- Kategori
- Kitap
Ağca Papa’yı Neden Vurdu?

Mesih Ağca ve Karnından Yaralayıp Yüreğinden Vurduğu Papası
13 Mayıs 1981’de, gazeteci Abdi İpekçi’nin katili Mehmet Ali Ağca, Papa’ya suikast girişiminde bulundu. Bu tertibin arkasında kimler olduğuna dair yıllardır yazılan onlarca senaryodan sonra nihayet olayın faili Mehmet Ali Ağca gerçekleri açıkladı!!! “Papa’yı Neden Vurdum?” adını verdiği ve “Bin Yılın Kitabı” olarak tanımladığı edebi şaheserinde(!) her şeyi gün yüzüne çıkardı!!!
“Bin Yılın Kitabı” tanımı Ağca’nın aslında ne kadar engin bir mizah anlayışına(!) ve tevazua(!) sahip olduğunun göstergesi. Bu kitapla birlikte kutsal kitapların sayısı beşe çıktı, demeye getirse de yazılanlar baştan sona, bir ilkokul çocuğunun bile daha iyisini kurabileceği basitlikte cümlelerden oluşmuş. Onlarca kez yapılan tekrarlar, bıktırıcı imla ve yazım hataları, hiç de inandırıcı olmayan öyküler, okurda daha başta kitabı kaldırıp atma isteği uyandırıyor ama belki de arada bir ipucu çıkar umuduyla insan kendini bu tepkiden alıkoyuyor.
Ağca, Papa suikastının arkasında ne Sovyetler Birliği, ne CIA ya da MOSSAD, ne de Türk ya da İtalyan mafyası olduğunu söylüyor. Suikast tamamen Vatikan’ın işiymiş. Peki sebebi?...
Kitabın bir milyondan fazla satacağını düşünen Mesih Ağca buna rağmen tedbiri elden bırakmamış ve ilk baskıyı 25 bin adet yapmış. Yazımda gösteremediği özeni kapağa fazlasıyla vermiş. İlk tasarım kapaklara bakmış, beğenmemiş:
“Ne biçim bir kapak bu!” diye çıkışmış. “Katil gibi çizmişsiniz beni!”
Ne kadar satıldı, bilgim yok. Bu kitabı okuyacak benim gibi 25 bin salak çıkar mı, tahmin edemiyorum.
Ağca, kitabını üçüncü tekil şahıs anlatımıyla kaleme almış. Mesela bir cümle: “Ağca haziran 1979’da siyasi bir suikast suçlamasıyla tutuklandı…”
Tanımlamaya bakar mısınız! Siyasi bir suikast! Kimin vurulduğu, hatta vurulup vurulmadığı belli bile değil! Besbelli önemsiz bir kişi!
İlerleyen sayfalarda vurulan şahsın kimliğine ilişkin bazı ipuçları ele geçirmiş olmalı: “1979 yılında Türkiye’de Abdi İpekçi isimli şahıs vurulmuş. O zaman ülkücü milliyetçi geçinen bazı şahıslar bu Abdi İpekçi’yi Yunan casusu olduğu gerekçesi ile infaz etmişler.”
Ağca hızını alamaz ve katili ele verir: “İpekçi’yi infaz ettiğini ülkücü Oral Çelik itiraf etmiştir.”
Demesi o ki, Ağca’nın bu işle uzak yakın ilgisi yok. En fazla bir beddua etmiş olabilir, ya da basit bir nazar! Beddua eden bir Mesih olunca, etkisi kurşun gibi ağır oluyor pek tabii.
Ağca her konuda çok mütevazidir!!! Mesela yoldaşlarını tanımlaması ilginç: “Oral Çelik, Ağca’nın çantasını taşıyan bir arkadaşıdır.”
Ya da başka bir yerde: “Ağca, din ve vicdan özgürlüklerine saygılı bir insandı.” der.
Masum ve saf olduğuna o kadar inanır ki, bunu sıklıkla dile getirir: “Tamamen masum olan kutsallar kutsalı Ağca…” der bir cümlesinde.
Onu karalayanlar hep o kötü insanlardır. “Türkiye’de bazı çevreler masum Ağca’ya karşı kin ve nefret kusmaya devam ediyordu. Bunlar genellikle Pol Pot ve Stalin gibi satanist canavarlara kulluk eden komünist Türklerdi.” diye açıklar.
Ağca’nın alçakgönüllülüğü gerçekten dillere destandır. Başlı başına şu cümle bile ne kadar mütevazı olduğunun kanıtıdır: “Ağca, Harvard, Oxford, Princeton üniversitelerinin rektörlerine, profesörlerine sosyal ve insani bilimler dersleri verebilecek kadar bilgiye, tecrübeye, zihinsel güce ve psikolojik dengeye sahip bir insandı.”
