Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Ağustos '07

 
Kategori
Blog
 

Alamancı kim dir ?

Alamancı kim dir ?
 

Sayfamdaki güzel cocugumuzun gülen gözlerinin icine derin derin bir bakin; hayat dolu degil mi? Ne yardan nede serden gecebiliyor. Ne yazik ki bir cogu türkce-almanca karisimi bir dil konusuyor. Onlari burada egitmekte cok zor.


Elestiriler düsünceler iceren blog yazı ve yorumlariyla "Alamanci" lar konusu paylasiliyorken, konu arzu edilmeyen boyutlara getirildi.

Konu ile alakalı yazilanlari bir süre okumakla yetinmeye calistim. Almanya'da yasadigima göre demek ki ben de Alamanci'yim (!) Hem de eskilerden; yani ilk gelenlerden. 43 senesini "Alamanci" olarak yasamis ve halen yasamaktayım.
Bu arada bir iki söz etme hakkimi kullanayim istedim

Elestirilerinizi paylasabilirsiniz. Öyle hemen darilip küsenlerden degilim.

Yazi ve yorumlarimda objektif olmayi tercih ediyorum. Basarili olup olamadigimi okuyanlarin degerli takdirlerine birakiyorum. Hatalarim olursa diye simdiden özür diliyorum.



Elestiriler tartismaya dönüstü. Kalpler kirildi. Canim sıkildi okurken. Yutkundum gözlerim nemlenmesin diye. Kimi kez n'olurdu birazcik duyarli olabilinseydi; dilimizin ucuna gelen sözleri biraz düsündükten sonra cikarsaydik... İyi niyetliyiz icimizde kötülük yok demekle olmuyor.


Bu platformu doganin bahsettigi güzelliklerle donanmis bir bahceye benzetirim hep. Daha önce bahce konusunda bir blogumda yazmistim. Sözü tekrarlayarak degerli zamanizi almak istemiyorum. Arzu ederseniz, zamaniniz ve keyfiniz elverdiginde bir göz atarsaniz ne demek istedigim daha iyi anlasilmis olur.

http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=18160

Tartisirken kisisel degerle dokunmadan sinirlarimizin disina cikmamaya özen göstermemiz gerekiyor.

Buradan, kimselerin kirilarak gitmesini arzu etmiyorum. Gidenlerin arkasinda üzülüyorum. Bu üzüntüleri hic birimiz hak etmiyoruz.


Gitmeden önce iyi düsünmek icin, ara verip bir süre yazmamak cok daha iyi olur diye düsünüyorum.

Elestirilerimizle, övgülerimizle, takdirlerimizle, duygularimizla yazmak icin büyük bir kurulusun yönetimi altinda toplanmis bulunmak beni memnun ediyor. Sizler de memnunsunuz ki buradasiniz.

Bazen sevgili editörlerimiz kulagimizdan hafice cekiveriyorlar.
Biz de bu sayede kirmadan kirilmadan nasil yorumlar ve yazilar yazacagimiz konusunda sinirlarimizin disina cikmamaya özen gösteriyor olsak da: Akdeniz kani tasidigimiz icin midir nedir bilemiyorum bazen kabimiza sigamiyoruz iste...

Oysa son zamanlarda "tamam ortalik duruldu ne güzel tatli tatli paylasiyoruz..." diye seviniyorken yeni bir karmasa cikmamaliydi. Bu da gececektir. Yeter ki tekrarindan sakinmak icin kendimize emirler verelim.


Ogluma kücüklügünden beri hep söyledim ve bazi durumlarda hala söylemekteyim: "Oglum emir almak zoruna gidiyor yönetilmek istemiyorsan kendine emir vermesini ögrenmelisin…" diye.



Aydin Sevinc Bey'in: "Alaman da da böylemi yaparsin?"  http://blog.milliyet.com.tr/alaman-da-da-boyle-mi-yaparsin-/Blog/?BlogNo=58885 baslikli yazisinda; seyahati esnasinda yolda yasadiklarindan kaynaklanan memnuniyetsizligini yazdı. Almanya'da yasayan insanlarimiz rencide edildi diye ortalik bir anda karisiverdi.



