Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

13 Haziran '10

 
Kategori
Öykü
 

Al birini vur ötekine

Al birini vur ötekine
 

Heyecanın şiddete dönüştüğü an.


Futbol topuyla ilk tanışmam ilkokula başladığım sıralarda olmuştur. Futbol topu dediğime bakmayın; mahalle bakkalında satılan naylon toplardan bahsediyorum. İlk zamanlar sadece ders aralarında koşardık o büyülü oyuncağın peşinden. İlerleyen zamanlarda hayatımın her anında vardı futbol.

Gecekondu mahallesinde yaşıyorduk. Etrafımızdaki boş arsalar naylon topumuzla dünyanın en güzel statlarına dönüşüyordu. Tabi bizler de dünyanın en ünlü futbolcularına. Ben genelde Maradona olmayı tercih ediyordum. Aslında herkes Maradona oluyordu topu ayağına aldığında. Çünkü top ayağımızdayken bir taraftan da spikeri canlandırıyor ve ne kadar güzel çalımlar attığımızı anlatıyorduk tüm dünyaya. Kale direklerimiz, üst üste koyduğumuz taşlardan oluşuyordu. Hep birlikte hücum yapıp hep birlikte topu almak için mücadele ediyorduk. Çünkü biliyorduk ki topu ayağımıza aldığımızda, sahne ışıkları sadece bizim için yanacaktı. Dünyada kimsenin umursamayacağı bir mahalle köşesindeydik ama dünyanın bizi izlediğini hayal ederek çok mutlu oluyorduk.

Kahvenin camından izlerdik yayınlanan maçları. Yukarıda metal bir kutu içine yerleştirilmişti. Çalışmadığı zamanlarda metal kutu kapanıp kilitlenirdi. Camın dışında ayakta duruyorsam naylon topum koltuğumun altında dururdu. Bazen ise tabure yerine kullanırdım topumu. Yıllar boyunca benimle gezdi sanmayın. Ömrü en fazla 2 hafta olurdu o topların. Arsanın etrafına çekilen dikenli tellerde patlardı çoğu. Şanslı olanlar yavaş yavaş havasını kaybedip emekliye ayrılırlardı. Mahalle bakkalına kocaman fileler içinde gelirdi toplar. Çok ucuzdular. Bizim gibi fakir aileler için bile ucuzdular. Nasıl koktuklarını hala hatırlarım.

İnsanlar büyüdükçe gerçekleri daha kolay kabulleniyorlar ve hayatlarını bu gerçeklere göre şekillendiriyorlar. Bizim mahalleden kimse ünlü bir futbolcu olamadı ama birçoğumuz iyi birer taraftar olduk. Küçükken, takım tutma olayının ciddiyetini kavrayamamıştım; babadan oğla geçen bir özellik gibiydi. Yaşım ilerleyip, kahvelerde maç izlemeye başladığımda, kendini bir takımla özdeşleştirmenin ne demek olduğunu çok iyi anladım. Onlarla ağlayıp onlarla gülmek, kimliğinin bir parçası yapmak ve hayatını tuttuğun takıma uygun olarak şekillendirmekti bir takımı tutmak. Babamdan aldığım taraftarlık kimliği Fenerbahçe’liliktir. Harçlıklarımı biriktirip gittiğim ilk maç Fenerbahçe – Galatasaray maçıdır. Maç berabere bitmişti ama benim taraftar kimliğimi daha da pekiştirmişti. Çünkü artık yağan yağmurda birlikte ıslanıyor, beraber şarkılar söylüyor, tek vücut gibi davranıyorduk. Binlerce insan 90 dakika sonunda kazanıyorduk; Fenerbahçe kazandığında. Hayatın bir çok sınavından başarısız olarak çıksak bile en önemli arenada ispatlıyorduk gücümüzü. Kaybettiğimizde yıkılıyor, hayata dair aldığımız tüm yenilgilerden daha çok üzülüyorduk. Çoğumuz işsiz ve zor geçiniyorduk ama sahamızda aldığımız bir mağlubiyet daha fazla perişan ediyordu bizleri.

Hayatımın her alanında Fenerbahçe’nin bir izi vardır. Uğurlu sayılarımda, sevdiğim isimlerde, beğendiğim yorumcularda, anlaştığım insanlarda... Beni ben yapan bir çok şey Fenerbahçe’liliğimden ileri gelmektedir. O yüzden birisi Fenerbahçe hakkında kötü bir söz söylese kendime söylenmiş gibi sinirlenirim. Şimdi sorumluluklarım arttı, artık bir çocuğum da var ama kahve masalarında aşık olduğum Fenerbahçe, hayatımda hala yönlendirici bir etkiye sahip.

Bugün benim için oldukça zor bir gündü. Hayatımda yaşadığım en zor saatleri yaşadım. Bir gelin gibi süslenmişti Fenerbahçe Stadyumu. Şampiyonluğu kutlayacaktık. Ama olmadı. 90 dakika su gibi geçti ve ihtiyacımız olan golü bulamadık. Bu sonuç hepimize taşıyabileceğimizden daha fazla yük vermişti. Yapılabilecek bir şey yoktu. Işıklar sönmüş hepimiz zor hayatlarımıza geri dönmüştük.

Merdivenleri çıkmak hiç bu kadar zor gelmemişti. Beni her zaman kapıda karşılayan eşim, izinli olduğum bugünde onları pikniğe götürmediğim için bana kızgındı. Maça gitmemin bana ne kazandırdığını sorguladığı bir tartışma sonucu hayatımda ilk kez biricik eşime tokat attım. Hem de defalarca. Şimdi içeride ağladığını duyabiliyorum.

Fenerbahçe her zaman kazanabileceği bir şampiyonluğu kaybetmişti ama ben neler kaybettiğimi tahmin edemiyordum.

 
Toplam blog
: 38
: 363
Kayıt tarihi
: 06.06.10
 
 

Yaşam Koçuyum. Aynı zamanda Satış/Pazarlama konularında danışmanlık yapıyorum. ..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara