- Kategori
- Blog
Acaba birileri yazdıklarımı okuyacak mı?

Moskova Saint Basil Katedrali
Milliyet Blog'da ilk yazım Ermeni meselesi hakkındaydı. Olaya insani açıdan yaklaşmaya çalışmıştım. Fakat yazdıktan ve "Yayına Al", dedikten sonra müthiş bir sıkıntı hissetmeye başladım. Sıkıntımın iki nedeni vardı; birincisi "acaba birileri yazdıklarımı okuyacak mı?", ikincisi "acaba okuyanlar nasıl tepki verecekler" idi. Gece çok huzursuz uyudum. Ertesi sabah, bir de yayına konulduğunu görünce endişem arttı. İlk gün akşama doğru 83 kişi okumuştu ve yapılan birkaç yorum hiç de nefret dolu değildi, hatta çok da medenice yazılmıştı. Bu beni çok rahatlattı.
Daha sonra yazdığım bir yazı Milliyet tarafından reddedildi. Rusya'da haftalık olarak çıkan bir dergiden bir haberi tercüme etmiştim. Red sebebi, oncelikli olarak blog yazarının kişisel yorum ve değerlendirmeleri olması gerektiği, şeklindeydi. Haklı olabileceklerini düşündüm. Tabi ki Milliyet'in bir haber tercümesini yayınlayabilmesi için, hem haberin kaynağını hemde tercümenin doğru yapılıp yapılmadığını kontrol etmesi gerekir. Oysa yazılmış bir haber hakkında yapılan yorum, sadece yazan kişiyi bağlar! Bu anlamda Milliyet'e hak verdim.
Nazım Hikmet ile ilgili yazımı bitirip yayınlanması için onaya gönderdikten sonra farkettim ki, başka bir blog yazarı benden önce aynı konuyu ele alan çok da güzel bir yazı yazmış! Neden geç kaldım, neden daha hızlı yazmadım, diye kendime kızdım.
Yazımın başında bahsettiğim "acaba birileri yazdıklarımı okuyacak mı?", sıkıntım hala devam ediyor. Yazdıklarımın okunmasını çok istiyorum ama bunun için öncelikle insanların ilgisini çekebilecek bir konu bulmaya, bu konuyu herkesten önce ele almaya, akıcı bir üsluba ve edebi bir yeteneğe sahip olunması gerektiğinin farkındayım. Farkında olmadığım, bu gücün kendimde olup olmadığı.
Konu seçmek, yazıp bitirdikten sonra, "acaba yayına alacaklar mı?", "acaba okuyan olacak mı?", "acaba nasıl yorumlar yapılacak?", diye düşünmek, sıkıntılı ama aynı zamanda heyecan verici. Sanırım heyecanı fazla abarttığımdan, rüyamda; Filistin, Ermeniler, Tayyip Erdoğan, TRT-6... görmeye başladım son günlerde.
Daha 3 tane yazım yayınlanmışken bu kadar heyecanlanırsam, kalbim fazla dayanmaz, diyerek kendi kendime söz verdim. Nasılsa bu işten para kazanmıyorum, geçimimi sağlamıyorum. Hayranlarım var ve "aman yazsa da okusak", diye delirmiyorlar ! Milliyet Blog'da bir yere kaçmıyor. Demek ki istediğim zaman, istediğim şekilde, özgürce, raiting kaygısı olmadan yazabilirim. Alacağım tepkilerden çekinerek yazarsam, özgür de olamayacağım ! Bundan sonra zevkini çıkartacağım ve ne zaman istersem o zaman yazacağım, istediğim gibi, kimin ne düşündüğünü umursamadan, sadece kendim için yazacağım.
Sabredip de bu satıra kadar okuduysanız sizi tebrik ederim. Eğer varsa, kısaca kendi tecrübelerinizi de yazarsanız, memnun olurum.