Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

03 Ağustos '08

 
Kategori
Mizah
 

Halime'nin çocukları

Halime'nin çocukları
 

www.karikaturize.com


-Ağabey; bu yazdığın blogların hepsinin sana “ait” olduğuna ve doğruyu yalnızca doğruyu söyleyeceğine yemin eder misin?
-Ederim. Ekmek çarpsın. Ağzım yamulsun.
-Aaa adamın yazdığına bak ne ayıp!
-Herkesin ahlaki anlayışına saygı duyalım ağabey lütfen!
-Olur, duyalım ama benden uzak dursun.
-Millet aç ağabey, aç?
-Olabilir, balık tutsun.
-Öyle değil…
-Pasta yesin.
-Öyle de değil…Cinsellik.
-Sapık yani?
-Bu çok ağır.
-Hafif sapık yani?
………….!
-Bu bilgiler nerden alınır?
-İnternetteeeen...
-Biz salakmıyız da, bize istemeden veriyorlar!
-Neyi?
-Ne, neyi?
-Yani neyi veriyorlar?
-Aaa anladım salakız!
- Nerden anladın?
-Senden!
-Neden?
-Konuyu poponla dinliyorsun da ondan.
…………!
-Nar tanesi nur tanesi, hani nerde babasının sütun bacaklı bir tanesi?
-Tenis oynamaya gitti!
-Bak şimdi daraldım. Adabı erkan dahilinde...
hadi gel rakı şarap içelim kendimizden geçelim.
(!)
-Bak kardeşim ben şöyle bir blog yazacağım;
 

 

-İnsanda döllenme olayındaki ; sperm, yumurta, ilk döl hücresi (zigot) kromozom, hücre bölünmesi, DNA, kök hücre ve ilk döl kümesi (basltosist) doğal kavram kümesi. Soğan, sarımsak, patates püresi derken arkasından gelir yer küre’si! (dünyanın) Merkez olduğu bir küre düşünelim. İşte bu hayali küre gök küresi dir.  

 

Varsayalım ki Okyanusun ortasında bir yelkenliyle hareket halindeyiz. Ahtapot, balık ve deniz yılanları arasındaki; av, avcı, avlanma, kamuflaj, kılık değiştirme, dikkat çekme, yanıltma, taklit, savunma ve döngü doğal kavram kümesi arasına daldınız. 90 mm oltanızda, yem olarak en irisinden zargana var. 

 

Ağızda bir tane, ortada ve kıçta 7/0 çapraz pala iğne var. Ekmek çarpsın gelen balığı siz değil sizin bütün ekip çekemez ve yardım için dört bir yanımıza baktığımız zaman (eğer kara yoksa) okyanusun gökküresi ile birleştiği noktaya cevren yani ufuk denir.  

 

Genel olarak dersek gök küresinin görülen ve görülmeyen parçasının ara çizgisidir. Gökbilimciler tanım yapmaktan hoşlandıkları için şöyle bir tanımı uygun bulmuşlar:) "Gözlemcinin bulunduğu noktadaki çekül doğrultusuna dik olan düzlemin gökküresi ile arakesitine gökbilim cevren denir." cevren bana Cevriye’yi çağrıştırır, Cevriye’de bana Halime’yi çağrıştırır. 

-Bu Halime; Işıl’ca nın yazdığı, Çaycumalı Nuri bey’in nişanlısı; akça pakça tombalacık güzel Halime değil!
-Pardon ağabey kafam karıştı, kim bu Halime?
-Hani samanlıkta basmışlardı ya! İşte o. 

-Konuyla ne alakası var?
-Sende çok acelecisin be kardeşim dur hele, bir yol o ki, sonunu dinle.
-İşte bu Halime bu aşna fişne işini gönülsüz yaptığı için büyük bir beddua etti!  

“Kim ki, bu eylemi meslek edinmiş olsun o kişinin zürriyetinden ortaya burunsuz, kulaksız ve beyinsiz çocuklar çıksın!”  

 

İşte malumunuz onlar her yerden biterler! Bazen o kadar yakınımızda olurlar ki, ona buna, sana bana, hep bir şeyler sorarlar.
“Aba bu neeee, Buba bu neee. Aga bu neee” elinin körüüü! Anlat anlat anlamaz, çünkü beyin yok! 

Bazıları da güneş tutulması zamanlarında birden filozof olurlar ki, sanki dünyayı kurtaran adammış gibi öğütler verirler. Hani insanların başka işi yok ya! 

 

Bunlardan bazıları çok küçükken gayri resmi anne ve babaları tarafından istenmedikleri için bırakıldıkları yere göre uyum ve ihtisas görürler. 

 

Örneğin: cami havlusuna bırakılanlardan bazıları; büyüyünce (tabi büyümeyi başarabilenler) durmadan fetva vermeye mehilli olurlar.  

 

Malum evlerin çöplüğüne bırakılanlar ise, küçük, büyük fark etmez; kızların, kadınların cinselliğine takarlar onları irdeleyip anlatırlar ve hatta daha da ileri gidip aralarından yaptıklarından üzülmezler de çıkar.  

 

Yol kenarına bırakılanlar ise egzoz gazından olsa gerek büyüyüp araba sahibi olduklarında kendilerini tüm kainatın sahibi gibi görürler! Gecesini gündüzünü karıştıran bu magandaların yaptıkları anlatmakla bitmez. 

 

Hele birde polisin sahiplendikleri var ki esas bunlardan bazıları en tehlikelisi; düşünebiliyor musunuz bunların polisliğe özendiklerini! Siyasete, gazeteciliğe, yazarlığa, askerliğe, yani kısacası tüm meslek guruplarına sızanlara ne demeli? 

 

Bazıları belki de en iyisini yapıyorlar ne dersiniz? Çalı dibine bırakacağına “Doktor bey biz bu çocuğu istemiyoruz” diyorlar. En azından yasak aşklarının tohumlarını başkalarına ceza olarak dünyaya getirmiyorlar!  

 

-Pardon ağabey sen demirci değilmiydin?
-Evet. 

-Bu kadar şeyi nerden biliyorsun?
-İnternetteeeeeen. 

-Yuh yani başkalarının yazılarını mı çalıyorsun? 

-Sana yuh, ben biyaz oyaden, biyaz buyaden; hem öyle bilem oysa men akideşe yardım ediyon, ne güzel yazmış yazıcıklarını herkese duyuruyonummunumun. 

- İyi ama yazının altına nerden alıntı yaptığını yazmamışsın? 

-Sanane leyn doğrucu mamut sanemi kaldi bunyayi ayaştıymak, SENDEN BAŞKA İTİRAZI OLAN VARMI? 

-Hani yemin etmiştin? 

-Ne yemüni kaydeşin men yok etmek memin fliyan.
-“Ekmek çarpsın ağzım yamulsun dedin

-De..maaaa!

-Ağabey senin ağzın mı yamuldu?
-Hııııım hııııııım hıııııı!! Daktırrrr imd..at at at.

Not: Zaman geçtikçe ve fırsat verildikçe daha güzel yazılar yazmaya çalışacağım söz veriyorum ama gördüklerimden konsantrasyonum bozuluyor şimdilik elimden gelen bu kadar çok özür dilerim. 

M. Talip Girgin
 

 

 
Toplam blog
: 438
: 826
Kayıt tarihi
: 07.01.07
 
 

Milliyet Blog'a hangi vesile ile kayıt olduğumu doğrusu hatırlamıyorum!  Bende birçoğunuz gibi ya..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara