- Kategori
- Özel Günler
8 Mart Dünya Kadınlar Günü

“8 Mart Dünya Kadınlar Günü” nün resmi olarak 33. yılını kutluyoruz.
Kadınların erkeklerle eşit haklara sahip olmak yolunda verdiği savaşın temsili başlangıcı 8 Mart 1857 yılında Amerika’nın New York kentinde başladı.
Konfeksiyon ve tekstil fabrikalarında çalışan 40.000 işçinin insanlık dışı çalışma koşullarına ve düşük ücrete karşı başlattığı grev, polisin saldırısı ile kanlı bitti.
Saldırı sırasında çıkan yangında çoğu kadın olmak üzere 129 kadın yaşamını yitirdi.
1910 yılında Danimarka’nın Kopenhag kentinde toplanan 2. Enternasyonale bağlı kadınlar toplantısında, Almanya Sosyal Demokrat Parti önderlerinden Clara Zetkin, bu yangında yaşamını yitiren 129 kadın işçi anısına 8 Mart gününün “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” olarak kutlanmasını önerdi ve oybirliği ile kabul edildi.
1975 yılında Dünya Kadınlar Yılı’nı ilan eden Birleşmiş Milletler Örgütü, 16 Aralık 1977 tarihinde 8 Mart’ın tüm kadınlar için “Dünya Kadınlar Günü” olarak kutlanmasını kararlaştırdı.
Kadınlara eşit hak verilmesinin dünya barışını güçlendireceği kabul edildi.
TÜRKİYE ‘de KADIN Türk kadının diğer ulusların kadınları gibi toplumumuzda önemli bir yeri vardır. Ancak Eğitimli bir kadın, toplum yaşantısında aktif rollere sahip olabilmektedir. Kadın anne olarak bir çocuğun yaşamında son derece önemli bir rol üstlenir. Kadının etkili bir şekilde yer almayacağı bir aile düşünemeyiz. Tarihte Türk Kadınının aile ve toplum içersinde saygın bir yeri olduğunu görüyoruz. Kadın her alanda eşinin yanında olup ona yardımcı olmuştur. Selçuk ve Osmanlı dönemlerinde bizzat yapılmasına önayak oldukları vakıf, sağlık ocağı, kütüphane gibi eserler inşa ettiren nice kadınlarımız vardır. Dünyanın çeşitli ülkelerinde kadınlar 1870 yılından itibaren seçme ve seçilme haklarına sahip olmuşlardır. Türkiye ‘de ise; 29 Ekim 1923 tarihinde Cumhuriyetin ilanıyla birlikte, kadınların kamusal alana girmesini sağlayan yasal ve yapısal reformlar hızlandı.
3 Mart 1924 tarihinde Tevhid-i Tedrisat Kanunu (Öğrenim Birliği) çıkarıldı. Böylece eğitim laikleştirilerek, tüm eğitim kurumları Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlandı. Kız ve erkekler, eşit haklarla birlikte eğitim görmeye başladı.
17 Şubat 1926 tarihinde Türk Medeni Kanunu’nu kabul edildi. Kanun ile erkeğin çok eşliliği ve tek taraflı boşanmasına ilişkin düzenlemeler kaldırıldı, kadınlara boşanma hakkı, velayet hakkı ve malları üzerinde tasarruf hakkı tanındı. 4 Nisan 1926 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan kanun 4 Ekim 1926 tarihinde yürürlüğe girdi.
1930 Yılında çıkartılan Belediye Kanunu ile kadınlara belediye seçimlerinde seçme ve seçilme hakkı tanındı. Ayrıca; kadın ve çocukların korunmasına ilişkin ilk düzenleme Umumi Hıfzısıhha Kanunu ile yapıldı. Ve doğum izni düzenlendi.
