Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Mayıs '14

 
Kategori
Güncel
 

Ağasından, hocasından güç alanların hakim olduğu yerde demokrasi kurur.

Ağasından, hocasından güç alanların hakim olduğu yerde demokrasi kurur.
 

Her şeyi protesto eden bir kitlemiz var.

İyiyi de kötüyü de... diriyi de ölüyü de...

Yol, köprü, meydan, havaalını mı yapıldı; haydi meydanlara!... İstemezüüük; doğa katlediliyor..!

Bir yerlerde kaza mı oldu, insanlar hayatını mı yitirdi; haydi meydanlara!... "Hükümet istifa!"

Artık bu kesimin, neyi protesto edip neyi etmeyeceğine bir karar vermesi, protesto sayısını asgariye indirecek bir yol bulması lazım. Tabi ki, bu isteğimin bazı nedenleri var. Birincisi iyi kötü, doğru yanlış demeden her şeyi protesto etmek akıllıca görünmüyor. İkincisi, her protestonun hem maddi, hem manevi bir maliyeti oluyor.

Zira eylemlerde insanlar ölüyor, çevrede hasar meydana geliyor. Öyle ki, gösterilerde hayatını yitirenlerin cenaze merasimleri bile yeni ölümler getiriyor. Beş ya da on ağaç kesildi diye sağlam olan her şey paramparça ediliyor. Çevre, binlerce fidan bedelinin çok üstünde ziyana uğruyor.

İnsanların, acılarının paylaşılarak hafifletilmeye çalıştığı bir zamanda, güya onlara destek için yapılan yakıcı, yıkıcı protestolar sırıtıyor. Atılan her molotof bombası, her havai fişek çevreyle birlikte masum duyguları da sabote ediyor. Protestolar nedeniyle iş bırakmalar yüzünden küçümsenmeyecek miktarda ekonomik kayıplar meydana geliyor.

Açıkçası, şiddet ve saldırganlık içeren, üstelik iş bıraktıran protestolar insanımıza ve ülkemize zarar veriyor.

Soma'da, en çok insan kaybı yaşadığımız nadir kazalardan biriyle karşı karşıya kaldık. Böyle bir durumda, kayıp yakınlarının hüznüne ortak olması beklenen bazı insanlar, yaptıkları protestolar ve yürüttükleri gerilim siyasetiyle duygusal birliğimizi altüst ettiler. Bari bir kaç gün sabretselerdi de şu cenazeler bir defnedilseydi dedirttiler. Acının hafiflemesini bekleyemediler. Sebeb-i hikmeti neyse duramadılar; duyar duymaz otaya döküldüler. Geceler boyu polisle köşe kapmaca oynadılar. Sanki her biri, ölüleri dirilten Hz.İsa idi ve sanki gidenleri geri getireceklerdi! Noldu?

Ölüler dirildi mi? Gidenler geri geldi mi? Madendeki yangın söndü mü? Hatta hükümet istifa etti mi?
Hadi etti diyelim; etseydi ne olacaktı? Kazalar duracak mıydı? İşler tümüyle rayına oturacak mıydı? 18-25 yaş arası gençleri bir yana bırakıyorum da yıllardır bu ülkede yaşadıkları halde, hala gerçekçleri göremeyenlere acıyorum. Hala, bir kısım bahanelerle iktidarın yumuşak karnını tekmelemeyi sürdürenlere şaşıyorum. Artık şunu bilin ki, bu hükümet düşerse ülke falan kurtulmayacak. Yalnızca birilerinin, devlet bünyesinden dışlanan ideolojisi kurtulacak!

Çünkü bizi mahveden, hayatlarımızı altüst eden; hukuku, adaleti, insan haklarını sabote eden, bir kısım insanımıza dayanılmaz acılar yaşatan iktidarlar değildir!... Fabrikalar, tersaneler, madenler, çeşit çeşit inşaatlar da değildir. Sahip olduğumuz ve bir türlü beynimizden söküp atamadığımız zihniyettir. Artık bunu görelim ve havanda su dövmeyi bırakalım. Hükümeti düşürüp, değiştirmekle problemlerimizi halledemeyiz. Bu kökleşmiş kafa yapısından kurtulmadıkça da kendimize gelemeyiz.

Zira biz, kanunlardan ve o kanunların vereceği cezalardan korkmuyoruz. Biz aşiret ağasından, dededen, şeyhten, hocadan ve patrondan korkuyoruz. Eğer biz bunlarla iyi geçinirsek kanunların bize bir şey yapamayacağını biliyoruz. O yüzden tüm gücümüzle, bağlısı olduğumuz önderi (artık hangisine bağlıysak işte onu) mutlu edip gözüne girmeye çalışıyoruz.

Bu oluşumlardan birine veya daha fazlasına mensup gazeteciden doğru haber, hakimden doğru karar, bürokrattan tarafsız yönetim bekleyemezsiniz. Siz gene Başbakan'a kızmaya, diktatör demeye, iktidardan düşürmek için protestolar düzenlemeye devam edin ama lütfen beni dinleyin. Tayyip Erdoğan bu ülkede, şimdiye kadar kimsenin yapmadığı fakat sizin beğenmediğiniz güzel işler yapmıştır.

