Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

01 Şubat '11

     
    Kategori
    Dünya
     

    İran İçin Nükleer Program

    İRAN’IN NÜKLEER PROGRAMINA BAKIŞ AÇISI 

    İran İslam Devrimi; ABD-İran ilişkilerini değiştiren en önemli etken olmuştur. O dönemden bu yana İran-ABD ilişkileri olumsuz bir şekilde sürmektedir. İran-ABD ilişkilerinin olumsuz işleyişinde en büyük etken İran’ın nükleer programı olmuştur. İran Devrimi; İran’ın nükleer çalışmalarını ciddi bir şekilde etkilemiştir. Devrimin hemen ardından nükleer çalışmalar durmuştur. 

    Nükleer çalışmaların durdurulmasının ardında yatan bir takım nedenler vardır. İran’daki rejimin ABD karşıtı olması sebebiyle nükleer enerji konusunda yapılan bütün anlaşmalar batılılar tarafından iptal edilmiştir. Diğer yandan nükleer çalışmaların durmasındaki en önemli etken, İran-Irak savaşı olmuştur. Bu savaş İran’ı ciddi ekonomik sıkıntıya sokmuştur. Ancak İran İslam Rejimi 1989 yılından sonra nükleer enerji çalışmaları konusunda yeniden harekete geçti. İran’ın nükleer politikasının değişmesinde Irak Savaşı ciddi şekilde etkili olmuştur. Irak Savaşı’nın İran açısından en önemli göstergesi İran’ın askeri kapasitesini daha fazla geliştirmesi gerektiği olmuş, bu doğrultuda İran nükleer çalışmalarını yoğunlaştırmıştır. İran nükleer çalışmaları konusunda tutum ve politikalarının belirlenmesi Muhafazakar bloğun elindedir. Reformcu Cumhurbaşkanı Hatemi, nükleer politikaların belirlenmesinde çok etkili olamamıştı. O dönemde İran’ın nükleer diplomasisi Hatemi hükümetine bağlı olan dışişleri bakanlığı ve Atom Enerjisi Kurumu tarafından belirlenememekteydi. Nükleer politikaların belirlenmesinde etkili olamayan Hatemi ve reformcular İran’ın nükleer bir güç olmasını savunmaktaydılar. Reformculara göre İran nükleer enerji konusunda haklı olsa da bu sorunu kendisi ve uluslar arası sistemle İran arasında bir soruna çevrilmesini istememektedir. Nükleer konusunda çalışmalar dini lider Ayetullah Hamaney tarafından idare edilmektedir. Nükleer diplomasinin muhafazakarlar tarafından yürütülmesi bu konunun İran açısından ne kadar büyük bir öneme sahip olduğunun göstergesidir. Bu doğrultuda nükleer çalışmalar muhafazakar kesimin zihniyeti ve istekleri doğrultusunda şekillenecektir. Muhafazakar blok kendi içinde nükleer diplomasi konusunda farklı görüşlere sahiptir. Mecliste çoğunlukta olan muhafazakarlar İran’ın nükleer faaliyetleri konusunda ABD’nin görüşlerini ve politikalarını benimsemeyi kabul etmemektedirler. Bu grup İran’ın nükleer programı konusunda daha radikal davranmasını ve gerekirse NPT’den çıkmasını önermektedir. İran nükleer faaliyetleri reformcu bloğun başarısızlığının ortaya çıktığı, siyasal sisteme içerisinde en zayıf oldukları ve muhafazakarların İslami Şura Meclisi’nde çoğunlukta olduğu bir dönemde gerçekleşmektedir. Başka bir ifade ile İran nükleer faaliyetleri ülke içinde muhafazakar bloğun gittikçe güç kazandığı bir zamanda yürütülmektedir. İran nükleer konusundaki resmi görüşünü nükleer enerji ve nükleer silah ayrımı çerçevesinde belirlemektedir. İran nükleer politikasında nükleer silah ve nükleer enerji arasındaki ayrımın dikkate alınması gerektiğini vurgulamaktadır. İran nükleer enerji elde etmek istediğini açıkça bildirmektedir. İran’a göre nükleer enerjiye sahip olmak bir haktır ve bu haktan vazgeçilmek istenmemektedir. İran nükleer enerjiyi teknolojik gelişmenin, özellikle de tıp, tarım ve elektrik üretiminin temeli olarak nitelendirmekte ve bu enerjiye barışçıl amaçlarla kullanma hedefi doğrultusunda sahip olmak istemektedir. Buna karşılık İran nükleer silah üretmek niyet ve iradesinde olmadığını ısrarla bildirmektedir. İran’a göre nükleer silah üretmek İslam dini açısından da uygun değildir ve İslam rejimi olarak nükleer silah üretmeyi kabul etmediklerini vurgulamaktadırlar. Nükleer silah elde etmek İslam dininin tasvip etmeyeceği bir olaya olduğu için İran’ın niyet ve iradesinin dışındadır. İran nükleer silah elde etmek istemediğini bildirse de ABD bu açıklamalara kuşku ile bakmaktadır. İran’ın nükleer çalışmalarının güvenilir bulunmamasının çeşitli sebepleri vardır. İran’ın çok zengin enerji yataklarına sahip olması bu arayışlara farklı anlamlar yüklemektedir. Nitekim OPEC üyesi ülkeler içinde İran nükleer güç olmaya çalışan tek ülkedir. İran nükleer enerji konusunda güven sorunu ile karşı karşıyadır. İran’ın bazı çalışmaları gizli tuttuğu ve yeraltında sürdürdüğü düşünülmektedir. UAEK bu konuda kesin bir kanıt bulamamıştır. Bunlar sadece söylemlerden ibarettir. Başta ABD olmak üzere İran‘ı meçhul emellerine alet eden emperyal güçler bu tarz komplolar ile hareket etmektedir. Nitekim İran’ın birçok nükleer tesisleri ve çalışmaları rejim muhalifi gruplar tarafından ifşa edildikten sonra İran bunları kabullenmek zorunda kalmıştır. İran ayrıca uranyum zenginleştirme ve yakıt döngüsü teknolojisine sahip bir ülkedir ve bundan vazgeçmek istememektedir. Bu koşullara sahip bir ülke kolayca nükleer silah üretebilir. Ancak şuan İran bu potansiyeli kullanarak nükleer silah üretme faaliyetlerine girişmemektedir. Karşılıklı saldırı doktrinin bilincindedir ve uluslar arası savaş hukukunu gözetmektedir. Meydana gelecek bir çatışmanın dehşet dengesine ulaşmasını istememektedir. 

