- Kategori
- İlişkiler
Ağır hasret vakası

Bugün özlemlerin gecesi olsun mu?
Bu geceyi ben ve benim gibiler için bir özlem gecesi olarak ilan ediyorum ve kendi yalnızlığımla yüzleştiğim klasik zamanlardan biri olsun istiyorum bu Şubat ayının son gecesi.
Özlenen her şeye ve herkese dair bir yazı bu. Öyle bir şahsa ya da geçmiş zamana ya da çocukluğunuza, herkese, her şeye dair bir özlem bu, etrafımı saran bir hasretten bahsediyorum.
Ucundan kıyısından başlasam diyorum artık yazıya ve ilk cümlem şu oluyor:
‘Mesela özlemek öyle garip bir şey ki… ‘
Bazen birdenbire öyle bir anda durup dururken çalan bir şarkı, belki bir şiir, bir koku, bir hasret duygusu, bir fotoğraf alır sizi sarıp sarmalar. Farklı bir zamana taşır. İçinizdeki hasret duygusu ile kendinizi avutacak şeylere sarılırsınız benim gibi, biliyorum. Farklı bir his bu, geçiş dönemi iklimleri gibi. Ne soğuk, ne sıcak. Üşümek ve sonra ısınmak gibi. Ve birdenbire göğsünüzün tam ortasında hala sızlayan bir kalbiniz olduğunu hatırlarsınız. Ve gün boyu devam eder bu hasret. Aslında koskoca bir ömre yayılan bir hasretin sancısı, gündelik yaşamda koşturmacanın içinde, kalbinizi oyalamaktan başla bir şey değildir bu yaşanılan. Hayat aynı şekilde devam ediyor. Her şey yine aynı şekilde oluyor. Rüzgâr esiyor, yağmur yağıyor; bazen güneş doğuyor, çiçekler açıyor. Özlemden kimse ölmez derler ama ben ölüyorum.
Ve siz aslında bazı zamanlarda unuttum dediğiniz her şeyi aslında tam olarak unutamadığınızı hatırlarsınız değil mi? Oysa sadece artık hasretiniz boyut değiştirmiştir. Hala gizli gizli özlersiniz, bazen çocukluğunuzu, bazen bir ihanetten arda kalan bir sevdayı. Herkese, çevrenizdekilere, ona, en çok da kendinize yalan söyler durursunuz ben unuttum diye. Aslında çoğu zaman kocaman bir yalandır bu. Hiçbir şeyi unutmadınız biliyorum benim gibi! Gidenleri, kalanları, gülüşleri… Sadece zamanı oyaladınız.
Ve artık kaderin şifresi sizin için dönülmez bir ufukta durmaktadır. İçinizdeki öfke bazen geçse de hasretiniz hiçbir zaman geçmiyor değil mi? Yeni aşklara yelken açsanız bile o hayatınızın en- derininde bir yerde duruyor. Belki de hep duracak bilemiyorsunuz, belki de ömür boyu kurşun yarası gibi içinizde kalacak bunu sizde benim kadar iyi biliyorsunuz değil mi? Ve biliyorum bu bazen sizi korkutsa da, yalnızlığa mahkûm etse de yine de tam anlamıyla kızamıyorsunuz değil mi gidenlere?
İnsan hayatta tutunacak bir dal ararken, belki de hayat denilen o uçurumdan aşağı düşerken ellerinizden tutmayıp kaçıp giden, duygularınızdan kaçarak uzaklaşan, geride bırakamaya cesaret edemediğiniz birçok şey, çocukluğunuz gibi, gençliğiniz gibi, bir insanı özlemek gibi, bitmeyen bir cümle gibi, yarım kalan bir film gibi, yazılamayan bir roman gibi, bestelenemeyen bir şarkı gibi bir insanın başına gelebilecek belki de en kötü şeylerden biri. Çünkü artık sizde birçok insanın başına gelen aynı şeyle tanışıp, böyle bir kadere terk edildiniz! Belki de birinin hasretinde esaretinizin bedelini ödüyorsunuz? Biliyorum yine birçoğunuz yaşadınız bu duyguları. Hasret bir insanı santim santim nasıl çürütür, kanserli hücre gibi nasıl çoğalır insanın vücudunda çok iyi biliyorum.
Bir şeye duyduğunuz hasret tam olarak belki de böyle bir şeydi. “Ne doyarım, ne kanarım ben sana dilberim” şarkısı gibi. Acı gelip yüreğinize otursa bile, yine de güzeldi be diyebilmek miydi acaba? İnsan bazen yaşadığı acıları bile mi özler? Yaşadığı tüm o duyguları. Uçurumun kenarında gezinirken hayata selam durmayı bile mi özlermiş? Neydi şimdi bu?
Evet. Benimde zaman zaman aklıma düşüyor tüm bu sorular? Çünkü bende dünyadaki herhangi insandan biriyim. Çünkü ben de sizden biriyim. Her şeyden önce insanım. Hasrette insana özgü bir durum değil miydi?
Zamana yenik düşen bir hasret benimki de, yaralı bir asker gibi dolaşıyorum yine kentin ara sokaklarında, kurşun yüreğime işlemiş ağır vaka bir hasretle.
Kendimi bıraksam bir hastanenin acil girişine.
Özlem duygusu sardı her yanımı desem acil müdahale edin desem bana? Hasretten ölmek üzereyim desem. Ben her şeyi özlüyorum. Benden gidenleri bile özlüyorum desem. Kaybettiğim her şeyi. Oyun parkında kalan çocukluğumu? Evet, evet en çok çocukluğumu özlüyorum. Ve en çok küçükken inandığım o temiz, iyi insanları, merhameti olan bir dünyaya inandığım zamanları özlüyorum desem. Sandım ki ben iyi olursam herkes iyi olur diye düşündüğüm zamanları daha çok özlüyorum acil bana müdahale edin desem? Ne der acaba acil poliklinikler?
Bu sevda, bu hasret kalbime gömülü kalacak sanırım ve en acısı da benimle ömür boyu yaşayacak. Böyle bir hikâyeyi özlemeyi ben seçmedim tabi ki, bir sevda hikâyesinin veya bir özlemin saçma bir kahramanına dönüşmeyi de ben istemedim ama ben bu cümlelerle birlikte yepyeni bir hasrete dönüştüm.
Herkese ve her şeye duyulan bir hasret ile büyüyorum belki de…
Bu yazıyı okuduğunuza göre sizde benimle birlikte bu hasret zincirine takıldınız demek ki.
Hasret zinciri uzuyor, hasret büyüyor ve daha çok şeye hasret kalıyoruz.
Cennet Güvenç