- Kategori
- Güncel
Ağaçlar gelinliklerini giyerken

baharları yaşamak hepimizin hakkıdır...
Her kış sonunda gözlerim o yılın ilk, bahar müjdecilerini arar.Çiçek açmış bir ağaç dalı görmek yeni umutlar, yeni beklentiler; yeni bir sayfa demek bana göre..
Dün de eşimle köyden çıkarken ilk kez gördüğüm, badem ağaçlarının üzerindeki üç beş tane çiçek, çocuk gibi sevindirdi beni.
Emekli olmadan önce çoğu şeyde olduğu gibi doğayı gözlemlemede dikkatsiz, ayrıntılarda özensiz oluşumu, hayat kavgasına bağlıyorum.
İki gün önce de kar bütün güzelliği ile, doğudan bir yöreyi andıracak kadar etrafı kaplamıştı. Ama iki saat sonra erimeye başladı. Böyle, tutacak kadar yağışı 15 yıl önceydi.Antalya’mızın da yazın sıcağı, nemi çekilmiyor. Ama doğunun kış koşulları insan yaşamını tehlikeye koyacak kadar zor olduğu kuşkusuz. Yaşamı çekilmez hale getiren kar, sadece bizim gibi senelerce kar görmeyen insanlar için ve bir de kayak merkezleri için aranılan özlenen bir güzellik...
Kışın en şiddetli zamanı Aralık, Ocak ayları diye bilinir. Oysa, son yıllarda genellikle bahara doğru, Şubat sonlarında kış koşulları yoğun bir şekilde yaşanıyor.Bu durum ; doğanın, bir şeyler biterken aynı anda başka şeylerin başlaması kuralını anımsatıyor bana...
Birileri hayata veda ederken başkalarının aynı hayata merhaba demeleri, dünyanın bir yüzü kışı yaşarken diğer yüzünde yaz olması; karanlık bir gecenin sonunda yeni günün ilk ışıklarının görülmesi; ağaçlar yapraklarını dökerken bir yandan da yeni bir bahara hazırlık yaparak özsuyunu dallarına yürütmesi dünyamızın sürekli bir devinim içinde olduğunun belirtileri.
Bu düşüncelerden hareketle C.Şahabettin’in “Gecenin en karanlık olduğu an sabaha en yakın olunan zamandır” sözünü anımsıyorum yeniden.
Ülkemiz için düşünüyorum bu anlamlı sözü. Öyle ümit ediyorum. Seher vaktinin artık yakın olduğunu düşünüyorum
Geçen gün ekranda Ayşe Özgün’ün konuklarından biri, ünlü savcı Necati Özdemir di. Şöyle diyordu: “o kadar değişik düşüncede ve yolda insanımız var ki bunların hepsini bir top gibi birleştirecek, tek bir güç haline getirecek, ortak bir birleştirici olması gerekir. Bunun ne olabileceğini bilmiyorum. Bu dini inanç olabilir, gelecek korkusu veya milli duygular olabilir. Bu değer, bu duygu, bu ortak payda bizi tek bir güç haline getirebilir.”
Neden olmasın? Kurtuluş Savaşında tek bir yumruk olmadık mı? O zaman da etnik kökeni, dini görüşü, parasal durumu farklı insanlar vardı. Ayağımızın altındaki toprak; söz konusu olan... geleceğimiz o toprağın altına alınmadan, üstündekilere sahip çıkmalıyız, birlik olmalıyız.
Kendisinin doğrusunu, tek ve değişmez doğru olduğunu sanan saplantılı insanlar dışında, halkımızın ülkenin geleceği söz konusu olduğunda omuz omuza verebilecek sağ duyuya sahip olduğunu düşünüyorum. Yakın tarihimiz bunun örnekleri ile dolu. Yeter ki tuzaklara, kışkırtmalara kapılmayalım.
Adanada’ki polisin akıllı ve duyarlı davranışının bütün yurda örnek olmasını istiyorum. Taş atan çocuklara muz, sonra da ayakkabı dağıtılması, polis memurunun taş atan çocuğu öpmesi ne kadar güzel sahnelerdi...
Demek ki bir gönüle girmek o kadar zor değil
Bu ülkede yaşıyorsun, bu ülkenin nimetlerinden yararlanıyorsun, atalarımız birlikte savaşmış kan dökmüş can vermişler. Nasıl “ kahrolsun Türkiye” diyebilirsin. Nasıl uğruna oluk oluk kan akıtılan bayrağımızı indirirsin...
Beyni yıkanmış, gözü dönmüş bir avuç zavallı..Diğerleri; taş atan çocuklar gibi, gerçeği, sevgiyle hoşgörüyle gösterince, yüreğindeki kinin eriyeceği kandırılmış insanlar.
Ülkemizin kışı bitiyor, az kaldı.
Ağaçlar, gelinliklerini giymeye hazırlanıyor...
Tabii ki yeni kışlar yeni baharlar hep olacak. Millet olarak, baharları hak edebilmek için tarihimizden güç alarak geleceğimizi bir sonraki kuşağa, görevimizi yapmış olarak, alnımız açık emanet edebilmeliyiz.