Kimilerimiz yazilanlari ifade edildigi gibi anladi; kimilerimiz de anlamak istedigi gibi anlayip yorumlarken heyecanlandik alindik.
Önemli bir konuyu gündeme getirdigi icin Aydin Bey'e tesekkür ediyor bu vesileyle kendilerine sevgi ve saygilarimi sunuyorum.

..........

40-45 sene önce ortaya cikarildi. "Alamanci" sözcügü aslinda negatif iceriklidir. Türkiye'den Almanya’ya ilk isci gönderimi 60 li yillarinin baslarindaydi. Yine yanilmiyor ve yanlis hatirlamiyorsam 70 li yillarin basinda da tasrali-kirsal kökenli egitim düzeyi düsük insanlar gelmeye basladi.


Gidecekleri ülkenin dillerini bilmiyorlardı. Kültürlerini tanimadan tasi topragi altin diye yollara düstüler. 73 yillarinda bir ara kendimi Türkiye' de yasiyor sandim. Kirsal bölgenin insanlarini disarda toplu halde görüyordum. Almanlar icin gizemli görütülerdi, cekiniyorlardı ve istemiyorlardi alismadiklari insan tip ve zihniyetlerinden. Yabanci düsmanligi basladi. 1973 yilinda alinan bir kararla Türklerin Almanya'ya gelmelerine kisitlamalar getirildi.


Kalanlar hasretlerini, yabancilik duygularini bastirmak adina kirsal yasam kültürünü yasatmaya calısırken gettolar olusturdular. "Bizi rahat birakin; bizim amacimiz para kazanip bir an önce ülkemize dönmek..." dercesine entegere olmak, veya dillerini ögrenmek istemediler. O insanlar bugün dil sorunlari yasiyorlarsa; aptal veya geri zekali olduklari icin degildir. Ögrenmek icin önce ilgi duymak gerekir.


O yillar da sayıları azda olsa isteyenler gönüllü olarak dil kurslarına gidiyorlardı.

Bir süre sonra ülkelerine geri dönecekler diye; Almanlar onlarin sorunlariyla pek ilgilenmediler. Ileriyi göremeden aldiklari karardan sonra yabancilar; sorunlariyla birlikte sayıları artmaya basladi.


Bu yil cikan yeni yasaya göre; Almanya'ya getirilecek aile yakinlarinin en az 200-300 sözcük almanca bilmesini; hatta Alman tarihi ve kültürünü ve yasalarini tanimasi sart kosuluyordu; yani kurs alip imtihana gireceklerdi. Itiraz edilince sartlar biraz yumusatildi. Bu soruların cogundan kendi vatandasinin bile bilgisi yeterli degilken; yabancidan istenmesi düsündürücü bir durum.


Ilk göc yillarinda ilk kafileler büyük sehirlerden özellikle Istanbul'dan egitimli ve kalifiyeli elamlanlar gönderiliyordu. Onlar fazla eziklik hissetmeden entegere olmakta zorlanmadilar ama aralarinda bir cogu dejenere olmaya egilimliydiler. Bir cogu o yillarda Türklere yönelik calismalarinda para kazandiracak is yerleri acarak önclük yaptilar. Örnegin: Export magazalari, türk manav ve bakkal dükkanlari, video ve müzik kasetleri cikarma vs. su anda ilk aklima gelenler.

 

Özellikle kirsal bölgelerden gelen ilk jenerasyon cok zor sartlar altinda calist. O yillar da buradaki yasamlari geldikleri yörelere kiyasla adeta lüks gibi olsada yabanci ülkede zordu. Bir kac yil calisip dönmek üzere geldigi icin bir an önce cok para kazanip ülkesinde döndügünde ekonomik acidan yasamini güvence altina almakti amaci.
Coluk cocuk olunca onlarin okul dönemi icinde hemen dönememis ve yaban ellerde yillarini yitirerek yaslanmistir; kimileri burada hayatini yitirmistir. Kimi aileler ikiye bölünmüstür, kimileri birbirinden kopmustur.



