- Kategori
- Psikoloji
Aklin özgürlüğü ve zihnin öğretilmiş çaresizliği!

KARTAL
Aklın özgür gücü onun özgürlük dışında her hangi bir şeyi algılama, ögrenme yada yapmayı bilmemenin bilme gücüdür. O öyle bir bilme durumudur ki, akıldan başka bir şey bilmez. Kendi doğasından başka ona bir şey ögretmek olası değildir. Bu tıpkı bir taşa yukarı sıçramasının, ya da suya geriye dönülemeyeceğinin ögretilemeyecegi gerçeği gibidir. O sadece bildiğini ve bilmediğini, bildiğini bilir. Onun özgürlügünün özü onun ölümsüz doğasında yatar. O hiçbir şekilde zarar verilemeyeceğini, tutulamayacağını, maniple edilemeyeceğinin özgür bilincidir O geçmişin kalıntılarından ve geleceğin kehanetlerinden tamamen bağımsız, şimdinin gücüyle iş görür. Ögrenmek, alışkanlık, taklit, koşullanma, benzerlik, duygu, akla ait kavramlar değildir. Onun en özgür yanı bütün bunları ögrenmemesini ögrenmis olan bilinç olmasıdır.
O ne herhangi bir başta ne de herhangi bir yaşta ne de her hangi bir cinstedir. O hiçbir yerde değildir. O hiçbir yerde olmadığı için her yerdedir.O, anne, baba, akraba, dil, din ırk nedir bilmez. O herhangi bir şeye bağlanmaz. O hiçbir formda değildir ama kendisini istediği her formda yaratabilir. Ona hiçbir şey düşündüremezsiniz ama o istediğiherşeyi düşünür. Onu asla sınırlandıramazsınız ama o var olan her şeye kendi evreninde mükemmel sınır çizer. O, mutlu yada mutsuz değildir ama bunlardan istediği kadarını yaratır. O hastalık yada sağlık değildir ama istediğinizi istediğiniz kadar size verebilir. O zengin yada fakir değildir ama istediği kadar zengin yada fakir olabilir. O delirmek nedir bilmez ama onunla istediğiniz kadar delirebilirsiniz. Zaten iyi haber şudur ki, onsuz delirmeniz mümkün değildir.
O, hiçbir şeyi, hiçbir koşulu dinlemez ama kendisini istediği durumda istediği dinletir ve istediği koşulda yaratır. O, hiçbir zaman ve mekana tabi değildir ama o bütün zaman ve mekanları istediği koşulda kullanır. Siz aklı, asla düşündüremezsiniz ama onun nasıl düşüneceğini de asla bilemezsiniz.
O, hiçbir çaresizligi ögrenmez ama bütün ögretilimis çaresizlikleri, ögrenmeme gücünü ögretir. Onu çagirmak bir soru, onunla karşilaşmak sevinç, onunla tanışmak bir başlangıç (sihir), onunla konuşmak bir süreç, onunla yürümek bir serüven ,onunla yaşamak sevgidir.
Onu bilmek onun gibi yaşamaktır. Onu bilmek onun gibi olmayan hiçbir şeyi bilmemektir ki, bu ögretilmis çaresizligin sonudur. Onu bilmek kendini bilmektir, kendini bilmek kendin olmayanı bilmektir, kendin olmayanı bilmek, kendin olmayanın kendin olmamasını bilmektir, kendin olmayanın kendin olmamasını bilmek,kendin olmayanın kendisi olmasını bilmektir ve bu kendin ve kendin olmayanın özgürlügüdür. Kendin ve kendin olmayandan ayıran kendin bilincindir ki, bu kim olduğunu bilen varlığın bilincidir. Kim olduğunu bilen varlığın bilinci aynı zamanda kim ve ne olmadığını da bilen varlığın bilincidir.İşte! Bu, kim olduğunu bilmek gerçekte kim olmadığını bilmektir. Kim olduğunu bilen varlık kendisini kalıtımsal, kalıtsal, kültürel bütün kabuklardan sıyırmıştır (onlar ondan ayrılmıştır)
Ögretilmis çaresizlik, kendi ögretebilme düzeyine inmiş ve kişi kim olduğunu bilmenin bilinciyle ögretilmis çaresizligin üzerinde özgürlesmistir.(kölelik böyle sona erdi)
İnsanlık tarihinde ögretilmis çaresizlik insan tarafından ilk önce hayvanlara uygulandı ve insan hayvana ögretilmis çaresizligi ögreterek onu evcilleştirdi. Hayvan yine hayvandı ama o artık bazı şeyleri yapmayan hayvandı. Koyuna kaçmaması ,köpeğe sahibine saldırmaması ögretilmisti. Onlar artık sadık hizmetkarlardı. Sonra insan, bazı hayvanlar üzerinde başarıyla denediği bu yöntemi kendi türü üzerinde de denemeye karar verdi ve ögretilmis çeresizlik ögrettigi hayvanlarına ve kendine hizmetkarlık görevini kusursuz yürütecek köleliği yaratı. Evet bazı köleler köpekten daha sadık koyundan dah uysaldı çünkü ögrenmeye en yatkın varlık insandı. Bu deney onun üzeründe % de % başarılı olmuştu öyleki çogu zaman köleler kendilerini özgürlestürmek isteyenlere karşi sahiplerini savunmuş ve kendi özgürlükleri için savaşanları ögrendikleri ögretilmis çaresizlikleri, ile öldürmüslerdir.
