Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Şubat '09

 
Kategori
Ekonomi - Finans
 

Neden bizim kriz daha vahim

Neden bizim kriz daha vahim
 

Sanayi üretimimizin 2008 yılı Aralık ayında 17.6 azaldığı açıklandı. Kasımda da keskin benzer bir düşüş göstermişti. Bu bozulma birdenbire 2008 in son çeyreğinde oluşmuş değildir.

Hiçbir ekonominin sanayi üretimi birkaç ay içinde bırakın %17 leri %5 bile azalacak şekilde bozulmaz. Altı tünelle boşaltılan bir binanın aniden çöküşü gibi, ekonomi yılardır miras yedi - borç yedi ekonomisi olarak yapılandırıldı. Yiyecek miras ve borç bulunamayınca çökecek hale getirildi. Küresel kriz borç ve miras yemeyi sonlandırdı ve çöküş gerçekleşti. Küresel kriz olmasaydı ekonominin içi bir süre daha boşaltılabilecek, çöküş biraz daha geçikmeli fakat çok daha vahim ve şiddetli olacaktı. Önceden görenler için çöküş süpriz değildir. 2008 yılı Ekim ayı öncesi ekonomi yazarlarımızın birçoğu ABD nin krizine odaklanmış yazılar yazarken, yetkililer halen borclanıp tüketmekle övünürken “Türkiye' de kriz daha derin ve kronikdir” “Türkiye mi, ABD mi daha vahim durumda” başlıklı ve benzeri diğer cesaretli yazılarımla, yıllardır ekonomimizin çöküşe hazırlandığını ve bu çöküşe geleceğimizi açıklamıştım.

Gerçekten kim daha vahim durumda? Sanayisi %17.6 çöken başka bir ülke var mı? ABD de küçülme %3 ün altında, en keskin düşüş Aralık ayında Almanya sanayi üretiminde ki o da %5 in altında. Buna rağmen Almanya ekonomi bakanı rakamlar açıklanınca istifa etti. Bizde %17.6 düşüşle bile övünmeye devam ediliyor. Halkla alay edilircesine! Bizim krizimizi biz hazırlamamış olsak ABDnin krizinden kim daha keskin çökerdi, ABD nin kendisi mi Türkiye mi?

Durgunluktan çıkmak için gerçekten harcamaya, talep yaratmaya ihtiyaç vardır. Tüketim mi? Yıllardır ağız birliği etmişcesine problemimiz olarak tasarruf yetersizliğini göseriyorduk hani! Gerçi tasarruf yetersiz diyorduk ama bir taraftanda daha çok ithalat yapıp tüketiyorduk. Borçlanarak yabancı malına harcıyorduk, harcamanın yarattığı gelirde yabancıların geliri oluyordu. Bu çeşit talep (harcama) durgunluğa karşı ilaç değil, Türkiye’de de, ABD de de krizin kök sebebidir.

Başkan Obama bunu biliyor. Halka geriye ödenen birkaç bin dolarlık vergi iadeleri ve harcama desteklerinin önemli bir kısmının ABD nin değil uzakdoğunun istihdamına ve ekonomisine gittiğini bildiği için harcama – canlandırma paketini farklı düzenledi. Doğrudan ABD ekonomisini geliştirecek harcamlara kanalize ediyor. ABD nin kalkınmasına yönelik yatırım harcamaları yoluyla talebi ve istihdamı artıracak. Bu yatırımlarda kullanılan girdilerin de ABD de üretilmiş mallar olmasına özen gösterilecek.

Türkiye’nin döviz olmayan parası ve daha kısıtlı imkanlarıyla daha çok hassas olması ve nasıl harcama (talep) politikası ve uygulaması sorularını kılı kırk yararak cevaplandırması gerekir. Günü yada seçimi kurtarma harcamaları krizden çıkmak yerine krizi dahada kronikleştirir, derinleştirir. Ülkemizin hem kısa hemde uzun vadeli çıkarlarını ve yapısal dönüşüm ihtiyacını esas alan politika ve uygulamalar hayata geçirilmelidir.

Hükümetin kriz paketi hazırlamakta olduğu ve içeriğinin tartışıldığı şu günlerde konunun önemi nedeniyle, krizin neden 2009' da sonlanmayacağını açıklayan ve kriz paketinin hazırlanmasında esas alınması gereken yaklaşımı gösteren başka bir yazımı aşağıya kopyalıyorum.

Obama’nın ABD ekonomisini canlandırma politikaları ABD'nin cari açığını azaltmayı da amaçlamaktadır. Diğer ülkelerin ABD ye olan ihracatlarını azaltıcı politikalar uygulayacaktır, bu nedenle dünya ekonomisini canlandırmaya yönelik değildir.

ABD’nin yıllık 700 milyar dolar civarındaki cari açığı diğer ülkelere gelir ve üretim oluyordu. Bu miktar enjekte gelir diğer ülkelerde çarpan etkisiyle yıllık trilyon dolarlarla ifade edilen bir gelir yaratıyordu. ABD, artık toplamı 12 trilyon dolar dış borca ulaşmış*, sürdürülemez hale gelmiş, durgunluğun en temeldeki kök nedeni cari açığını azalttıkca, dışarıya talebi azaltıp bu harcamaları yerli üretime yönelttikce diğer ülkelerde yaratmakta olduğu gelir ve üretim giderek azalacaktır. Bu yapılanmadan Asya ve Avrupa ekonomileri bir süre zarar görecektir. Önceki krizlerin tersine ABD ekonomisi toparlandıkca dünya ekonomisinin toparlanma motoru olacağı beklentisi ve varsayımı hayal kırıklığı getirecektir.