Kirsal bölgelerden gelenler ülkemizde giyindigi gibi giyinmistir/giyinir yani kültürünü örf ve adetini buradada sürdürdü. Zaman zaman yabanci düsmanligi altinda ezilmislerdir en kötü zor isler onlara verilmistir. Kimi zaman bas kaldirmislardir kimi kez yeter artik ülkeme dönmek istiyorum dediginde ülke sartlari uygun olmadigi icin veya cocuklarinin okula gidiyor olması gibi nedenlerden, dönememisti ve yeni jenerasyonlarla cogaldılar.


Ülkesinde kazanamayacagi sahip olamayacagi cok paralari zor kosullarda kazanirken kazanclarinin cogunu, izin icin ayirmis, bavullar dolusu hediyelerle arabalarinin üst bagajina kadar tikabasa bos yer kalmayacak sekilde doldurup risk dolu 2 bin km den fazla yol giderek ülkelerine kavusmanin sevinci yasıyorlardı. Yollarda kazalardan hayatlarini kaybedenler de oluyordu.


Altlarinda özel arabalariyla ülkelerinde yakinlari tarafindan kiskaniliyorlardi. Birde ese dosta alinan hediyeler begendirilemezdi. Sanki burada para kum gibi denizden toplaniyordu. Öyle saniyorlardi...
Biraz fazla para sahibi olunca kendilerine güvenleri artti ve gelecek günlere güvenle bakiyorlardi artti. Kimileri bilinclenmis, degismislerdi. Bu degisiklikler ülkelerindeki yakınları tarafından kıskanılıyordu cogu kez.

Kendi insanlari tarafından dıslanarak ALAMANCI diye rencide ediyorlardı.

Yasadigi ülkede Gastarbeiter/ misafir isci diye ücüncü sınıf olarak dıslanıyor, egitimleri konusunda bir cogu cocuklarina yeterli ilgi gösteremiyordu. Kadinlarda calistigi icin cocuk basibos kaliyordu bütün gün. Kendi kültürümüzden cok farkli bir kültür ortaminda cocuk yetistirmenin zorluklarini ancak yasayan bilir.

 

Ülkesinde mülke yatırım yapanları gören yakınları onlara gipta ediyor, oda Almanya'ya gitme cabaları icine giriyordu.
Ikinci jenerasyon iki farklı kültür arasında bocalıyordu. Ücüncü jenerasyon ülkesinin dilini ve kültürünü yeteri kadar taniyamadi, ülkesinde ve Almanyada adeta sahipsiz yasiyorlar. Kimileri simdilik dönmeyi hic düsünmüyor.

 

Ben burada sahsen ülkemin insanlariyla icice yasamadim sayilir. İlk geldigim yıllarda fazla türk yoktu. Dolayısıyle hasretlik vardi. Kendi dilini konusan kültürünü taniyan insana özlem duyuluyordu. O yillarda sokakta gördügümüz bir türkü kardes bir dost gibi yakın hissederdik kendimize.


Türk komsum olmamistir. Ama birkac türk arkadasım olmustur...Türk komsularim olsaydi iyi mi olurdu bilemiyorum. Arayis icinede hic girmedim.
Ben yasamimda hep az ve özle yetinmeyi benimsemisimdir. Arkadas secimlerimde de az ve öz olsun; güvendigim, güven uyarabildigim, herseyimi hic cekinmeden paylasabilecegim insanlar olmasina önem vermisimdir.

Bulamadigimda yalniz yasamayi tercih etmisimdir. Elbette yalniz yasamaninda getirdigi dezavantajlari bir süre sonra ister istemez kabul etmek zorunda kaliyor insan.

Buradaki ikinci ve ücüncü jenerasyon türkler cok renklidir.