10 Haziran 1933 tarihinde kız çocuklarına mesleki eğitim vermek amacıyla Kız Teknik Öğretim Müdürlüğü kuruldu.
26 Ekim 1933 tarihinde Köy Kanunu’nda değişiklik yapılarak kadınlara köylerde muhtar olma ve ihtiyar meclisine seçilme hakları verildi.
Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kurucusu Büyük Önder Mustafa Kemal ATATÜRK; Kurtuluş Savaşımızın büyük emekçileri Türk Kadınına bir çok dünya devletinden önce seçme ve seçilme hakkı tanıyarak, kadınlara verdiği önemi ve değeri göstermiştir.
5 Aralık 1934 tarihinde Anayasa değişikliği ile kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanındı.
8 Şubat 1935 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi 5. Dönem seçimleri sonucunda, 17 kadın milletvekili ilk kez meclise girdi ve ara seçimlerde ise bu sayı 18 'e ulaştı.
1950 Seçimlerinde ilk kadın belediye başkanı Müfide İlhan, Mersin’den seçildi.
26 Mart 1971 ‘de Prof. Dr. Türkan Akyol ilk kadın bakan olarak atandı.
Atatürk kadınların kültür seviyesinin yükseltilmesini esas alarak onlara medeni haklar tanıdı. Türk Kadını seçme ve seçilme hakkına 1934 yılında kavuştu. Atatürk’ün amacı gelenekçilik tutumunu ortadan kaldırarak toplumumuzu çağdaş uygarlık düzeyine ulaştırmaktı. Bazı toplumların kadınların bu haklara ancak 1970’lerde kavuştuğu göz önüne alınırsa kadınlarımıza verilen değer çok daha iyi anlaşılmış olur. Türk Kadının çeşitli meslek gruplarında yer alması bizzat Ata’nın kendisi tarafından teşvik edilmiştir. Cumhuriyet döneminde Türk Kadını eş ve meslek seçme ve aile içinde alınan kararlarda da söz sahibi olmuştur. Kadının toplumdaki etkinliğinin artması erkeğin aile içindeki rolünü azaltan bir etkide bulunmamıştır. Kırsal kesimlerde ve eğitimsiz kadınlarda eşitsizlik hala devam etmektedir. Atatürk’ün getirdiği yeniliklerden ancak eğitimli, kentli kadınlar yararlanabilmişlerdir. Atatürk İnkılâpları ile kadına eğitimde eşitlik tanımış olmasına karşın kadınlara uygun görülen meslekler halen öğretmenlik, hemşirelik ve memurluk gibi mesleklerdir. Yüksek öğretim kurumlarında öğrencilerin cinsiyetlerine göre dağılımları istenmeye devam etmektedir. Türkiye’de kırsal kesime giden eğitim sadece devlet eliyledir. Atatürk, Türk Kadının dünyaya çok yanlış bir biçimde tanıtıldığını ve bunun ivedilikle değiştirilmesi gerektiğini savunuyordu. Kadının toplumda eşit koşullarda yer almasının önemini şöyle vurgulamıştır:
“Toplum kadın ve erkekten oluşur; mümkün mü ki bir cismin yarısını zincirle toprağa bağlayıp diğer yarısını göklere yükseltelim. İlerleme adımları beraber atılmalı, birlikte yol alınmalıdır. Bir toplum yalnız bir cinsinin yenilenmesi ile yetinirse güçsüz kalır. Başarısızlığımızın nedenlerinden biri de kadınlara olan ilgisizliğimizden doğmaktadır.
İlim ve tekniği hem erkek hem kadın aynı derecede öğrenmeleri gerekir. Yeryüzünde gördüğümüz her şey kadının eseridir.”
