- Kategori
- Psikoloji
Akıl Tutulması

Kupkuru bir kış sabahıydı. Düşlerin ve yıldızların olmadığı karanlık bir gecede, kollarının arasında kokusunu soluyarak sonsuza kadar uyumak istediği kadının koynunda, dehşet içinde uyandı.
Ter içindeydi. Raptiyelerle tutturduğu çift katlı kara perdeler hiç bir işe yaramamış, gündüz, hükümranlığını yattığı odanın içinde ağır ağır kurmaya başlamıştı.
Avcılar tarafından köşeye sıkıştırılmış yabani bir hayvana benziyordu. Sadece ürkebiliyordu. Akıbeti gözünde büyüdükçe büyüyor, kendi varlığının altında bir böcek gibi eziliyordu.
Deliliğinin bilincindeydi. Bu yüzden, bir deliden daha fazla acı çekiyordu. Gece boyunca pencerenin önünde uykuyu beklerken seyrettiği fırtına dinmişti. Rüzgârın denize yaptığının aynısını ruhuna yapan bir acı vardı içinde.
Yatağın içinde kıvrıldı. Uykuyla uyanıklık arasında geçen belirsiz bir zamanın ardından, sessizce yataktan çıkıp, gücü yalnızca yıldızlarla sokak lambalarına yeten perdeye sessizce yaklaştı. Işığı sızdırmasın diye özel bir kumaştan kumarhaneler için üretilmiş olan bu perde, kumar tutkusu yüzünden her şeyini yitiren bir arkadaşının hediyesiydi.
Perdeyi araladığında gözlerini kamaştıran güneşe gülümsedi, bir an için bile olsa. Her şeye rağmen deniz ve güneş birbirlerine çok yakışıyorlardı. Üstelik deniz onun ilk aşkıydı. Bu hale nasıl düştüğünü kendisi de bilmiyordu.
Biraz olsun açılmıştı. Bir sigara yaktı. Canan uyuyordu. Onu uyurken seyretmeyi severdi. Masumiyetine inandığı yegâne insandı O. Teninin kokusuna sevdalı olduğu kadındı.