ekonomik krizde, Almanlar, Britanyalılar ya da Amerikalılardan daha şanslı oluyorlar?
"Çok uzak değil, daha geçen yıl, iktisadi konuların konuşulduğu uluslararası toplantılarda, Fransa gibi, sosyal güvenlik harcamalarının yüksek olduğu, kamu sektörünün toplam istihdamın neredeyse dörtte birini sağladığı ülkeler alay konusu olurdu. Yaşamın mümkün tüm alanlarını rekabete açmayı hedefleyen neoliberal ideolojinin takipçileri için Fransa mükemmel bir karşı örnekti. Liberal iktisat düşününün Kâbe’si The Economist dergisi, Fransız arkaizmi veya Fransa istisnasını, kibirli bir horoz karikatürü eşliğinde sık sık teşhir ederdi. “Yeni ekonominin gereklerini yerine getirmeyen Galya horozunun körlüğü” temasını en son 2006 Mart’ında işledi.
"Buna herkes o kadar inanmıştı ki, 2007 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Nicolas Sarkozy bu Fransız istisnasına son vermek, arkaizmden kurtulmak, esnekleşmek, piyasayı dizginleyen kuralları lağvetmek, vergileri azaltmak, devleti küçültmek gibi temaları vurgulayarak, bir tür küçük Amerika vaat ederek seçildi. Neyse ki kriz yeni cumhurbaşkanını eteğinden hemen yakaladı da, Fransa küresel krize devleti daha fazla küçültmeden, piyasayı daha fazla başıboş bırakmadan ve sosyal güvenlik sistemini daha fazla özelleştiremeden girdi."
Sarkozy, bugün ülkesinde ve dünyada en güçlü liderlerden bir tanesidir. Öyle ki; dünyanın neresinde bir karışıklık varsa artık onu orada görüyoruz.
Fransa piyasa ile kamu sektörünü dengede tutabildiği için bugün yaşanan krizi gerçek anlamıyla "hamdolsun" teğet geçiyor. Globalizm kuşkusuz onun işlerini de etkileyecektir. 8.000 milyar dolarlık maliyetten Fransa'nın payına da bir rakam düşecektir.
Bu da bize tek bir düşüncenin doğru olmadığını gösteriyor. Denge dediğimiz o fenomen hayatın bütün zerrelerinde var. Devletçilik evet, totaliter bir rejime dönüşebilir; ancak salt piyasa ekonomisi de bizi bu krizle başbaşa bırakıyor. Devlete egemen olacak bir kaç iyi adamla sosyal düzen iyileştirilemez ancak liberalizmin yarattığı, egoist, kendisinden başkasının çıkarını düşünmeyenlerin dünyayı götürdüğü yerdir burası...
Uzay Gökerman