- Kategori
- Anılar
Dünden Kalan Bir Anı

Dünden bir anı,
Bilenler bilir ben bilmeyenlere diyorum. Benim ve birçok yazar arkadaşın yazmaktan karınlarını doyuramadıklarından kendi tezgâhlarını döndürecek kadar bir işe sahip olduklarını biliyorum. Yani dostlar yazarlık karın değil gönül doyuruyor. Özellikle ben kendi özel işimle, aşkım olan yazmayı pek birbirine karıştırmam. Fakat geçen gün bir olay oldu bunu muhakkak yazmalıyım diye iş ile aşkı birbirine karıştırdım.
Altınova-Yalova tarafına o çok pahalı köprüyü kullanmadan, martılara simit atan çocuklar, denizin beyaz köpükleri ve suratıma dokunup beni adeta seven meltem ile birlikte geçtim. Nasıl yaşam doluyum... Nasıl mutluyum anlatamam... Feribot faslı bitti. Arabayla karaya indim. Yol kenarlarında çiçekçiler gördüm. Bir kahvede duraksayıp ince belliden çok güzel bir çay içtim. Kivi bahçelerinin içinden geçerken kivi toplayan emekçi çiftçi dostlardan bir kasa kivi aldım. İsmini veremeyeceğim o tersaneye gittim. Gemiye çıktım. Arıza beni biraz yordu. Arızayı hallettim. Bu arada büyük arızaları tamir etmek benim işim. Tabi arızalar beni tamir etmeden...
Üzerimi değiştirdim. Öğleyi az geçmişti. Karnım acıkmıştı. Altınova'nın içinde bildiğim güzel bir esnaf lokantası vardı. Oraya gidecektim. Bu arada Anadolu'nun birçok yerinde en iyi yemekleri esnaf lokantaları yapar. O gösterişli veya zincir lokantalara sakın gitmeyin. Ya mideniz ya da cebiniz kazıklanır. Her neyse işletmenin kapısından çıkarken benim arabanın camından diğer taraftan araba geliyor mu diye sola doğru bakarken ince, zayıf ve çelimsiz diyebileceğim bir kara yağız genç ile göz göze geldik. Sol elinde ısırıktan anladığım kadarıyla içinde salam ve peynir olan yarım ekmeği, sağ elinde meşrubatıyla bana,
-"Abi ister misin? Yarısını böleyim" dedi.
O ekmeğe nasıl baktıysam, herhalde benimde aç olduğumu anlamış olacaktı. Laf aramızda canım çekmedi desem yalan olurdu.
Oralar arabaların tek tük geçtiği yerlerdi.
-"Afiyet olsun. Yok, kardeşim ben birazdan yiyeceğim. Nereye gidiyorsan bırakayım" dedim.
-"Abi ilerde köprüyü geçince bir sapak var orada gideceğim" dedi. Kara genç.
-"Atla, yolumun üzeri "dedim.
Yanıma oturan genç ekmeğini vermek için yine ısrar etti. Ben de hatırı kalmasın diye altından azıcık aldım ve başladık muhabbete.
Bu arada belki de yediğim en güzel parçaydı o ekmek parçası...
-"Hayırdır. Bu saatte ne işin var burada."
-"Abi tersaneye yeni başladım. İş güvenlikçi bayan beni sınava soktu."
-"Geçtin mi?"
-"Aslında okuma yazma bilemediğim için soruları yapamadım.
Bizim doğuda birçoğunun okuma yazması yoktur abi."
-" Peki, nasıl geçtin?"
-"İş güvenlikçi bayan seni işe almayacağım dedi bana bende dedim ki bu işe çok ihtiyacım var. Çocuklar ve eşime ekmek götürmeliyim. İstersen alma beni işe, ama benim çalışmam gerek dedim. Ama burada ama başka bir işte."
-"Eee ne oldu sonra?"
-" Sağ olsun soruları bana okudu ben de cevapladım." dedi.
-"Yani iş tamam mı dedim."
-"Allah razı olsun o iş güvenlikçi abladan yarın başlıyorum abi."
-"Memleket neresi?" diye sordum.
-" Urfalıyım. Sen abi şekline bakılırsa buralardansın" dedi.
-"Evet, buralıyım kardeşim. Ülkenin bu yakasındanım. Ama diğer tarafta da doğabilirdim." dedim
-" Biliyor musun abi. Nereli olduğun hiç önemli değil insan olup olamadığın çok önemli." diye değme filozoflara taş çıkaracak o sözü o kadar içten söyledi ki,
-" Çok haklısın. Çok... İnsan olabilmek önemli." dedim.
İsmini bile soramadan sapakta ağzından dökülen bin bir teşekkür ile indi. Arabanın camından artık kardeşim dediğim o "kara gence" sadece el sallayabildim.
Alphan Ümit