Peki görünüş olarak sizin gibi hatta bazen kas gücü açısından sizden daha güçlü olan insanların hayvanlar gibi hareket etmesinin sebebi nedir? Dilinde kilit olmayan bir insan neden kendi gerçeğini söylemez! kolunda zincir olmayan bir insan zulme karşi neden el kaldırmaz! Ayağında pranga olmayan bir insan neden kendi serüvenine doğru koşmaz! Gözünde bağ olmayan bir insan neden önünü göremez! Beyninde kelepçe olmayan bir insan neden varlığı üzerine düşünmez!
Ögretilmis çaresizlik öyle birşeydir ki, insanın zihninde öyle gerçek dışı durumlar yaratılırki bu beynin her hücresi bunu dünyadaki en büyük kilit, en uzun zincir, en sağlam pranga, gözünün üstündeki en kalın perde ve önündeki her engeli dünyada aşilması gereken en büyük dağ, delinmesi gereken en sağlam kaya olarak algılar ve kendisini bir hiç sayar . Burada dışardaki dünya güçlendikçe, güçlenmiş kişinin kendi zihinsel yanılgısı başkasının egosal gerçeğinin sadık hizmetkarı olmuştur. Kendisine çizilen bu tuzak dışında atılacak her adım daha büyük bir tuzağa düşmesine neden olacaktır. Onun güvenlik ve var oluş sınırları düşürüldüğü bu tuzaktır.o bu tuzak içinde yaşadığına şükretmelidir. Onu yaşam hakkı verilen bu tuzağa düşürmeseydiler, kim bilir dışarıda hangi ölümcül tuzaklara düşecekti.
Bu tuzaktan kurtulmanın tek yolu, bu tuzaktan kurtulmamaya çalismaktir şeklinde ögretilmistir. Kişinin hayatta kalması, ögretilmis çaresizligi en iyi şekilde başkalarına da ögretmesidir, bir sonraki ders budur. İşe çocuklarindan, yakınlarından, mahiyetinden başlamalıdır. Bunu din, kültür, ırk, benzerlik yada başka sosyal inanışlar üzerinden yapmak bunun en etkili yoludur. Burada kan bağı bu çaresizligin temel taşiyıcı taşlarından biridir. Herkes kendisinden olana benzemeli ve kendisinden olacak olanı kendisine benzetmelidir. Böylece fakirlik, hastalık, delilik, çaresizlik, acı, ızdırap, kendi benzerleri vasıtasıyla kendi benzerlerine aktarılmalı ve onlara benzemeyenlere bulaşma riski ortadan kalkacaktır. İşte! ögretilmis çaresizligin kaynağı ve altındaki dinamik budur. Bu, orta çagdaki papazdan tutun din alanındaki her türlü yobazlığın ve kurnazlığında kaynağıdır. Böylece hep birbirine benzeyen ama asla kendilerine benzemeyen ve birbirlerine benzeyen kaderlerinin ağır kahrını taşiyarak her benzer kendi benzerinin kurbanı olacak ve onlar da buna kurbanların bayramı diyeceklerdi ve kimse bu konuda söz söyleyemeyecekti ta ki, ögretilmis çaresizligin üstünde ki aklın özgür gücü idrak edilene kadar.
(m.ali şirin terih öğrt)