Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Ağustos '06

 
Kategori
Sinema
 

Acıkmadım anne!

Acıkmadım anne!
 

Uzun bir süre izlemeyeceğim demiştim. Kendime verdiğim sözü tutamadım. Yine aldım elime 2. Dünya Savaşı filmi. Hem de üç tane. Arkadaşım, elinde bütünüyle savaş sahnelerinden oluşan üç film olduğunu söyleyince hemen aldım. Henüz o da izlememişti.

1962 yapımı The Longest Day (En Uzun Gün), 1969 yapımı THe Bridge At Remagen (Remagen Köprüsü) ve 1977 yapımı A Bridge Too Far (Savaş Köprüleri). Gerçekten bütünüyle savaş. Ülkemizde içten içe yaşanan savaşa, nedeni belirsiz darbelere ve daha burada saymakla bitiremeyeceğim baskı ve şiddet ortamına rağmen orta yaşın altındakilerin görmediği bir gerçek.

Daha önce izlediğim tüm 2. Dünya Savaşı filmlerinden farklı bir gerçek. Yalnızca Pearl Harbour Baskınını ve sonrasındaki Amerikan tepkisini ele alan Pearl Harbour'dan oldukça farklı. Her üç filmde de askeri idare, filmin hemen başında yer alıyor ve devlet kademesinin direktifleriyle hareket ediyor. Almanya'da ise acı gerçek "Führer" tüm kontrolü elinde tutuyor. Normandiya çıkartmasını işleyen En Uzun Gün adlı filmde sinirlerine hakim olamayan Führer'in uyku ilacı alıp yatmasıyla boşluğa düşen ve ağır bir yenilgi alan Alman ordusu dikkatimizi çekiyor. Savaşın dönüm noktalarından birisi: Führer'in uykusu. Gerçekten uzun bir gece ve gün oluyor! Adından da anlaşılacağı gibi Savaş Köprüleri, 2. Dünya Savaşını köprüler üzerine odaklayarak anlatıyor. Müttefikler ile Mihver devletleri köprüler savaşında her türlü kurnazlığı deneyerek üstünlük kurmaya çalışıyorlar. Köprülerin en önemlisi Remagen Köprüsü diğer filmin konusu.

Her üç filmin en büyük ortak yönleri her üç muharebeyi de Amerika'nın başını çektiği Müttefiklerin kazanması. Ne de olsa üç film de Hollywood yapımı(Metro Goldwyn Mayer ve Twentieth Century Fox). Amerika'nın kaybettiği gerçeklerle yüzleştiği görülmüş olay mı? Sinematografik açıdan üç film de başarılı diyebilmeme rağmen oyunculuk açısından bunu söyleyemiyorum. Filmlerde Gene Hackman, Sean Connery, Michael Caine, Robert Redford, John Wayne, Robert Mitchium gibi sinemanın devleri olmasına rağmen. Böyle büyük bütçeli, kapsamlı ve iddialı filmlerde oyuncuların ön plana çıkmasını beklemek de saflık olurdu elbet. Tarihe de dikkat çekerim. Sean Connery'nin Bond'ban da önceki ince bıyıklı halleri. En dar mekana sahip, oyunculuk namına en büyük başarıların görüldüğü (George Seagal, Robert Voughn), en entileyici fotoğraf sahnelerinin yer aldığı ve insan duygusunu en acımasızından en dost canlısına yansıtan Remagen Köprüsü aklımda en çok yer edendi.

Gelelim niçin kendime verdiğim 2. dünya savaşı filmi seyretmeme sözüme. En son izlediğim film:Kadersizlik. Nobel Edebiyat ödülü sahibi İmre Kertesz'in romanından uyarlama. Toplama kamplarına götürülen Macar bir çocuğun orada yaşadığı inanılmaz işkenceler ve döndükten sonraki dramı. Acıkma hissinin anlamı bu filmden sonra oldukça değişti ve acıktım denmesi güçleşti. Çocuğun tek istediği "yarım ekmek ve su" dan başka bir şey değildi.

 
Toplam blog
: 3
: 619
Kayıt tarihi
: 14.08.06
 
 

1981 Adana doğumluyum. Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü mezunu olup 2003 yılından bu yana öğretmenlik y..