Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Nisan '08

 
Kategori
Felsefe
 

Agathe'nin son mektubu

Sevgili Dominik,

Görüyorsun değil mi, yine kaybettik kendimizi, şu derdi bitmeyen ve ikimizin de bildiği gibi bitmeyecek olan, kimi zaman güzel, ama kimi zaman da insanı yoran, hayatın ‘o’sunda ve ‘bu’sunda?! Düşündüm de; yine aramıza usulca kuruluvermek isteyen sessizliğin her isteğini yerine getirmek zorunda değiliz, değil mi? Artık yeter yılıştı! Şöyle bir çekilse de güzelce sokulsak tekrar birbirimize; birbirmizi en son ne zaman heyecanlandırdığımızı bir daha hiç unutmasak; birbirimizin hayat çizgisini ivmelere boğsak.

Biliyorsun, eğer hayatındaki o ivmelerin felsefî tarifini ‘heyecan’ kelimesine indirgeyebiliyor ve o kelimenin özüne gizlenen anlamın dilini anadilin gibi konuşabiliyorsan ‘mutlu’sun demektir. Çünkü o ivmelerin yarattığı heyecanın uzantısı ‘kabına sığmazlığın’ ürünü enerjinin etkisinde beraber kalabilmişiz demektir, etrafımıza baktığımızda birbirimizi görebiliyorsak.

Bazen kendimizden geçip, bu enerjinin herşeyi toza dumana katan özelliğine kapılıp, şu dünyada bir şeyleri iyiye, yani güzele doğru değiştirebiliriz deyişimizi kendimiz suç olarak gördüğümüz zaman etrafımızdaki insanların mütevaziliğimize verdiği değere bir bakar mısın?

Yine ben seni görüyorum; ve seninle birlikte senin gibi olanları. Yine sen beni görüyorsun; ve benimle birlikte benim gibi olanları.

Bilmelisin ki, bu dünya’da ulaşabilinecek en insanî mertebe insanın yalnızlığını, senin gibi insanlarla paylaşabileceğine inandığı için, çoğaltıp çoğaltıp karakterinin omuzlarında taşımayı göze aldığı başdöndürücü yükseklikler ve derinliklerdir.

Sorarım, bu kendimden vazgeçtiğim an değil midir? Bu kendinden vazgeçtiğin an değil midir? Bu kendimizden vazgeçtiğimiz an değil midir? Bütün ihtiyarlamış felsefeleri bu son kata elinden kolundan tutup çıkartma sabrına sahip değil de neyiz?

Belki bilmiyorsun, ama ben seni, alışkanlıklarına göz dikmeden, kendimle paylaşabilmeye alıştım!

Ama yine de akla gelir herşeye bünyesinde bir yer ayırabildiğini savunan, sözde geniş kucaklı felsefelerin kullandığı kelimelerin anlam darlığına beynimi sıkıştırmasını bir türlü beceremedim.

Okuduğum onca romantik satırlara, onca duygusal seslenmelere inat, ayrılmak da güzelmiş diyorum! Ayrılmak da güzelmiş!

Her şeye rağmen yine de bir bekleyenim var nasıl olsa el altında, sen bende böyle varolduğun sürece. Sen benim için hayat kumarında tanrının elime elinin altından sıkıştırıverdiği jokersin. Güleryüzlü soytarımsın. Yalanlarına sevinerek, isteyerek inandığım şeytanımsın. Beni hep bir türlü düşündürüyorsun; bu yüzden beni hep bir türlü sevindiriyorsun.

Biz seninle birlikte doğanın hilesine şahit olmadık mı? Doğanın hilesine şahit olduğumuzu anlatabileceğimiz insanların sayısının azlığının doğal matematiğinde saklı değil midir onların pahabiçilmezliği? Ayrıca, doğanın hilekârlığını doğanın yüzüne vuracak kadar insan değiliz, değil mi? Bırak bizim de insanüstü bir tarafımız olsun, paradan puldan uzak; kimsenin aklının, hesabının eremeyeceği karmaşıklıkta. Hem doğanın kusursuzluğunu çıkarı uğruna ağzına alanı da sevebilmesini öğrenmedik mi sonunda?

İğnenin çuvaldıza yol gösterdiğine tanrının ipliği şahittir bizim dünyamızda. Onlar, ki sözüm kendini tanımadan her şeyi tanımlamaya geçenlere, anlattığı hikâyelerin altına karanlık odaların, bırak volt’un aydınlık voltasını, mum ışığı dahi görmemiş köşelerinde kendi elleriyle tanrının imzasını taklit ededursunlar. Biz çuvaldızın açmasına izin verdiğimiz yarası kıçımızda, yeter iğneyle ve tanrının ipliğiyle onların ağzını dikmesini hangi terzide öğrendigimizi biliriz. Az mı kaptık birbirimizin elinden o iğneyi ve yâri ipliğini? Yeter ki meydana bir ağzıdikilesicesi çıksın.

İğneyi görmeden, tanımadan, hele hele önce kendisine batırmayı akıl bile etmeden, aklındaki çuvaldıza yatırım yapanlara: gerekirse ikide birde çuvaldıza uzanan o ellerinizi kıçınıza dikmesini de biliriz! Ayaklarınızı sizleri ilerlediğiniz yolun doğruluğuna, hadi canım sen de kutsallığınaymış, inandıran gözlerinizin bebeklerine de!

Kısacası benim güzel Dominik’im, zaten üç zamandır olmayacak olan yavrularımızın yanaklarının tozpembeliğinde değil miydi bu dünya’ya misafir insanlara niyetimiz? Bizden bir şey olamadıysa da nedenini çoktan bildik: tanrıya kul, insana köleyiz! Bizden bir şey olmayacağı zaten başından belliydi. Bu kafayla mümkün değil! Ama biz insanlara sevmesini öğretmeye devam edelim. Haa, yoksa tanrı da bir, kul da, değil mi?!

Aslında sana, senden ayrılmadan, yıllar süren birlikteliğimize takabilecek güzel bir ismi aramakla meşgul olduğumu ve ancak bulabildiğimi söylemek istemiştim. Ama son bir şey daha var: beni aldattığında değil, bana beni aldatacağını söylemediğinde bittiydi herşey! Sevgiler, Agathe.
 
Toplam blog
: 47
: 537
Kayıt tarihi
: 09.04.08
 
 

Freiburg Üniversitesi Nörolengüistik ve Felsefe bölümü mezunuyum. H..