Başarı hanesine kaydedilecek en hayırlı icraatı ise, dominant elitlerin yönetimdeki etkisine son vermesi olmuştur. Bu, anlayabilen için ülke yararına büyük bir kazanımdır. Bürokraside vesayetin kırılması, yargıdan yürütmeye kadar tüm kurumlarda (nisbeten de olsa) adaletin ve hakkaniyetin yer bulması demektir. Yazık ki, Başbakan hedefine fazlaca odaklandığı için hocanın çocuklarını farkedememiş, yağmurdan kaçarken doluya tutulmuştur! Yani bir düşmandan kurtulmak isterken, iki adet hasım sahibi olmuştur.

Gerçek şu ki, Başbakan'ın icraatını beğenmek ona destek çıkmak, her söylediğini ya da her yaptığını onaylamak anlamına gelmiyor. Mesela, maden kazasının akabinde geldiği Soma'da, "Kazalar bu mesleğin yapısında var!" demesini... ya da onları susturabileceği inancıyla, protestocuların bulunduğu yere yönelerek daha fazla kargaşaya sebep olmasını onaylamak mümkün değildir. Belli ki, o insanlar oraya ikna olmak için değil, inatlaşmak için gelmişler. Yanlarına giderek onları susturamazsınız.

Öte yandan, "kaza ve kayıplar madenciliğin karakterinde" olduğu kadar hayatın özünde de vardır. Buna rağmen hiç birimiz, "ne yapalım ölen ölür, kalan sağlar bizimdir" deyip geçmiyoruz. Hastaneler açıyor doktorlar yetiştiriyor, ilaçlar üretiyor insanların ölmemesi için uğraşıyoruz. İşin garibi bu sözü, bu ülkede en çok hastane açan, en çok duble yol yapan Başbakan söylüyor. Böylelikle kendisiyle çelişmiş oluyor.

Ancak şu da bir gerçek ki, hiç birimiz mükemmel değiliz. Sayın Başbakan'ımızın da hepimiz gibi bazı eksik ve noksanları olacaktır. Bana sorarsanız, Tayyip Erdoğan'ın eksik ve noksanları üzerinden siyaset yapmak, batılı karşıtlarla bir olup helvasının yenileceği günü beklemek dürüstçe bir yaklaşım değildir.

Doğrusu ben birilerinin, içinde bulunduğumuz çıkmazı görüp, aşiretten, (dedecilikten, şeyhçilikten, patronculuktan, hocacılıktan) demokrasiye diyeceği günleri sabırsızlıkla bekliyorum. Bu olmadıkça bireysel demokrasinin temellenemiyeceğini, aidiyet siyasetinin toplumumuza zarar vermeye devam edeceğini ısrarla söylüyorum. Bürokrasi koltuklarını, belli soy veya zihniyetteki insanların doldurduğu bir ortamda hukukta ve yönetimde adaleti sağlayamazsınız. Suçluları cezalandıramazsınız. Suç varmış tezgahlarıyla adam boğmaya kalkanların önüne geçemezsiniz.

Bir kaza olunca batıdaki bakanlar istifa, uzakdoğudakiler de intihar ediyormuş. Doğrudur. Bunu diyenin onlarla aramızdaki siyaset farkını da görmesi gerekiyor ama işine gelmediği için bu kısma göz yumuyor. O ülke partileri bizdeki gibi, devleti kendi ideolojileriyle aynileştirmeye çalışmıyor. Önceki iktidarın yaptığını ters yüz etmiyor. Kaldığı yerden devam ediyor. Onlar böyle bir gelenek oluşturmuş. Yazık ki, biz bu anlayıştan çok uzağız.

Eğer kendimizi batı ülkeleriyle kıyaslayacak olursak en fazla İtalya'ya benzediğimizi görebiliriz. Gördüğünüz üzere İtalya Berlusconi'yi cezalandırdı. Ancak, o ülkede tek şuç işleyen başbakan olduğu için değil. Karşı taraf kendisinden daha güçlü olduğu için... Eğer istenirse, en masumu dahil, yöneten her insanda sorguya çekilip cezalandırılacak kadar bir cürüm bulunabilir. Bizde, herhangi bir felaket anında istifa mekanizmasının neden işlemediğini söyleyerek yazımı bitireyim.

Farz-ı muhal CHP iktidara gelse, ilk yapacağı icraat başörtüsüne yeniden yasak getirmek, bunu devlet kurumlarından, üniversitelerden kaldırmak olacaktır. Demek istediğim bir bakanın istifası, iktidarda bir delik açılması, hükümetin istifası ise, uzun mücadeleler sonucunda elde edilen kazanımların sıfırlanması anlamına gelececeğinden ülkemizde istifa sistemi çalışmamaktadır.

Partiler ve vatandaşlar, birbirlerinin fikrine, inancına ve hayat tarzına karışıp, müdahale etmekten vazgeçtiğinde, madenci eşi kılığına giren kadınlar kameralar önünde ortalığı sabote etme münafıklığını bıraktığında, oy verme kriteri ideolojik olmaktan çıkacaktır. Siyaset te, hizmet odaklı olacaktır. İşte o zaman benim gibilerin, CHP ye oy vermemek için hiç bir geçerli sebebi kalmayacaktır. Bilmem anlatabildim mi?

Resim: forum.kanka.net

 
Toplam blog
: 462
: 707
Kayıt tarihi
: 28.04.07
 
 

Emekliyim. Herkes gibi benim de bir dünya görüşüm var. İnsanların farklı fikir ve inançlara sahip..