Bu görüşlerin hiçbiri, tarihte hiçbir devlet adamı tarafından dile getirilmemiştir. Kurtuluş Savaşı’ndaki Türk Kadını dünyayı şaşırtacak niteliktedir. ’İstiklal Savaşı’ kadın erkek çoluk, çocuk topyekûn bir savaştır. Bugünleri, bugünkü rahatımızı, savaşta erkekleriyle omuz omuza mücadele eden kadınlarımıza borçluyuz. Cephedeki kadınların ortak adıydı ANADOLU. Adları önemli değildi, ülkenin onuruydu önemli olan! Ülkesini ana gibi seven bir milletiz ki, ona anamızın adını vermişiz. Bu vatanı bizlere onlar bıraktılar, hem de ne şartlarda. Cumhuriyeti koruyup genç kuşaklara bırakmak ta, bizim boynumuzun borcu sayılır. Kadına saygının en büyük nedeni, ana olmasından kaynaklanır. Ana, toprağını ve milletini severse, onu evladına da aşılar. Atatürk, milletleri millet yapanın kadınlar olduğunu vurgulamış, kadınlara düşen en önemli görevin bu ülkeyi çocuklarıyla onarmak olduğunu belirtmiştir. Türk Medeni Kanunu hazırlatarak eyleme geçiren Atatürk, Türk Kadını’nı evinin tek kadını yaparak çok eşliliği yasaklamıştır. Atatürk, bu yasaları koyu bir taassup ortamında büyük mücadeleler vererek çıkartmıştır. Cumhuriyetin ilk kadın belediye başkanı Müfide İlhan’ı Mersin’de makam koltuğunda otururken kimse görmemiş; sabah ezanında at sırtında köyleri gezerken, kanal açarken görüp adını ‘Çukurova Fatihi’ koymuşlardır. Başkanlıktan ayrıldıktan sonra daima özen göstermiştir. Vatandaşlığı bile tartışılamayan Türk Kadının 1935 de Mecliste 15 milletvekili vardı. Atatürk’ün manevi kızı dünyanın ilk kadın savaş pilotu Sabiha Gökçen, 1932 de Brüksel’de yapılan Dünya Güzellik Yarışmasında ülkemizi temsil ederek birinci seçilen Keriman Halis Ece, Atatürk’ün gerçekleştirdiği inkılâpların dünyaya tanıttığı Türk Milletinin gururu kadınlarımızdan ikisidir. Yasaları bilmek, esas olarak haklarımızı bilmek demektir. Çünkü tüm yasalar, devletle toplum ya da bireyler arasında yapılmış sözleşmelerdir. Devlet, yasa eli ile hem kendisini, hem de yurttaşlarını korur. Bizler de TC yurttaşları olarak, bu korumadan eşit olarak yararlanma hakkına sahibiz.
Kadınlar olarak bizi koruyan yasalara, Atatürk’ün sayesinde ve Cumhuriyet döneminde sahip olduk. Cumhuriyet’in temelinde harcı bulunan kadınlar, 1926 tarihinde, yani Cumhuriyetimizin ilanından üç yıl sonra, Medeni Kanun’a, Türk Ceza Kanunu’na ve yurttaşlık haklarımızı koruyan diğer yasalara sahip oldular. Bu yasalar, bizi ümmet olmaktan ulus olmaya, kul olmaktan yurttaş olmaya taşıyordu. Bu değerli kazanım, doğal olarak, yılların ilerlemesi ile daha ileri ve daha çağdaş bir şekilde devam edecektir. Bu gerçeği görebilmek için; anneannelerimiz, annelerimiz, biz ve kızlarımız arasındaki anlayış ve kavrayış farklarını anımsamak yeterlidir. 