ABD süratle alternatif enerji üretimine yönelecektir. Bunun için en iyi teknolojilere ve alt yapıya sahip. Taşımacılık dahil enerji ihtiyaçlarının karşılanmasında petrol kullanımı yerine diğer enerji kaynaklarının kullanıldığı yapısal dönüşüme girecektir. Diğer ülkelerden enerji ithalatı azalacaktır. Enerji ihracatcılarının geliri ve öbürlerinden ithalatı azalacaktır. Zorunlu ithalat dışında ülkeler kapalı ekenomiye yönelecek. Bir süre ABD çıkarken diğerleri inecek ve yeni bir dengeye gelecek. İhracatcı ülkelerin ihracat sektörleri zora girecek. Bir kısmı iç talebe yönelerek dönüşüm geçirecek. Dönüşme ya da küçülme esnekliği olmayanlar çökecek. Ülkelerin uzun dönemli gelişimleri o yeni dengeler üzerinden sürecek.

Ülkelerin ekonomilerindeki bozulmalar, ihracatlarındaki azalışlar ülkeler arası karşılıklı geri etkileşim süreci içinde durgunluğu besleyen ve süresini uzatan bir süreç yaratmaktadır. İhracatı azalan, özellikle ihracata dayalı ülkelerin yeniden yapılanarak, üretim yapılarını daha çok kendi ihtiyaçlarını üretecek şekilde dönüştürmeleri, eskiye göre kısmen kapalı ekonomiye dönüşmeleri kısa sürede olabilecek işler değildir.

Asya ve Avrupa ülkelerindeki kötüleşmeler elbetteki ülkemizi hem iyi hem kötü yönde etkileyecektir. İyi yönde etkileyecek çünkü yapısal dönüşüme zorlayacak, ithalatımz azalacak, emtia ve petrol fiyatları düşecek, ürettiğimizden çok tüketerek geleceğimizi sömürmemize son vermeye mecbur edecektir. Kötü yönde etkileyecek çünkü ihracatımız zora girecek, yapısal dönüşüm mecburiyeti, ithalata dayalı ticari halkaların çöküşü beraberinde geçiçi de olsa bir süre işsizlik ve belirli sektörlerde batışlara neden olacaktır. Bu acılar uzun süre ihmal edilip azdırılmış yaraların tedavisi sırasında katlanılan ameliyat acıları gibidir.

Türkiye’nin durumu ürettiğinden çok tüketme yani cari açık verme bakımından ABD nin durumu gibidir. Son altı yılda kendi dışındaki dünyaya net talep ve onlara gelir yaratarak ürettiğinden çok tüketmiştir. Bunu yaparken ABD ile arasındaki fark ise; ABD dünya ya kendi matbasında bastığı adına dolar dediği yeşil kağıtları vererek dış alımlarını buğüne kadar sürdürebilmiştir. Yani ürettiğinden çok tüketmeyi ve diğer ülkelerin şimdiye kadarki nesline gelir yaratmayı bu yeşil kağıtları basarak, açık bir ifadeyle kendi neslinden çok dünyanın (o yeşil kağıtları almış olan) gelecek neslini sömürerek gerçekleştirmiştir. Türkiye’nin kağıtları dünyada kabul görmediğinden, son altı yılda Türkiye dış dünyaya borçlanarak, servetlerini yabancılara satarak, yani kendi öz neslini sömürerek ürettiğinden çok tüketmiş, dış dünya ya harcama fazlası yapıp gelir ve refah aktarmıştır. Ürettiğinden çok tüketen bunu ancak ya başklarını ya da kendi ğeleceğini ve neslini sömürerek yapabilir.

Türkiye’de ABD paralelinde özellikle enerji kaynakları ve tüketimi başta olmak üzere yapısal dönüşüm sürecine girmeli, dışarıya yaptığı harcamaları mümkün olan en hızlı bir şekilde yerli üretime yöneltmeli, dışarıya gelir aktarımından başka birşey olmayan cari açığı sıfırlamalı, hatta dış borcların ödenebilmesi için cari fazlaya geçilmelidir.

* Not olarak belirtmeliyizki ABD nin resmi dış borcu 12 trilyon civarında görünmekle birlikte ABD li olmayan kişi, kurum ve diğer ülkelerin ellerinde ve portfoylerinde hazır tuttukları nakit dolar mevcutları ve nakit dolar rezervleri ABD’nin bu 12 trilyonun dışında ve ona ilave yükümlülüğüdür. Ekonomik anlamda ABD ekonomisinin borcudur. Çünkü dış alemin elindeki tüm dolarlar aslında karşılığında ABD lilerin daha önce mal ve hizmet alarak verdiği ABD’nin borç senetleri niteliğindeki paralardır. Bu dolarlarla taleb edildiğinde karşılığında ABD’den mal ve hizmet alınabilecektir.

Dr. Hamit Bozkurt

 
Toplam blog
: 54
: 1229
Kayıt tarihi
: 08.08.08
 
 

1950 yılında doğdum, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi 1974 mezunuyum. 1986 yılında Gazi Ün..