Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Mart '14

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Acaba farkında mıyız?

Acaba farkında mıyız?
 

Belirli bir kültür birikimine sahip bireyler ile inandıklarını yaşadıklarını söyleyenler arasında kişisel bir etki-tepki hususunda pek bir fark görülmüyor.


Dünyanın neresinde olursa olsun, toplumlar aynı şeyleri paylaşıyor, yiyor, içiyor, seks yapıyor, çoluk çocuğa karışıyor, başa gelen felaketlere üzülüyor, sevinçli olaylarda mutluluk duyuyor.

Bencillikleri ağır bastığında böbürleniyor, bildiğimiz, ama inanmadığımız masalları, kimseyi ikna edemeyen içi boş lafları etrafa anlatıp ömür tüketiyorlar…

Maddi paylaşımlarda da müşterek noktaları yakalıyorlar. Hiç kimse verici olmak istemiyor.

Algılamalar ve değerlendirmelerdeki fark da aynen sürüyor!

Doğrusu bu ya, ben hiç de bir değişim olduğunu düşünmüyorum.

Dindar görüntüsü veren ve belirli bir amacı olan insanlarla, inançları olmayan veya olup da tatbik etmeyenlerin bir olay karşısında takındıkları tutumu masaya yatıralım.  

Şöyle ki; doğru-yanlışayrımının yapılmasının gerektiği toplumsal bir olayda, birbirine zıt görünen grupların gösterdiği tepkiler hemen hemen aynı.

Bunu anlamakta gerçekten güçlük çekiyoruz; ama durum bu.

Biraz daha açık söyleyeyim:

Belirli bir kültür birikimine sahip bireyler ile inandıklarını yaşadıklarını söyleyenler arasında kişisel bir etki-tepki hususunda pek bir fark görülmüyor.

Ortak bir noktaları daha var: Gelecek Korkusu

Hemen her birim, kendisine ve yakınlarına  geleceğe ait plânlar yapmakla meşgul.

Size soruyorum?

Bana istikballe ilgili detayları/hayalleri olmayan, yarınını düşünmeyen, çocuğunun geleceğini dert edinmeyen tek bir fert/aile gösterebilir misiniz acaba?

Özellikle, din mensubu olanlar için söylüyorum bunları.

Güya sıcak bir kişilikleri var. Evrenselliğe adım atmak istiyorlar. Yaptıkları çalışmaların anlamından bihaberler. Bir şeyin algılanıp yapılmasında farkındalık alanına düşen mananın pfc tarafından değerlendirilmesinin hiç önemi yok onlar için.

Ayrıca bunlar, basit bir kulluk görevi. Sadece bu kadarını yapmakla bir yere varılamaz, denmiyor mu?

Anlaşılan, bir bakıma, meselenin sadece ibadet yanı ile ilgileniyorlar. Yapılanlar, yaşamlarına zerre kadar yansımış olsa “eh buna da şükür” diyeceğim.

Ama nerdee!?

Din sevdalıları/inanç sahipleri böyle yaparsa, gerisini siz bir düşünün artık.

Gördüğünüz gibi, büyük bir heyecan içinde, ama bilinçsizce/arınmadan, sözüm ona kardeş kardeş yaşayıp gidiyorlar.

Şayet ölüm olmasa, bir anlamda yaşam boyut değiştirmese bu hal sonsuza kadar sürecek gibi görünüyor.

Çünkü, yaşamda var olan bir değişikliğe, gerek dindar gerekse dindar olmadığını itiraf eden kesimlerin itirazı büyük oluyor.

Hatta şiddete varıyor.

Yani mantık aynı.

Hele kimileri herkesten farklı büyük olmayı, kimseyi dinlemeyecek kadar olgun ve yetişmiş olmayı, asla küçük olmamayı, herkesin kendine hayran olacağı kadar değişik olmayı kabulleniyor ve bunun aksini yaşamının merkezine koymayı düşlemiyor ise işler tümüyle başkalaşıyor.

Dindar olanın veya olmamanın getirisi bu mu? diye tereddüt içinde kalıyorsunuz.

En azından, ‘yazık yahu! Bu adam bir şey alamamış, yaşayamamış da’ diyebiliyorsunuz.

Aslında büyük bir insan olma arzusunun, diğer isteklere üstün gelmesinde yatıyor yaşananlar.

Bu nedenle, tam olması gerektiği gibi olmasa da sonuçta, fark getirmesi beklenen (büyük bir değişikliği beklemek, hele birkaç yıl içinde bana kalırsa asla mümkün değil) bir oluşumun neden beynin veri tabanına yerleşmediğini düşünmeden edemiyor insan!

Peki, yapılması gereken ne?

Yolların ayrıldığı noktalar saptanabiliyor mu?

İşte bu soruları iyi düşünüp irdelemenin zamanı…

Bari şimdi bunun farkında olalım.

 

Ahmed F. Yüksel

 

https://twitter.com/sufafy


https://twitter.com/AhmedHulusi


http://www.ahmedhulusi.org/

 

 

 
Toplam blog
: 636
: 9957
Kayıt tarihi
: 14.12.11
 
 

Araştırmacı Yazar.. ..