Ağca, en az kendisi kadar masum birisiyle de tanışır. Abdullah Çatlı’dır bu. Yedi TİP’li öğrenciyi öldürmüştür ama onlar da hak etmişlerdir bunu. MHP genel merkezini basacaklarını ve ülkücülerin kalabalık toplantılarına silah ve bombayla saldırarak yüzlerce kişiyi öldürmeyi planladıklarını rüyasında görmüştür Çatlı. Öldürmesin de ne yapsın!
Ağca çok da prensip sahibi bir insandır. Suç ortakları Çatlı ve Oral Çelik, kendileri için Türkiye’de her şeyin bittiğini ve Avrupa’da bir mafya örgütü kurmak istediklerini belirttiklerinde onlara yüz vermez çünkü bu onun için “ilkellikti” ve buna “tahammül edemezdi.”
Gelelim Papa suikastının sebebine…
13 Mayıs 1917’de Portekiz'in Fatima kasabasında üç köylü çocuk Meryem Ana'yı gördüklerini iddia eder. Meryem Ana onlara üç sır vermiştir.
Birinci sır, kıyamet gününde günahkârların cehenneme, kendisine inanarak ibadet edenlerin ise cennete alınacağıdır.
İkinci sır, Papa'ya suikast düzenleneceğidir...
Üçüncü sır, dünya barışının ancak Sovyetler Birliği'nin çöküşü ve Rus milletinin yeniden Katolikliğe dönüşü ile sağlanacağıdır. Bu da ancak suikasttan sonra gerçek olacaktır.
Birinci sır aslında sır değil, kutsal kitapların tamamında var. Üçüncü sır, yani SSCB’nin çökmesi ise ikinci sırra, yani Papa’ya suikasta bağlı.
Vatikan bakar ki, Papa’ya kimsenin suikast filan yapacağı yok… Bu durumda Sovyetler de çökmeyecek. O halde hemen bir manipülasyon yapılarak tarihe müdahale edilmelidir.
Michele adında bir İtalyan’a Fatima’nın mucizesini gerçekleştirme görevi verilir. Ağca’ya göre Michele bilgili, görgülü, karıncaezmez, kibar ve dünya tatlısı bir adamdır. Bu kibar ve hümanist adam Papa’ya suikast yapılmasını rica eder. Ancak her şey usulüne uygun olmalı, Fatima mucizesi çuvallamamalıdır. Bundan dolayı Ağca’dan Papa’ya ateş ederken çok dikkatli olmasını ve onu sadece yaralamasını istirham eder. Tam Ağcalık bir iş!
O da insan sevgisi ile doludur, kimseyi incitmemiştir. Madem Papayı yaralamak insanlığı komünist tahakkümden kurtaracaktır, içi kan ağlayarak bu misyonu üstlenir.
Sonunda Papa vurulur ve Fatima’nın mucizesi gerçek olur. Sovyetlerin çökmesiyle de mucize tamamlanır. Böylece Mesih Ağca, Spiderman ve Superman’den sonra tek başına dünyanın kaderini değiştirir.
Özetle Papa suikastı Vatikan’ın planıdır ve öyle kötü bir amaç taşımamaktadır. Papa vurulunca dünya komünizm belasından kurtulmuştur. Bu uğurda değil bir papa; dünyanın tüm kardinalleri, papazları ve keşişleri feda olsun!
Ağca kitabının sonunda insanoğluna bir de müjde(!) verir: 30 Aralık 2099 yılında dünyada tek insan sağ kalmayacaktır.
İçiniz cız etti değil mi? Diyelim kırk yaşındasınız, 120 yaşınıza gelince, daha gençliğinize bile doyamadan kara toprağa gireceksiniz. Yok, yanlış oldu, bu defa kara toprağa girmek yok, kanatlanıp mavi gökyüzüne uçacaksınız.
Velhasıl bir mizah kitabı okumak istiyorsanız, Ağca’nın kitabı biçilmiş kaftan. Okuyun, gülün, eğlenin… Mizah biraz kara ama idare edeceksiniz. Farkında mısınız, size de bir şey beğendiremiyoruz…
Kitapta çok ilginç bir öykü de var. Bunu başka yerde de okuduğumdan, Ağca’nın uydurması olmadığına garanti veririm. Amerikalı senatör Erni Chambers Tanrı’yı mahkemeye vererek, dünyadaki tüm felaketlerin sorumlusu olarak yargılanmasını istedi. Amerikan mahkemesi ise daha ilk duruşmada davayı reddetti. Sebebini tahmin edin. Valla bravo! Sizden korkulur, ilk seferde bildiniz. Mahkeme davayı reddetti çünkü sanığın adresi bulunamamıştır.
Amerikan usulü Temel fıkrası!