Her meslekte insan vardir aynen ülkemde oldugu gibi. O begenilmeyen, dislanan ve kirsal bölgelerden gelen "Alamanci" tabir edilen insanlarin yeterli egitim veremediklerine inandigimiz cocuklarindan cok degerli süper beyinler yetismistir. Onlarla ben gurur duyuyorum.



Sevdikleri ülkelerine geri dönmek isteyen bu degerli beyinlere uygun kosullarda yasayip uygun calisma ortamlarinda degerli bilgilerini, deneyimlerini kullanabilecekleri is imkanlari saglayan tesvik yasasi cikarilmalidir. Gurbet zordur; insani manen nasil yiprattigini ancak yasayan bilir.


Bir istatistik sonuclarina göre; Türk genclerinin Almanlardan daha girisimci olduklari acikladi. Kendi isini kurmak isteyen Türklerin sayisi Almanlardan yüzdeyirmi fazla.

Almanlar ister istemez bizim kültürümüzden de cok seyler ögrenmislerdir; elbette bizde onlardan cok seyler ögrendik. Onlara Akdeniz gida maddelerini tanitan bizim insanlarimiz olmustur; actiklari manav ve bakkal dükkanlariyla. Sarilmayi kucaklasmayi ögrenmislerdir.

 

3-5 sen önce cikan cikan yasaya göre: Türklerin misafir isci degil; göcmen vatandas olarak kabul edildigi aciklandi. Multikültürlü toplumla icice yasamayida böylece ister istemez kabul etmek durumda kaldilar.

Basbakan Merkel'in "Hristiyan Demokrat Birlik Partisi" devleti yönetmeye basladiktan sonra Nazi zihniyetli genc insanlar özellikle eski dogu Almanya bölgesinde; son zamanlarda boy göstermeye olaylar cikarmaya basladilar.


Alman nüfusu yaslandi/ yaslaniyor dogum orani düstügü icin nüfus azaliyor. Burada yetisen yabancilarin cocuklari yüksek pozisyonlara gelerek almalarin isverenleri konumuna geldiler...



Agustos ayinda issizlerin sayisi: 4,372 ye düstü. Temmuz ayina göre, 14 bin daha az. Gecen yilin Agustos ayina göre: 426 bin kisi.
Issizlik orani: Yüzde 10,5. Acik isyeri sayisi: 619 bin. Bir-iki yil öncesine oranla simdilik durumlar fena degil. Gecen gün tv de bir oturumun adi: "Zengin Almanya, fakir cocuklar" di. Cocuk sevmeyen bir millet oldular. Göze batmayan gizli bir fakirlik elbette var.



Oglumla yolda giderken; anacadde kenarinda cantalari ve torbalarinin arasina gömülmüs uzun sac sakal birbirine karismis 50 lerinde; sesten, önünden gecenlerden rahatsiz olmadan evinde uyur gibi derin uyuyabiliyordu.

Almanlarda yurtdisina calismaya gidiyorlar. Gidenler arasinda kalifiye elemanlar, akademisyen, elit mesleklilerin sayisi oldukca yüksek. Kesin bir rakam hatirimda olmadigi icin aciklayamiyorum. Özellikle doktorlar daha cok ragbet ediyor gittikleri ülkelerde muayenehaneler aciyorlar.

Alman hükümeti ülkesine disardan mühendis ve elit meslekli beyinleri getirmek icin yasa calismalari tartisiyor bu günlerde.

Yani, yabancilar olmadan onlarin ekonomisi heran deprem gecirmeye mahküm demektir.

İnsan kendi ülkesine gittiginde "Alamanci" diye dislanip alisveris yaparken sömürülmek istenmesi de ayrica üzücü bir konu.

Saygilar Sevgiler

Mine

31.08.2007

 
Toplam blog
: 139
: 4264
Kayıt tarihi
: 27.07.06
 
 

Yurt dışında yaşıyorum. Spor, yürüyüş vb. bedensel aktiviteleri düzenli uyguluyor - vegan tarzı besl..