21. yüzyılı gelişme, teknoloji, bilim çağı olarak yaşadığımız dünyada, kadınlar için “medeniyet ve insanlık’’ adına çok şeyin olumlu anlamda değişmesi en büyük dileğimizdir. Tüm insan hakları gibi, kadın hakları da bilimin aydınlığı arttıkça yeni bir ışığa doğru adım atıyor. Tüm insanlığa olduğu gibi, toplumumuza ve bizlere adalet ve eşitlik fikri yol gösteriyor. İşte bu nedenledir ki, ilerleyen süreç, var olan yasalarımızda kadını, erkeğin gerisinde ve onun hizmetinde gören anlayışların yanlış olduğunu, kadınların da erkekler gibi tüm yurttaşlık haklarından eşit yararlanmaları gerektiğini bize kavrattı. 4320 Sayılı Ailenin Korunması Yasası, Medeni Yasa, İş Yasası, Anayasa ve ardından Yeni Türk Ceza Yasası, bu anlayışların ve kadınların kendi hakları için verdikleri etkin mücadelenin bir ürünü oldu. “Ey Kahraman Türk Kadını Dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir milletinde, Anadolu köylü kadınının üstünde kadın çalışması zikretmek imkânı yoktur ve dünyada hiçbir milletin kadını “Ben, Anadolu kadınından daha fazla çalıştım, milletimi kurtuluşa ve zafere götürmekte Anadolu kadını kadar emek verdim” diyemez. Yaptığımız ve yapmakta olduğumuz inkılapların gayesi, Türkiye Cumhuriyeti halkının tamamen çağdaş ve bütün anlam ve görünüşüyle uygar bir toplum haline ulaştırmaktır. Biz büyük bir inkılap yaptık. Memleketi bir çağdan alıp yeni bir çağa götürdük. Medeniyim diyen Türkiye Cumhuriyeti halkı, aile hayatıyla, yaşayış tarzıyla medeni olduğunu göstermek mecburiyetindedir. Sonuç olarak medeniyim diyen, Türkiye’nin hakikaten medeni olan halkı başından aşağıya dış görünüşüyle dahi medeni ve gelişmiş insanlar olduğunu göstermeye mecburdurlar… Bizim toplumumuzun başarı gösterememesinin sebebi, kadınlarımıza karşı gösterdiğimiz ihmal ve kusurdan doğmaktadır. Kadınlarımız hatta erkeklerden daha çok aydın, daha çok feyizli ve daha fazla bilgili olmaya mecburdurlar.” Ey Türk Kadını! Sen yerde sürünmeye değil, Omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın ! Mustafa Kemal ATATÜRK
Kadınların erkeklerle eşit haklara sahip olmak yolunda verdiği savaşın temsili başlangıcı 8 Mart 1857 yılında Amerika’nın New York kentinde başladı.
Konfeksiyon ve tekstil fabrikalarında çalışan 40.000 işçinin insanlık dışı çalışma koşullarına ve düşük ücrete karşı başlattığı grev, polisin saldırısı ile kanlı bitti.
Saldırı sırasında çıkan yangında çoğu kadın olmak üzere 129 kadın yaşamını yitirdi.
1910 yılında Danimarka’nın Kopenhag kentinde toplanan 2. Enternasyonale bağlı kadınlar toplantısında, Almanya Sosyal Demokrat Parti önderlerinden Clara Zetkin, bu yangında yaşamını yitiren 129 kadın işçi anısına 8 Mart gününün “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” olarak kutlanmasını önerdi ve oybirliği ile kabul edildi.
1975 yılında Dünya Kadınlar Yılı’nı ilan eden Birleşmiş Milletler Örgütü, 16 Aralık 1977 tarihinde 8 Mart’ın tüm kadınlar için “Dünya Kadınlar Günü” olarak kutlanmasını kararlaştırdı.
Kadınlara eşit hak verilmesinin dünya barışını güçlendireceği kabul edildi.
