- Kategori
- Gece Hayatı
Alemlere akılan İstanbul'un cumartesi geceleri

.
Cumartesi gecelerinin kaderidir. Yaz kış çok da fark etmez.
Özgür şehrin, tutsak gençleri geceye hazırlanır. Cumartesi gecesine.
Yarın upuzun bir tatil günü onları bekliyordur ve bu gece sırf bu gece olduğu için bir çok şeye gerekçedir.
Arabalarını daha gündüzden yıkatan genç adamlar, özenle olunan saç sakal tıraşları.
Karizmatik görünmek için gösterilen insanüstü, erkeküstü çabalar.
Valeye verilmek üzere, daha ilk el atışta beklenilmeden çıksın diye sol cepte hazır bulundurulan bahşişler.
En temiz, en yeni hâlleriyle kuşanılan elbiseler.
Yer bulunabileceği bilinmesine rağmen “hayatım yerimizi ayırttım” diyebilmek için rezervasyonu yapılmak zorunda olan masalar.
Baştan aşağı bir tanrıçaya oynayan, tüm cevherlerini ortaya döken kadınlar.
Kuaförlerde bakımın şahikasında gezinen genç bedenler.
Eau de toilette Paris kokan güzel kızlar.
Onlara eksiksiz eşlik gayesiyle pırıl pırıl ayakkabılar ve bir o kadar da şık aksesuarlar.
Bu âleme akma görüntüleri, el âleme gösterileceğinden, şeysbuk ya da civitır da hazır olması gerektiğinden bataryaları daha öğlenden depolanan süper zekâ telefonlar.
Her ne ad ve nam altında olursa olsun, işte cumartesi gecelerini böyle karşılar ezici bir çoğunluk İstanbul’da.
Saatler ilerler, ilerler, ilerler…
Özenerek vücut bulmuş bu tablo, gece yarısından sonra bazen bir anda çehre değiştirebilir.
Daha gece başlamadan, bir toz zerresinin bile temizliğine hâlel getirdiği düşünülen bir elbise, gece yarısından sonra üzerine bulaşacak ne idüğü belirsiz leke bırakan karışımlara karşı savunmasız kalabilir.
Gecenin kapanışında Kızılkayalardaki ıslak hamburger keyif de vermeyebilir bazen insana. O saatte gidilen bir işkembeci de.
Hele bir de ehliyete el mel konulursa. Sonra taksiciyle yapılan pazarlıklar…Ya mekân sahibinin "nasıl geçirdik (!)" demek için özenle hazırladığı masaya gelen o hesap.
Şişedeki masumiyetini başka türlü hâllere teslim eden o renkli renksiz içecek, bir kâbus gibi üzerine de çökebilir insanın.
Keyifle hazırlanılan bir gecede sınırsız özgürlük hâyaliyle mutluluğu yakalama gayesiyle yola çıkan insanoğlunun, bir illüzyondan sıyrıldığını anlaması için sabahın ilk ışıklarını beklemesi gerekebilir.
Gün ağarırken evine girmeden önce, daha yeni uyanmış komşunun büyük bir keyifle bahçedeki güvercinlere ekmek verdiğini de görürsün.
Düşünürsün, mutlu olan kim, gerçek mutlu kim?
Sonra bir bakarsın ki, her şey yalan dolan, dalga dümen, tırı vırıymış.
Sahiden de öyleymiş.
Sahiden.
Sabrın sonu ile