Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Şubat '13

 
Kategori
İnançlar
 

Alevilik bir din ya da mezhep değildir! “Bektaşilik, Rufailik, Kadrilik” gibi bir tarikattır!

Alevilik bir din ya da mezhep değildir! “Bektaşilik, Rufailik, Kadrilik” gibi bir tarikattır!
 

Alevilik bir din ya da mezhep değildir! “Bektaşilik, Rufailik, kadirlik” gibi bir Tarikattır!


Alevilik İslam içerisinde bir yorum olup,  farklı bir din ya da bir mezhep değildir. Çünkü Aleviler; Allah’a iman eder, Hz. Muhammed’i son peygamber olarak bilir, Hz Muhammed’in amcaoğlu Hz Ali’yi kendilerine İmam/Pir kabul ederler! Evet, Alevilik İslam Dışında bir din olmadığı gibi; bir mezhep de değildir! Zira Alevilik; Hanefilik, Şafiilik, ya da Hambeliler gibi, 'İslam fıkhı' üzerine kurumsallaşmamıştır. Fıkıhi Bir ekol ve bu ekolü izleyen âlimler silsilesine de sahip değildir. Daha çok Hz. Ali, Ehlibeyt ve 'On İki İmam' sevgisini ifade eden bir ritüeldir. Bu ritüel içerisinde farklı farklı görüşlere sahip batini tarikler mevcuttur. Mesela; ” Kızılbaş, Dazalak, Kalender’îyye, Bedr’îyye, Bektâş’îyye, Câm’îyye, Şems’îyye, Edhem’îyye gibi . Bu Yüzden Aleviliği; “ Kadirlik, Rufailik, Nakşilik gibi İslam içerisinde Allah’a ulaşma yolunda izlenen bir tarik, bir ritüel olarak kabul etmek daha doğru olur.

Alevilerin inancının özü; “Allah-Muhammed- Ali” üçlemesidir. Bu inancın anlaşılması için: “Vahdet-i Vücud, Dört Kapı Kırk Makam, Enel Hak, Seyri Sülük, Pirlik” gibi ritüellerinin çok iyi anlaşılması gerekir! Bu ritüellerin birer Sünni tarikatı olan; Nakşibendilik, Kadrilik, Mevlevilik ve Rufailik gibi tarikatlarda da olması ; Alevi’liğin İslam’ın içerisinde bir yol bir tarik olduğunun da başka bir göstergesidir.

Alevilik içerisinde birbirine benzemeyen farklı farklı yorumlar da mevcuttur! Bunların en uç olanları Hz. Ali’yi peygamber olarak görürler ki; Türkiye Alevileri içerisinde hemen hemen bu düşünce olan yoktur. Türkiye’deki hâkim olan Alevi görüş; “Hz. Muhammed’den sonra halifeliğin Hz. Ali’nin hakkı olmasına rağmen, ondan alındığıdır. Aleviler bu yüzden hilafeti değil imameti kabul ederler. Hz Muhammed’in; “ Ben Kimin Efendisiysem Ali de onun efendisidir” sözünü temel alarak, Hz. Muhammed’den sonra Hz Ali ve Ehlibeyt soyundan gelenlerin halifeliğe hakkı olduğu görüşündedirler.

