- Kategori
- Gündelik Yaşam
Ablan Kurban Olsun Sana

“Vay bana vaylar bana, yıl oldu aylar bana” diyerek sözlerime başlasam diyordum kaç zamandır. Zaten aylar yıllara, günler aylara dönmüş ve yazarımız bundan hayli muzdarip olmuş ve bu durumu tez zamanda sevdikleriyle paylaşma arzusuyla yanıp tutuşmuştur. İşte bu yangın içerisinde yazıya en güzel nasıl girilir diye kara kara düşünmüş lakin kara kara düşünmek Karadeniz’de gemileri batanlara mahsus olduğundan derhal düşünmeyi aydınlığa çıkartmış ve bula bula bu girişi bulmuştur.
Sayfaya göz attığımda son yazıyı Ramazan bayramı münasebetiyle yazmış olduğumu teessürle öğrenmiş bulunmaktayım. “Ulan adama bak, ne zaman yazdığını bile hatırlamıyor demek ki” diyerek serzenişte bulunmayın ve hatta beni tahkir etmeyin reca edicim. Zira sabah kahvaltıda ne yediğimden tutun akşam kaçta uyuduğuma kadar bir dizi şeyi mütemadiyen unutmaya ve dahi çevremdeki kişilerin isimlerini zor hatırlamaya başladığım hassas bir dönemden geçiyorum galiba. Hani yaş yetmiş filan olsa bunama deyip kestirip atacağım da…
İşte hal böyleyken benim en son ne zaman blog yazdığımı, son olarak hangi gece ilham hazretleriyle müşerref olup dizelere duygularımı aktardığımı unutmam pek abes kaçmıyor. O değil bir gün aynada kendimi gördüğüm zaman şok geçirip kalacağım ondan korkuyorum. Düşünsenize sabahleyin zar zor yataktan kalkmışım, gözlerim yarı açık ceza evi modeli, saçlar desen süpürgeden beter, sakal ile bıyık sanki sınır kavgası yüzünden gerilmiş de her an savaş çıkacakmış gibiler, burun desen turşuluk salatalıktan hallice… O halimi gördüğüm de bu gördüğümün ben olmadığımı düşündüğüm anda kördüğümüm! Evet, kördüğüm gibi oracıkta çöreklenir de kala kalırım. Artık itfaiye mi çağırırlar yoksa ambulans mı bilemem..
Bakın unutkanlığımın makul ve mantıklı bir izahını bulmak bile kaç satıra mâl oluyor. Şimdi neden bu kadar zamandır yazı yazamadığımı anlatmaya kalkacağım hepiniz çil yavrusu gibi dağılacaksınız ekranları başından.. Çenemizin düşme alışkanlığı maşallah eskisi gibi hala. Çenemin performansı iyi iyi olmasına da bir de bunu yazıya dökebilsek zaman zaman. Hem bu kadar uzun ara vermemiş oluruz hem de içimizde birikenlerden kurtuluruz.. fikir olarak yani..
Takvime baktığımda Kurban bayramının hızla yaklaşmakta olduğunu gördüm ve blog için fırsat kolladım. Uzun süre ara vermek arayı daha da uzatmaktan başka bir işe yaramayacak çünkü. Hem insan yazmaya alışınca sonra bırakınca olmuyormuş. Devamlı içinde bir ukde ile geziyorsun. Arkadaş soruyor “hayrola bugün dalgınsın?”. Cevap veriyorum “ukdemdendir” :) Hani kız olsam içimdeki ukdeyi gören beni hamile kalmış sanacak, o derece birikmiş. “Birader madem bu kadar birikiyor sen de azıcık kıçını kaldır da ara sıra iki satır yazıver, böyle car car carlayacağına!” diyenleri duyar gibiyim. Olsun… Buna da razıyım. Kızın bana! Azarlayın! Tek ayak üstünde durma cezası verin. Hatta defterime 150 defa “Bir daha iki yazı arasına bu kadar uzun zaman girmesine müsaade etmeyeceğime namusum ve şerefim üzerine and içerim” yazma cezası bile verebilirsiniz diyeceğimi sanmayın, demem! Ya yazamazsam.. Gitti namus :)
Neyse lafı uzatmadan sadede geleyim artık. Biliyorum kiminiz yazıyı ekrandan okuduğu için gözler kurudu, batma oluyor. Diyeceğim o ki her defasında “bu kez düzenli yazmaya başlayacağım, haftada bir defa olsun yazacağım. Yahu iki satır da karalayamayacak mıyım” dediğim halde yine yazamıyorum. O yüzden söz veremiyorum. Gördüğünüz gibi bu kadar çok ara verince dönüşüm muhteşem de olmuyor. Havadan sudan derken yazı bitiyor. Kimilerince “o kadar şey yazıp da hiçbir şey yazmayan blogger” payesine layık görüleceğimi de biliyorum ha! Ama ne yapayım. Adım Hıdır da değil..
Neyse… Ne olur ne olmaz bayramınızı da şimdiden tebrik edeyim. Bu vesileyle siz değerli dostlarımı bir kez daha selamlıyorum. Sevgi ve muhabbetle..
Murat HACIOĞLU
Denizli
10.10.2012