    İran’ın siyasi yapınsa ve ülkesel bütünlüğüne yönelik ABD veya İsrail’den kaynaklanabilecek bir tehdidin orantısız bir güç ile gerçekleşeceği muhakkaktır. Bu sebeple İran’ın nükleer silah üretmesi kendisini savunması açısından kaçınılmazdır. Kitlesel karşılık doktrini uluslararası sistemin karşı olmadığı bir durumdur. Her ülke olası bir tehditte meşru savunma hakkını kullanır. Bu karşılık dehşet dengesine ulaşacak olsa bile İran tereddüt etmeden eldeki kaynakları seferber edecektir. İran’ın şuan nükleer silah ürettiğine dair ortada yeterli kanıt yoktur. Ancak ABD nezdinde bunu ispatlamakta oldukça zorlanmaktadır. İran’a göre bu ABD’nin ürettiği komplo teorilerinden biridir. Irak’a müdahalesinde olduğu gibi İran’a gerçekleştireceği bir müdahale için ABD geçerli bir bahane bulmak zorundadır. Bu bahanede kuşkusuz ki İran’da söz konusu nükleer silahların imha edilmesi amacı olacaktır. ABD’deki Yahudi Lobisi de İran’a karşı uygulanan sert politikalarda etkin rol oynamaktadır. ABD bağımsız bir devlet değildir. Sık sık İran yönetiminden tehdit alan İsrail bir müdahale için ABD’nin desteğini almada Yahudi Lobisini baskı aracı olarak kullanmaktadır. İsrail ve ABD İran için yadsınılamaz bir tehdittir. Bu iki ülkenin herhangi birinden yada ikisinden gelebilecek bir müdahaleye karşı hareket için İran yönetimi hazır bulunmak istemektedir. İran bölge ve dünya ile sürekli sorun yaşayan bir ülkedir. İslam devriminin ortaya çıkışından itibaren ABD gibi süper güçler ve bölge devletlerinin gözünde bir tehdit olarak görülmektedir. NATO’nun soğuk savaşa sonrası yeni doktrini olan terörizmle mücadelede en büyük tehdit İran olarak algılanmaktadır. Artık komünist yayılmacılığa karşı değil İran İslam Rejiminin ihracına karşı cephe alınmıştır. ABD; İran’ı “şer ekseni” olarak tabir ettiği terörist ülkeler kapsamına almaktadır. ABD ve İsrail İran devriminin gerçekleştiği dönemden buyana İran rejimini kendi çıkarlarına uygun bulmamaktadır. Çünkü önceki ABD kuklası şah rejimi ortadan kalkmıştır. ABD İran rejiminin sonunu getirmek için İran’ın rejim ihracına girişiği yönünde söylemler ortaya atmaktadır. Bu nedenden ötürü İran dış politikasının ABD karşıtı olarak faaliyet göstermesinin gerekçesi ortadadır. Bölgedeki ve dünyadaki siyasal arayışlar bu çerçevede tanımlamaya ve düzenlemeye girmiştir. İran sürekli tehdit algılaması içinde, bekası istenilmeyen ve sınırlanan, güçsüzleştirilmeye çalışılan ve dünya sisteminden dışlanmak istenen bir ülke olarak algılanması kendisini güvenlik devleti haline getirmesine meşru bir zemin oluşturmaktadır. 1980-88 Irak savaşında potansiyel tehditlerin fiili tehditlere dönüşebilme olasılığını İran çok iyi anlamıştır. 

    SSCB’nin yıkılması ile birlikte Soğuk Savaşın bitmesi ile ortaya çıkan küresel durum İran’ın yalnızlığa itilmesine ve ABD ile karşı karşıya olmasına sebebiyet verdi. ABD’nin sürekli İran karşıtı söylemlerde bulunması İran’ı komşuları ile iyi ilişki kurma çabasına itmiş ve ayrıca AB ile yeni ve farklı bir ilişki modeli çalışmıştır. Bu dönemden itibaren askeri ve savunma gücünün geliştirilmesi devletin temel politikası haline gelmiştir. İran’ın nükleer silah geliştirme isteğindeki tek neden ABD ve İsrail’in tehditleridir. Çünkü İran ABD ve İsrail tarafından çevrelenmekte, ayrıca nükleer silaha sahip olan komşuları tarafından(Hindistan, Pakistan, İsrail) da kuşatılmaktadır. ABD’nin İran’a saldırı ihtimali İran üzerinde ciddi bir psikolojik baskı yaratmıştır. Sorunun BM Güvenlik Konseyi çerçevesinde çözülmesini isteyen ABD’nin bu tutumu yine İran’ı büyük bir yaptırımla karşı karşıya bırakmak istediğindendir. ABD; Güvenlik Konseyi’ndeki gücünü kullanarak İran’a ambargo kararını çıkarmak istemektedir. ABD’nin bu tutumu hiç de barışçıl değildir. Ortadoğu’da barış ve istikrarın sağlanmasının en büyük koşulu ABD’nin BOP çerçevesinde gerçekleştirmek istediği emellerini bir kenara bırakması ve bölge devletlerinin siyasi rejimlerine karışmamasından geçer. ABD’nin Irak ve Afganistan’a yerleşmesi BOP çerçevesinde İran’ın jeopolitik konumu, ideolojik kimliği, petrol kaynakları ona çok çeşitli stratejik önem yüklemekte bu da ABD için İran’ı çekim gücü haline getirmektedir. İran BOP’un bir parçası olmayı asla kabullenemez. ABD’nin bu politikalarına karşı çıkmak için her türlü önlemi alması meşrudur. İran; Orta Asya ile Kafkasya gibi önemli bölgelerle geniş sınırları olan bir ülkedir. İran’ın bu bölgede Rus yanlısı bir politika sergilemesi ABD’nin işine gelmemektedir. Çünkü ABD’nin bölgedeki siyasi nüfuz alanı daralacaktır. ABD Orta Asya ve Kafkasya’da İran sorununu çözmeden istediği ortamı kuramayacağı inancındadır. İran’ın Hazar Havzası ve Basra Körfezi’nde zengin petrol ve doğalgaz yataklarına sahip olması ona enerji açısından ciddi bir önem kazandırmaktadır. İran’ın şeriatçı kimliği, siyasal İslam söylemi ve Ortadoğu’daki radikal İslami gruplarla olan yakın ilişkisi ABD açısından tehdit olarak algılanmaktadır. Çünkü Ortadoğu’nun stratejik kaynaklarının ABD açısından güvenliğini tehdit edecek unsurlar bunlardır. ABD dünyadaki tüm enerji kaynaklarının güvenliğini kendi politikaları çerçevesinde şekillendirmek istemektedir. Bu açıdan İran ABD gözünde birincil derecede emperyalist politikalarını sergileyeceği temel ülke konumundadır. ABD’nin oluşturmaya çalıştığı Büyük Ortadoğu Projesi’nde anahtar ülke konumundadır. Bu sebeple Avrasya’da emperyalist politikalarını İran’ı ortadan kaldırmak istemektedir. İran; Afganistan ve Irak’ın kaderlerini yaşamak istememektedir. ABD’nin Irak ve Afganistan’da karşılaştığı durumları göz önüne alırsak İran’a olası bir müdahale ABD için büyük olumsuzluklara sebebiyet verecektir. İran’a müdahale bölgede ciddi şekilde ABD karşıtlığı söylemlere neden olacaktır. Ayrıca bölgedeki radikal gruplar daha da güçlenecek başta ABD olmak üzere tüm İslami gruplar için meşru bir zemin oluşturacaktır. İran’a askeri bir müdahale Batı dünyasında ilişkileri de çatışmalı hale getirebilir. Bu şartlar altında ABD’nin İran’a müdahalesi söz konusu görünmemektedir. Bu durum böyle devam ederse İran Nükleer enerji konusunda dünyayı memnun edici bir tutum sergileyecektir. ABD’nin İran politikasında yer alan ilişki koparmak, ambargo uygulamak, rejim değişikliği gibi söylemleri bir kenara bırakmalıdır. İç politikada rejim değişikliği yerine iç ve dış politikada reform talebi temelinde şekillenmelidir. Bu nedenle kapıları kapamak yerine ilişkilerin kurulması ve geliştirilmesi yolu seçilmelidir. İran ile diyalog kurulmalı ve uluslararası sisteme kazandırılmalıdır. Nükleer çalışmaların şekillenmesi de diplomatik ilişki ve diyalog kurma yolu ile olmalıdır. Nükleer silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşmasına nükleer silah sahibi güçler de dahil olmalıdır. 