Sünnilerse Hz. Muhammed’den sonra Halifeliğin; Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali olarak sıralandığı görüşündedir. Zira onlar da Hz. Muhammedîn şu tatbikatını temel alırlar: “ Hz Muhammed ömrünün son demlerinde, hastalık sürecinde, cemaate imamlığı Hz. Ebubekir’in yapmasını emretmiş, hatta kendisi de Hz. Ebubekir’in arkasında namaz kılmıştır” Buna ek olarak Sünni düşüncede; herhangi bir soyun, ırkın, kabilenin başka bir soy üzerine üstünlüğü kabul edilmez. Buna örnek olarak da; “ Hz Muhammed’in iki amcası örnek gösterilir. Hz Muhammed’in bir amcası Hz Hamza Seyit ve Şehit olurken; diğer amcası Ebu Leheb cehennemin leğeni olmuştur. İşte bu örnekte olduğu gibi; Allah ile kulları arasında akrabalık bağı olmadığı gibi, sadece bir soyun üstünlüğünün dile gelmesi; İslam’ın özüne uymamaktadır. Ancak Sünniler de Aleviler de Hz. Ali efendimizi, Hz Hasan ve Hz Hüseyin efendimizi canı gönülden severler. Bu sevgi ben Müslümanım diyen herkesi bir araya getirebilecek kadar yüce bir sevgidir! Zira Hz Muhammed “ Birbirinizi gerçek manada sevmedikçe , gerçek iman etmiş olmazsınız” buyurmuştur.

Diğer yandan çok tartışılan “cem evleri” konusuna gelirsek, bu evler Alevilerin kendi aralarındaki kültürel, geleneksel ve sosyal ifadenin bir yansımasıdır. Bektaşilerin tekkesi neyse, Nakşinbendi’lerin dergâhı neyse; Alevi’lerine de cem evi odur! Bu sebeple cem evleri camilere alternatif olmadığı gibi; dünyanın her yerinde İslam dininin ibadethanesi camiledir. Cem evlerini daha çok kültürel bir kapsamda değerlendirmek gerekir. Zira aynı Aleviler gibi Hz. Ali’yi kendilerine pir kabul eden;Kadrilerin, Rufailerin ve Bektaşilerin de dergâhları vardır! O Zaman; tekkeler, dergâhlar ve cem evleri Cami gibi bir ibadethaneden çok ; bir yorum ve sosyalleşme süreçlerinin bir ifadesi, bir zevki ve ritüelidir.

Günümüzde her iki kesmi birbirinden ayıran; Hz Ali’nin, Hz Osman’ın, Hz Hüseyin ve Hz Hasan’ın şehid edilmesi, sahabelerin birbirileriyle savaşa girişmesi; tam bin dört yüz yıl önce vukuu bulmuş elim bir hadisedir! Bu yüzden sonradan oluşan bölünmeler, farklı taraflarda olan kesimlerin olayları kendi görüş açılarına göre aktarmalarının birer neticesidir. Hatta bu taraflar arasına sinsice sızmış fitnecilerin de rolü azınsanamaz. Bu kaynakların günümüze kadar bozulmadan geldiği de söylenemez. Oysa Kur’an’ı Kerim-i Allah tarafından İndirmiş ve Kıyamete Kadar yine Allah tarafından Koruyacağını Bildirmiştir.

Sonuç olarak hepimizi bir araya getirena aynı Allah’a iman etmek ve O'nun Peygamberi Olan Hz Muhammedi sevmektir. Diğer yandan madem tüm Aleviler; Hz Aliyi, Ehlibeyti ve On İki İmamı Severler, bilmelidirler ki; tüm Sünni Türkler de Bu Kişileri canı gönülden severler! Zira Türkiye müslümanlarını dün Hz Ali, Hz Osman, Hz Hasan ve Hz Hüseyin’i Şehit eden kabileci Araplardan ve hatta Emevi’lerin bozuk zihniyetinden ayıran ; Allah’a , Hz Muhammed’e, O'nun Ehlibeytine ve Alimlerine Canı gönülden sevgi beslemeleridir. Kaldı Ki bin dört yüz yıl önce bu katliamı yapanlar Türkler değildir! Hiçbir Türk bu katliamı desteklemediği gibi ,Sünni Türklerin Emevi’lerle; gerek tarihi, gerek ırksal, gerekse de idololojik olarak hiçbir bağı yoktur!

Kutay Bilgehan

 
Toplam blog
: 35
: 4626
Kayıt tarihi
: 15.01.13
 
 

İzmir doğumluyum, İstanbul'da yaşıyorum. Şirketlere, ' insan kaynakları ve bilişim teknolojileri'..