TÜRKİYE ‘de KADIN Türk kadının diğer ulusların kadınları gibi toplumumuzda önemli bir yeri vardır. Ancak Eğitimli bir kadın, toplum yaşantısında aktif rollere sahip olabilmektedir. Kadın anne olarak bir çocuğun yaşamında son derece önemli bir rol üstlenir. Kadının etkili bir şekilde yer almayacağı bir aile düşünemeyiz. Tarihte Türk Kadınının aile ve toplum içersinde saygın bir yeri olduğunu görüyoruz. Kadın her alanda eşinin yanında olup ona yardımcı olmuştur. Selçuk ve Osmanlı dönemlerinde bizzat yapılmasına önayak oldukları vakıf, sağlık ocağı, kütüphane gibi eserler inşa ettiren nice kadınlarımız vardır. Dünyanın çeşitli ülkelerinde kadınlar 1870 yılından itibaren seçme ve seçilme haklarına sahip olmuşlardır. Türkiye ‘de ise; 29 Ekim 1923 tarihinde Cumhuriyetin ilanıyla birlikte, kadınların kamusal alana girmesini sağlayan yasal ve yapısal reformlar hızlandı.
3 Mart 1924 tarihinde Tevhid-i Tedrisat Kanunu (Öğrenim Birliği) çıkarıldı. Böylece eğitim laikleştirilerek, tüm eğitim kurumları Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlandı. Kız ve erkekler, eşit haklarla birlikte eğitim görmeye başladı.
17 Şubat 1926 tarihinde Türk Medeni Kanunu’nu kabul edildi. Kanun ile erkeğin çok eşliliği ve tek taraflı boşanmasına ilişkin düzenlemeler kaldırıldı, kadınlara boşanma hakkı, velayet hakkı ve malları üzerinde tasarruf hakkı tanındı. 4 Nisan 1926 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan kanun 4 Ekim 1926 tarihinde yürürlüğe girdi.
1930 Yılında çıkartılan Belediye Kanunu ile kadınlara belediye seçimlerinde seçme ve seçilme hakkı tanındı. Ayrıca; kadın ve çocukların korunmasına ilişkin ilk düzenleme Umumi Hıfzısıhha Kanunu ile yapıldı. Ve doğum izni düzenlendi.
10 Haziran 1933 tarihinde kız çocuklarına mesleki eğitim vermek amacıyla Kız Teknik Öğretim Müdürlüğü kuruldu.
26 Ekim 1933 tarihinde Köy Kanunu’nda değişiklik yapılarak kadınlara köylerde muhtar olma ve ihtiyar meclisine seçilme hakları verildi.
Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kurucusu Büyük Önder Mustafa Kemal ATATÜRK; Kurtuluş Savaşımızın büyük emekçileri Türk Kadınına bir çok dünya devletinden önce seçme ve seçilme hakkı tanıyarak, kadınlara verdiği önemi ve değeri göstermiştir.
5 Aralık 1934 tarihinde Anayasa değişikliği ile kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanındı.
8 Şubat 1935 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi 5. Dönem seçimleri sonucunda, 17 kadın milletvekili ilk kez meclise girdi ve ara seçimlerde ise bu sayı 18 'e ulaştı.
