- Kategori
- Kültür - Sanat
Akün, 33 Varyasyon, Diabelli, Beethoven, ALS ve İlişkiler…

Alıntı
Ankara ‘nın en güzel yanlarından biridir soğuk kış akşamlarında sinema yada tiyatro izleme keyfini yaşamak…
Böyle soğuk bir akşamda genç arkadaşımın, daha doğrusu hayatıma sonradan giren ve katıldığı için de hep mutlu olduğum arkadaşımın kızının, bizim için aldığı tiyatro biletiyle Akün sahnesinde buluveriyoruz kendimizi. Tabi öncesinde kısa ama doyurucu sohbetimizi yapmayı ihmal etmiyoruz.
Ama bir burukluk kaplıyor içimizi, çünkü Akün ve Şinasi sahnesinin (Ankaralılar bilirler) yer aldığı binanın satılacağını bir kez daha duyup üzülüyoruz..Her yıl 300’ü aşan oyunu ortalama iki milyon izleyiciyle buluşturan sahneler… Ankaralıların anılarında yer etmiş sanat mekânları…
*
“33 varyasyon” isimli oyunu izlemek için yerimizi bulup oturuyoruz, en önde ve ortadayız. Hayatın ufak mutluluklarından birini daha yaşıyorum.Ve sahnenin farklılığını oyun başlamadan görüyorum.İki katlı bir sahne var önümüzde. Her bir kat 5-6 bölmeden oluşuyor. Oyun başlayınca ise farklı bir dekora ve sahne düzenlemesine sahip oyunun farklı keyfini anlıyorum.
Bölmeler sürgülü kapaklarla açılıp kapanabiliyor. Her bir bölme farklı zamanı yansıtıyor. Üst katlar 1800 yılları, alt kat ise günümüzü anlatmak için tasarlanmış.
Oyun iki farklı zamanda geçiyor. 1800'lü yıllarda Anton Diabelli isimli bir müzik yayımcısı kısa bir vals yazarak o zamanın ünlü bestecilerinden bu valsin varyasyonlarını yazmalarını ister.
Beethoven, maddi sıkıntıların da etkisiyle, başta reddettiği talebi kabul ederek 1 yerine 6-7 varyasyon yazmaya karar verir. Ancak bu işe girişince Diabelli'nin bu kısa valsi bir saplantıya dönüşür ve yıllarını harcayarak tam 33 tane varyasyon yazar.
Beethoven’nı tanıyoruz bu süreçte. Bu varyasyonları yazarken yaşadıklarına, büründüğü ruh hallerine, aksiliğine, huysuzluğuna, çılgınlığına, otoriteyi hor görmesine tanık oluyoruz yazdığı varyasyonları dinlerken.
*
Günümüzde ise bir Müzikolog olan Katherine, Beethoven gibi başarılı bir bestecinin bu valsi neden bu kadar önemsediğini, neler düşündüğünü, neler hissettiğini, neyi kanıtlamak istediğini bulmaya çalışmaktadır.
Hatta bunun için ALS hastalığının ilerlemesine aldırmadan Bonn'a gidip özel izinlerle erişebildiği kütüphane arşivlerini inceleme fırsatından vazgeçmez.Ve kızının itirazlarına aldırmadan gider.
Beethoven'in Diabelli valsine olan saplantısı gibi, Kathrine’de de bu gizemi çözmek saplantı haline gelir.
Ve bu süreçte Katherine’nin kızıyla olan ilişkileri çok çarpıcı bir şekilde yansır izleyenlere…
*
İki buçuk saatlik bir oyun su gibi akıp gidiyor. Bitiminde oyuncular haklı alkışlarını alırken biz düşüncelerimizle baş başa kalıyoruz.
*
Hangimiz ölümcül bir hastalıkla karşı karşıya kaldığımızda ulaşmak istediğimiz hedeflerimize devam edebiliriz?
Hangimiz herkesin sıradan bulduğu ufacık bir şeyi yıllarca uğraşıp sıra dışı bir hale getirebiliriz?
*
Oyunda, ilişkilere ait bence en çarpıcı söz: Arşivde görev yapan ve Katherine’ye yardımcı olan Gertrude; "Belli ki kızın senin için sıradan bir valsten öteye geçememiş." Demesi.
Galiba ilişkilerimizde de en güzel şey, sıradan bir valsden öteye geçebiliyor olmak..
*
Ve ruhumuzdaki tatlı bir huzur ve sıcaklıkla, Ankara’nın soğuğunu hissetmeden eve dönerken bir daha aynı yerde oyun izleyemeyecek olmanın burukluğu bizi bırakmıyor.
*
Şubat 2013/ Kurşun