- Kategori
- Öykü
Akşam güneşi
...
Dağların ardından batan güneşi seyrediyordu. Bir sarımtırak hale bürünüyordu gökyüzü. Karşısında oturup, düşünüyordu. Geçen koskoca yılları, geçen eski çocukluk anılarını… Bir bir gözlerinin önüne, geçmişten sayfalar açılıyordu. Yüzünde bir ara tebessüm açıyorken, bir ara da yanaklarına çise çise gözyaşları dökülüyordu. Mutluluklarını, acılarını avuçlarının içerisine düşürmeye çalışıyordu. Öylece bakıyordu.
Derin düşüncelere dalıyordu. Sabah çayından artan elindeki simidini, küçük parçalara bölerek yiyordu. Zor yutkunuyordu. Ara ara derinden bir ah çekip, kafasını şöyle bir kaldırıp, gökyüzüne bakıyordu. Sanki kaybettiği bir canı görmek istercesine, özlercesine…
Saatine bakıyordu. Akşam ezanı okunuyordu. Kulak kesilip, ilâhi huzura doyuyordu. Ezan bitince cebinden küçük teybini çıkarıyordu. Her akşam olduğu gibi yine aynı şarkıyı dinliyordu. Teypte Orhan Gencebay’ın “Akşam Güneşi” adlı şarkısı, etrafa küçük tınılar şeklinde yayılıyordu. Duyduğum sözler” Batarken ufuktan bir akşam güneşi, bırakıp gitmiştin beni sen sevgilim, yıllar yılı oldu hala dönmedin geri, ne olur ne olur ne olur dön bana” diye devam ediyordu. Şimdi anlamıştım bu temiz giyimli, dilenci adamın halini.
Akşam güneşine saklanan bir derin yalnızlık…