- Kategori
- Siyaset
AB'ye "ama"sız evet
AB konusu son yıllarda en çok tartışılan ve taraftar sayısını biraz kaybetse de yakıcı önemi daha da artan, geçmişi gibi geleceği de hayli uzun bir süreyi kapsayacağı anlaşılan bir sosyal proje özelliğini korumaktadır. Son katılımlarla birlikte 27 ülke birlikteliğine ulaşan AB, bize niçin mesafeli durmaktadır? Dünün sosyalist ülkeleri birer birer kabul görürken, bizim tam üyeliğimiz neden Kaf Dağının arkasında gösterilmektedir?
Hemen söylemeliyim ki Türkiye’nin AB üyeliğini gönülden isteyenlerdenim. Bu konuda bana soru sorulduğunda yanıtım hep "evet" oluyor, "evet ama" olmuyor. AB’ye ilk müracaatımızı yapalı neredeyse 50 yıl olmuş, hala üye olalım ama onurlu olsun demenin anlamı ipe un sermektir. Doğaldır ki bunu söylemek onursuz da olabiliriz anlamına gelmez. Kesin AB karşıtlarına bir sözüm yok, ancak bu "evet ama" cılar yok mu Türkiye’nin AB üyeliğinin çıkmaz aylara ertelenmesinin baş mimarlarıdır. Çünkü bir şekilde toplumumuz AB üyesi olursa, gelişmekte olan ülke kabuğunu kırıp gerçekten kalkınacak, daha şeffaf olacağız, insanların yüzü gerçekten gülecek. Gıdalarımız daha temiz ve nitelikli, eğitimimiz daha kaliteli ve insana dönük, devlet insanlarına hizmet veren bir yapıya kavuşacak. İşsizlik yavaş yavaş sorun olmaktan çıkacak, çünkü iç ve dış yatırımlar artacaktır. Ülkemiz aktif nüfusu ve canlı yapısıyla yabancı sermayenin cazibe merkezi olacaktır.
Bütün bunlar olacak da, ne olacak? Birilerinin keyfi kaçacak, çünkü onların ayrıcalıklı konumları elden gidecek. Onun için onur lafını dillerinden düşürmüyorlar, bu yüzden onlar ortak bir pazar diyorlar, onun için değerlerimizi kaybedeceğiz diye veryansın ediyorlar.
Bütün bunları nerden mi biliyorum? Son yıllarda üye olan Yunanistan, İspanya, Portekiz bizi her konuda kat kat geride bıraktılar. Ulusal gelirleri 25 bin dolarları geçti, biz hala 5 bin dolardayız. Demokrasi sorunlarını büyük ölçüde çözdüler. Diğer yeni üye olanlar da hızla kalkınmaktalar. Bu ülkeleri objektif olarak izleyen herkes aynı sonuca varabilir. Ha onurlarından ne kaybettiklerini izlemek de birilerinin görevidir diye düşünüyorum.
Ayrıca sabah akşam Avrupa ve Batıya sömürgeci diye bağıran işçi ve memur sendikacılar da, güçlerini boş yere heba edip bindikleri dalı kesiyorlar. Ne hazin.