Yaşamımızda renkler öyle göz kamaştırıcı ki… Mavi, yeşil, kırmızı… Gökyüzünü seyre koyuluyorum bedenimin gündüze açılan pencerelerinden… Olanca gücüyle yağan yağmura takılı kalıyor gözlerim… Ya..
Gökyüzünde uçan kuşlar gibi özgür olmak isteriz ya çoğu zaman, farkında mısınız bilmem ama aslında kuşlar hiç de özgür değiller; evrenin içinde küçücük mavi bir nokta dahi olmayan gökyüzünde… Ve kana..
Gecenin kapkaranlık sis bulutları ardına saklanırken, ışıldayan şehrin silueti; düşünceler netleşmeye başlayıp bedenlenerek karşıma geçer, omuzlarındaki yükü paylaşmak istercesine bırakır kendisini ..
Güneş, sabahın erken saatlerinde odamın içini karartan geceyi kovalamaya hazırlanırken, oturduğum koltuktan hafifçe başımı kaldırıyorum… Odamın aydınlığa bürünüşünü seyrediyorum… Yatağımın üzerindek..
Kapkaranlık bir boşluğun merkezinde ayaklarımın altına serilmiş hissizliğin üzerine basıyorum sımsıkı.. Gözlerimin önünde hızla dönmekte olan bir girdap var.. İçi dünya, dışı karanlık.. Girdabın..
Gerçekte bir gölge oyunu muydu yaşam; anlamak çok zor... İstanbul’un gökyüzünü parça parça bölen kocaman gökdelenleri arasından süzülüyoruz yavaşça... Güneş ışığı isteksizce saklambaç oynuyor gölge re..
Sonbahar, tüm gizlerini açığa çıkarmak, açık seçik olmaktır ve hayata çıplak bakmaktır bir nebze.. Kuruyup dökülen yapraklar gibi, dışındaki karmaşanın kuruyup dökülmesi daha bir azaltır, sade..