1950 Seçimlerinde ilk kadın belediye başkanı Müfide İlhan, Mersin’den seçildi.
26 Mart 1971 ‘de Prof. Dr. Türkan Akyol ilk kadın bakan olarak atandı.
Atatürk kadınların kültür seviyesinin yükseltilmesini esas alarak onlara medeni haklar tanıdı. Türk Kadını seçme ve seçilme hakkına 1934 yılında kavuştu. Atatürk’ün amacı gelenekçilik tutumunu ortadan kaldırarak toplumumuzu çağdaş uygarlık düzeyine ulaştırmaktı. Bazı toplumların kadınların bu haklara ancak 1970’lerde kavuştuğu göz önüne alınırsa kadınlarımıza verilen değer çok daha iyi anlaşılmış olur. Türk Kadının çeşitli meslek gruplarında yer alması bizzat Ata’nın kendisi tarafından teşvik edilmiştir. Cumhuriyet döneminde Türk Kadını eş ve meslek seçme ve aile içinde alınan kararlarda da söz sahibi olmuştur. Kadının toplumdaki etkinliğinin artması erkeğin aile içindeki rolünü azaltan bir etkide bulunmamıştır. Kırsal kesimlerde ve eğitimsiz kadınlarda eşitsizlik hala devam etmektedir. Atatürk’ün getirdiği yeniliklerden ancak eğitimli, kentli kadınlar yararlanabilmişlerdir. Atatürk İnkılâpları ile kadına eğitimde eşitlik tanımış olmasına karşın kadınlara uygun görülen meslekler halen öğretmenlik, hemşirelik ve memurluk gibi mesleklerdir. Yüksek öğretim kurumlarında öğrencilerin cinsiyetlerine göre dağılımları istenmeye devam etmektedir. Türkiye’de kırsal kesime giden eğitim sadece devlet eliyledir. Atatürk, Türk Kadının dünyaya çok yanlış bir biçimde tanıtıldığını ve bunun ivedilikle değiştirilmesi gerektiğini savunuyordu. Kadının toplumda eşit koşullarda yer almasının önemini şöyle vurgulamıştır:
“Toplum kadın ve erkekten oluşur; mümkün mü ki bir cismin yarısını zincirle toprağa bağlayıp diğer yarısını göklere yükseltelim. İlerleme adımları beraber atılmalı, birlikte yol alınmalıdır. Bir toplum yalnız bir cinsinin yenilenmesi ile yetinirse güçsüz kalır. Başarısızlığımızın nedenlerinden biri de kadınlara olan ilgisizliğimizden doğmaktadır.
İlim ve tekniği hem erkek hem kadın aynı derecede öğrenmeleri gerekir. Yeryüzünde gördüğümüz her şey kadının eseridir.”
Bu görüşlerin hiçbiri, tarihte hiçbir devlet adamı tarafından dile getirilmemiştir. Kurtuluş Savaşı’ndaki Türk Kadını dünyayı şaşırtacak niteliktedir. ’İstiklal Savaşı’ kadın erkek çoluk, çocuk topyekûn bir savaştır. Bugünleri, bugünkü rahatımızı, savaşta erkekleriyle omuz omuza mücadele eden kadınlarımıza borçluyuz. Cephedeki kadınların ortak adıydı ANADOLU. Adları önemli değildi, ülkenin onuruydu önemli olan! Ülkesini ana gibi seven bir milletiz ki, ona anamızın adını vermişiz. Bu vatanı bizlere onlar bıraktılar, hem de ne şartlarda. Cumhuriyeti koruyup genç kuşaklara bırakmak ta, bizim boynumuzun borcu sayılır. Kadına saygının en büyük nedeni, ana olmasından kaynaklanır. Ana, toprağını ve milletini severse, onu evladına da aşılar. Atatürk, milletleri millet yapanın kadınlar olduğunu vurgulamış, kadınlara düşen en önemli görevin bu ülkeyi çocuklarıyla onarmak olduğunu belirtmiştir. Türk Medeni Kanunu hazırlatarak eyleme geçiren Atatürk, Türk Kadını’nı evinin tek kadını yaparak çok eşliliği yasaklamıştır. Atatürk, bu yasaları koyu bir taassup ortamında büyük mücadeleler vererek çıkartmıştır. Cumhuriyetin ilk kadın belediye başkanı Müfide İlhan’ı Mersin’de makam koltuğunda otururken kimse görmemiş; sabah ezanında at sırtında köyleri gezerken, kanal açarken görüp adını ‘Çukurova Fatihi’ koymuşlardır. Başkanlıktan ayrıldıktan sonra daima özen göstermiştir. Vatandaşlığı bile tartışılamayan Türk Kadının 1935 de Mecliste 15 milletvekili vardı. Atatürk’ün manevi kızı dünyanın ilk kadın savaş pilotu Sabiha Gökçen, 1932 de Brüksel’de yapılan Dünya Güzellik Yarışmasında ülkemizi temsil ederek birinci seçilen Keriman Halis Ece, Atatürk’ün gerçekleştirdiği inkılâpların dünyaya tanıttığı Türk Milletinin gururu kadınlarımızdan ikisidir. Yasaları bilmek, esas olarak haklarımızı bilmek demektir. Çünkü tüm yasalar, devletle toplum ya da bireyler arasında yapılmış sözleşmelerdir. Devlet, yasa eli ile hem kendisini, hem de yurttaşlarını korur. Bizler de TC yurttaşları olarak, bu korumadan eşit olarak yararlanma hakkına sahibiz.
Kadınlar olarak bizi koruyan yasalara, Atatürk’ün sayesinde ve Cumhuriyet döneminde sahip olduk. Cumhuriyet’in temelinde harcı bulunan kadınlar, 1926 tarihinde, yani Cumhuriyetimizin ilanından üç yıl sonra, Medeni Kanun’a, Türk Ceza Kanunu’na ve yurttaşlık haklarımızı koruyan diğer yasalara sahip oldular. Bu yasalar, bizi ümmet olmaktan ulus olmaya, kul olmaktan yurttaş olmaya taşıyordu. Bu değerli kazanım, doğal olarak, yılların ilerlemesi ile daha ileri ve daha çağdaş bir şekilde devam edecektir. Bu gerçeği görebilmek için; anneannelerimiz, annelerimiz, biz ve kızlarımız arasındaki anlayış ve kavrayış farklarını anımsamak yeterlidir. 21. yüzyılı gelişme, teknoloji, bilim çağı olarak yaşadığımız dünyada, kadınlar için “medeniyet ve insanlık’’ adına çok şeyin olumlu anlamda değişmesi en büyük dileğimizdir. Tüm insan hakları gibi, kadın hakları da bilimin aydınlığı arttıkça yeni bir ışığa doğru adım atıyor. Tüm insanlığa olduğu gibi, toplumumuza ve bizlere adalet ve eşitlik fikri yol gösteriyor. İşte bu nedenledir ki, ilerleyen süreç, var olan yasalarımızda kadını, erkeğin gerisinde ve onun hizmetinde gören anlayışların yanlış olduğunu, kadınların da erkekler gibi tüm yurttaşlık haklarından eşit yararlanmaları gerektiğini bize kavrattı. 4320 Sayılı Ailenin Korunması Yasası, Medeni Yasa, İş Yasası, Anayasa ve ardından Yeni Türk Ceza Yasası, bu anlayışların ve kadınların kendi hakları için verdikleri etkin mücadelenin bir ürünü oldu. “Ey Kahraman Türk Kadını Dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir milletinde, Anadolu köylü kadınının üstünde kadın çalışması zikretmek imkânı yoktur ve dünyada hiçbir milletin kadını “Ben, Anadolu kadınından daha fazla çalıştım, milletimi kurtuluşa ve zafere götürmekte Anadolu kadını kadar emek verdim” diyemez. Yaptığımız ve yapmakta olduğumuz inkılapların gayesi, Türkiye Cumhuriyeti halkının tamamen çağdaş ve bütün anlam ve görünüşüyle uygar bir toplum haline ulaştırmaktır. Biz büyük bir inkılap yaptık. Memleketi bir çağdan alıp yeni bir çağa götürdük. Medeniyim diyen Türkiye Cumhuriyeti halkı, aile hayatıyla, yaşayış tarzıyla medeni olduğunu göstermek mecburiyetindedir. Sonuç olarak medeniyim diyen, Türkiye’nin hakikaten medeni olan halkı başından aşağıya dış görünüşüyle dahi medeni ve gelişmiş insanlar olduğunu göstermeye mecburdurlar… Bizim toplumumuzun başarı gösterememesinin sebebi, kadınlarımıza karşı gösterdiğimiz ihmal ve kusurdan doğmaktadır. Kadınlarımız hatta erkeklerden daha çok aydın, daha çok feyizli ve daha fazla bilgili olmaya mecburdurlar.” Ey Türk Kadını! Sen yerde sürünmeye değil, Omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın ! Mustafa Kemal ATATÜRK