    İran-ABD arasındaki gerginliğin en büyük sebeplerinden biri İsrail olarak görülmektedir. ABD İsrail’in nükleer silahlara sahip olmasına göz yummaktadır. İsrail İran için büyük bir tehdittir. Nükleer silahların denetimi sağlanacaksa önce bu İsrail’de gerçekleştirilmelidir. İsrail’in İran konusundaki tutumları ve ABD ile gerçekleştirdiği diyalog İran’ın algıladığı tehdidin oranını etkilemektedir. Nükleer güç açısından yoksun bir İran kolaylıkla ABD ve İsrail’in işgali altına girebilir. İran’ın nükleer güce sahip olması ABD ve İsrail’in olası müdahalesinde geri adım atmalarını sağlamaktadır. Nükleer güce sahip bir İran ABD’nin saldırısından uzak kalır. ABD böyle bir İran’ı işgal etme hayalinden vazgeçebilir. İran’ın nükleer güce sahip olması ABD ve İsrail destekli bölgedeki hareketleri engelleyecektir. ABD ve İsrail’in istediği Libya modeli İran için uygun değildir. Çünkü bu modeli uygulamak ABD ve İsrail’e teslim olmak demektir. Libya modeli Ortadoğu’da İsrail’in güçlenmesine sebebiyet verecektir. Tek taraflı ve koşulsuz nükleer çalışmaların durdurulması İran’ın milli güvenliği açısından uygun değildir. Tek taraflı taviz ve teslimiyet İsrail ve ABD’nin İran karşıtlığından dönmesini sağlamayacaktır. Saddam’da uluslar arası sistem karşısında tavizkar davranmasına rağmen ABD işgalini engelleyemedi. Eğer İran Libya gibi davranırsa kendisini ABD işgaline karşı koruyamayacağı inancındadır. İran nükleer silah ürettiği takdirde BM yaptırımları ile karşılaşacağı bilmektedir. Ayrıca son dönemlerde ABD, AB ve Rusya arasında bir konsensus vardır. Bu gelişmeleri göz önünde bulunduran İran uluslararası sistemden dışlanmak istemeyecektir. Aksi taktirde hangi sonuçlarla karşılaşılacağını bilmektedir. 

    İran’ın uranyum zenginleştirmeden vazgeçip nükleer çalışmalarını sürdürmesi bağımlılık olarak algılanmaktadır ve kabul edilmemektedir. İran başka ülkeler bağımlı bir nükleer teknolojiyi kabul edemez. Nükleer çalışmaların bütün süreci ülke içinde gerçekleşmelidir. Kendi ülkesinde var olan bir enerjiyi dışarıdan temin etmeye hiç gerek yoktur. 

     
    Toplam blog
    : 1
    : 1203
    Kayıt tarihi
    : 12.12.10
     
     

    Uluslararası İlişkiler ..

     
     
     
     

     
    Sadece bu yazarın bloglarında ara