Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

25 Ocak '11

 
Kategori
Öykü
 

Ah Muzaffer

Ah Muzaffer
 

Kadın duvara başını yasladı derin derin nefesler alıp vererek kendine gelmeye çalışıyordu. Mutfağa doğru yürüdü bir iki yudum su içti ve salona gelip koltuğa ilişti, kalp atışlarını duyuyordu sanki. Uzun süre düşündü, tek tek gözünün önünden geçiyordu, geçip giden kırık dökük yıllar. Of dedi offf ; Yani artık bu kadar heyecanı kaldıracak yaşta mıyım ben? Neden, neden bunca yıl sonra çıkageldin?Amacın ne? Ne yaparım ben şimdi ? Bu buluşma beni heyecandan öldürür. toparlanmalıyım, dedi ve hızla kalktı yerinden. Bu buluşma haberi, onu hem heyecanlandırdı, hem de hayret verecek derecede ona canlılık verdi. Tuvalet masasının önüne oturdu, saçını başını topladı, biraz yüzünü renklendirdi. Kendine her zaman çok yakıştırdığı siyah rengi tercih ederek bir giysi seçti, giyindi, sonra birden Muzaffer'in bir zamanlar ona aldığı inci kolye aklına geldi, senelerdir takmadığı kolyeyi kadife kutunun içinden çıkarıp boynuna taktı, aynada sağına , soluna bakındı, derin bir soluk aldı. Anahtarını ve çantasını aldı, kapıyı heyecandan titreyen ellerine hakim olmaya çalışarak kilitledi ve yola koyuldu. Neden diyordu neden bunca zaman sonra geldin bu şehre ? Geldin geldin de neden bana ulaştın? O ulaştı; ya ben; ben gitmek zorundamıyım? Demek ki bende gitmek, görmek istiyorum diye düşünerek merdivenleri hızla iniyordu; Ah diyordu ah, ben üzerinden geçen bunca yıl sonra bu güzelim aşkı, artık sadece kendimle yaşamayı öğrenmiştim. Sensiz de, seninle olabilmeyi başarmıştım, kendime bir hayat kurmuştum , diyordu. Yaşadığı onca meşakkatli aşkın ve sonunda uğradığı hüsranın ona neler kattıığını ve ruhsal açıdan ne kadar geliştirdiğini düşünerek; gelen telgrafı çantadan çıkardı yeniden göz gezdirdi:  

11/1/2011 saat 11 .00  

"Her zamanki yerde bekliyorum seni, soru sorma, telaşlanma ve mümkünse gel ."  

Gidiyordu işte telaşlanmadığını, sakin olduğunu sanarak, oysa oldukça heyecanlı ve kalıbına sığmaz durumdaydı. Kimbilir belki de kesin dönüş yapmıştı Muzaffer Avusturalya'dan. Beki de dönmeyecekti bir daha. Dönse de, ne hayaller kurmaktayım ben canım, bizim yollarımız çoktan ayrıldı hem o evli barklı, başkasına ait bir adam .Şimdi ne yaparım ben? Otomobil uçuyordu sanki. Rampadan aşağı inerken camı açtı, denizin kokusunu hissetmek istiyor, derin derin nefesler alıp veriyordu. Saate baktı, acele etmemeliyim daha vakit var diye düşünerek, yola devam etti ve sakin olmaya çalıştı. Muzaffer yaşlandı mı acaba ?Yok yok sanmam yine aynıdır. Ne konuşacağız bunca yıl sonra bana ne diyecek?Kafamı karıştırmasına izin vermeyeceğim, diye düşünmekteyken, yanından hızla giden araçlara da kendince küfürler yağdırıyordu Neriman. Bu ne ulan bu ? Nereye ne yetiştiriyorsunuz ? Kaz kafalı herifler ecellerine susamış bunlar.  

Yol oldukça kalabalıktı, Neyse az kaldı diye düşünerek köşeyi döndü, yavaş yavaş. Neriman'ın dönmesiyle arkadan korkunç bir fren sesi duyuldu. Neriman, sanırım ucuz kurtulduk, bugün trafiktekiler çıldırmış olmalı diye, kalabalık yol trafiğinden çıktığına şükrederek, Güneş Kafe'nin önüne doğru yanaştı, uygun bir yer bulup arabayı park etti. Ben uğramayalı bu kafe ne kadar değişikliğe uğramış diye sağına soluna göz gezdirdi şaşkınlıkla.  

Arabadan inerken kalbi yerinden çıkacaktı , gelmiştir içeridedir, her zaman, o benden önce gelirdi buluşmalarımıza diyerek içeriye daldı, bakınmaya başladı. Yoktu görünürlerde Muzaffer. Neriman bir köşeye oturdu ve kendine bir sade kahve söyleyerek beklemeye koyuldu. Dışarıda bir kalabalık peyda oldu, gelen gidende bir telaş... Sessiz kimseyi huzursuz etmeden girip çıkıyorladı kafe çalışanları. İnsanlar birbirlerinin gözlerine endişeyle bakıyor, dışarı çıkıp gelenlerin yüz ifadeleri değişiyordu. Neriman etrafta olup bitenlerin farkında bile değildi. İçinde huzur, mutluluk, telaş, ve heyecanla kahvesini yudumlarken, hadi gel artık, gel gel de bitsin şu heyecanım diye söyleniyordu. içinden. Dışarıdaki kalabalık çoğaldı ama Neriman ne bu kalabalıkla ne de başka insanların neler yaptıklarıyla ilgilenecek ruh durumunda değildi, yolcusunu bekliyordu o; umutla , sevgiyle aşkla , kızgınlıkla ve de merakla... Ona neler diyebileceğini düşünüyor, nasıl özlediğini farkediyor, gelme vakti yaklaştıkça heyecanının daha da arttığını hissederek telaşlanıyordu. Çevresinde olup bitenler onu hiç ilgilendirmiyor sadece kapıdan her gelene, Muzaffer mi diye bakıyordu.  

Dışarıdaki kalabalık öyle çoğaldı ki, birkaç da polis gelmişti, telsiz sesleri geliyordu, polislerin biri kalabalığı dağıtmaya çalışıyor diğeri telsizle merkeze durum bildiriyordu": Muzaffer Coşkuner, Muzaffer Coşkuner. Kazayı yapan sürücü olay yerinde hayatını kaybetmiş. tamam.."  

Kafenin kapısından içeri giren garson, bir müşterinin sorusunu cevaplıyordu: Çok kötü çok kötü, şöfor kolutuğunun yanında kocaman bir buket çiçek üzerinde kocaman yazılarla yazılmış bir not vardı NERİMAN SENİ ÇOK SEVİYORUM yazıyordu çok etkilendim be abi sol tarafı gitmiş, arabanın, sağ tarafta hiç bir şey yok, dedim ya çiçek buketi bile yerindeydi , sanırım bir buluşma gerçekleşekti ama olmadı abi olmadı adam ölmüş ...  

 
Toplam blog
: 584
: 424
Kayıt tarihi
: 09.03.08
 
 

Sıradan bir yaşantım var.  Gezegeni, insanları, hayvanları seviyorum. Renklere aşığım. Okuyorum, ..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara